cause you make me feel like i'm living a teenage dream

79 10 5
                                    

bilmiyorum; çoğu şeye çok çabuk üzülüyorum, insanların hakkımda söyledikleri şeylere takılıyorum ve kendimi ona göre şekillendiriyorum belki evet.

küçüklükten beri hep olmam istenilen kişi olmak için çabaladım, uyumsuzdum ve ürkünç görünüyordum bundan haberdarım. en başta bunun sebebini hiç anlamayadım, korkutucu göründüğümü hiçbir zaman düşünmemiştim. ama gün geldi, bana en çok zarar veren kişi -evet o annemdi ne yazık ki- varlığımla bile insanları rahatsız ettiğimi söylediğinde anlamıştım gerçekleri. soğukmuşum, gülümsemiyor ve karşımdakiyle konuşmak için çabalamıyormuşum.

bilmiyordu ki asıl insanlardan çekinenin ben olduğunu, birinin gözüne bakmanın bile beni ne kadar endişelendirip yorduğunu bilmiyordu. hak verdim ve sustum bu yüzden, insanlar benden kaçıyorsa ben de daha çok kaçacaktım onlardan başka türlü kurtuluşu yoktu.

ama o gün, her şeyin üst üste geldiği gün dayanamayıp yola çöktüğümde anlamıştım, insanlardan kaçmanın da bir işe yaramadığını. önceki akşam annemle yine aynı konu üzerinden kavga etmiştik ve babam da kalbimi bir ton kırmıştı. 'mütevazı değilsin, kendini büyük görüyorsun' demişti ama işin aslı o değildi hiçbir zaman. bunu da ona söyleyemeyip içime attım.

ertesi sabah üniversiteye gittiğimde de benzer bir diyalogla karşılaşmıştım, çok yakın olmadığım birkaç kişi gelip acır gibi halime baktığında ve arkamdan konuştuklarını sandıklarında -ben aslında onları rahatlıkla duyabiliyordum- bir şeyler kırılmıştı içimde. bu kadar mı iticiyim diye düşündüm, arkamdan konuşacakları kadar?

ha, bunları niye anlatıyorum bilmiyorsunuz ama devam etmeliyim ki anlayasınız. ben bunları aşalı epey bir zaman oldu çünkü.

o gün akşama yakın eve dönerken kaldırımın bir köşesine oturup ağlamaya başladığımda sığınacak kimsemin olmayışı bile kalbimi daha da yakmıştı. bu kadar, ciddi anlamda bu kadar yalnızdım işte.

hava karardı, insanlar yanımdan geçip gitti, birkaç küçük çocuk yanıma gelmek ister gibi oldu ama sonrasında vazgeçip oyununa devam etti. neyi olduğunu bilmeden bekledim ben de, geçip gidenleri izledim, biraz arabaları saydım, bir kadın ve içinde güzeller güzeli bir bebeğin olduğu bebek arabasını ilerleten adamın tatlı muhabbetlerini dinledim. buna sahip olamayacak oluşum bile kalbimi burktu.

sonra baktım kimsenin benimle ilgileneceği yok, zaten niye ilgilensinlerdi ki, ayaklandım tabi. geç kalırsam annem çok kızardı ve hakkımı çoktan doldurmuştum nerdeyse. üstümdeki tozu silkeledim, kucağındaki çantamı sırtıma takıp yola koyuldum. zaten çok bir mesafe kalmamıştı.

adımlarım gittikçe yavaşlarken yanımdaki hareketlilikle bakışlarımı oraya yönelttim, benden biraz daha uzun ve muhtemelen benim yaşlarımda bir çocuk ilerliyordu. yanımdan geçip gidebilsin diye adımlarımı iyice seyrelttim ama beklediğimin aksine çocuk geçip gitmedi. o da benimle yavaşladığında gözlerimi bir daha üzerine doğrulttum.

"sakin olun polis bey, bir suç işlemedim." diyip ellerini havaya kaldırdığında yüzünde munzur bir ifade vardı, o an anladım kaşlarımı çatarak ona baktığımı. ve birçoğunun aksine o kaçmayıp dalga geçtiğinde tuhaf bir his yayılmıştı içime.

kaşlarımı eski haline getirip yüzüne son kez baktım ve yürümeye devam ettim, muhtemelen sokak serserilerinden biriydi ama şöyle bir bakınca bu kadar tertipli bir serseriyle hiç karşılaşmadığım kanısına varıyordum.

"choi hyunsuk, beklemeyecek misin beni?" diyerek benim yaklaşık 10 adımda ilerlediğim mesafeyi iki adımda kapattığında tekrar durdum ve yüzüne daha dikkatli baktım. onu tanıyor muydum?

teenage dream, hoonsuk ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin