BÖLÜM 10 'Madam'ın Sırları'

11 2 0
                                    

*İspanyolcada hanımefendi ve beyefendi anlamına gelen iki kelimenin yazılışında bizim dilimizin aşina olmadığı bir harf olan 'ñ' kullanıldığından ve okurken nasıl telaffuz edildiği konusunda soru aldığım için 'señor ve señorita' kelimelerini okunduğu gibi yazmaya karar verdim. 'Senyör ve senyorita' şeklinde.


Merdivenlerin en üst basamağına ulaşmasına bir iki adım kala yavaşladı. Bir ayağını her an koşabilecekmiş gibi geriye doğru bırakmış, sol eliyle saçını kulağının arkasına taramıştı. Bu daha iyi duymak için yaptığı küçük bir hamleydi.

"İyiyim. Endişelenme. Ablanı odasına götürdüler demiştin, değil mi? Ben de odama geçeyim. İyi günler. Yani iyi akşamlar."

Başak'a ait olduğunu anlayabildiği uzaktan gelen sesi işittiğinde duvara doğru yaslandı. Pek hareket edemiyor, gıcırdayan merdivenlerin dezavantajını yaşıyordu ama yine de odağından şaşmadı. Ne konuştuklarına odaklanmalıydı. Madam Lorraine, buraya bir hışımla gelmişti çünkü dakikaklar önce odasında kitap okuyorken kendini bir anda baygın yatan Berceste'nin yanında buluvermişti. Ve bu, günlerdir kafasını yoran teoriyi haklı çıkarıyordu. 

Tabi ki emin olmalıydı.

Düşünceleri arasında kaçırdığı birkaç cümlenin ardından evin en küçüğünün, Ali Osman'ın, kendinden büyük sesi duyuldu. "...benim gibi bir erkek çocuğu kadar olaylara duyarlı olmadığından baş edemez ve bayılır. Merak etmeyin, çok uzun sürmeyecektir. Hatta biz burada çene çalarken uyanmış bile olabilir."

Uzun soluklu bu konuşmanın ardından bir süre kelimeleri seçemedi. Önemli bir şeyi kaçırmış olmak istemiyordu ama sesler o kadar boğuktu ki! Üstelik her an göçecekmiş gibi sesler çıkartan merdiven basamakları kesinlikle ondan taraf değildi. Bu yüzden derin bir iç çekip bir basamak daha yukarıya ilerledi.

"Ben odama uğrayıp aşağı ineceğim. Sen de henüz bir karmaşa atlatılmışken aşağıdaki hengameden (kargaşa) çok uzak durma. İnsanlar dedikodu severler." Başak'ın sesi bu sefer daha yakından gelirken kapı kolunun hareketlendiğini gördü.

Niyeti görmekti. Gözüyle görmek ve şahit olmak.

Çünkü ancak bu onu ikna edecek, uğruna yıllardır beklediği şeyi çözme gücü verecekti.

Başak kapıyı açarken nefesini tuttu. Birkaç hızlı adımda çıktığı merdivenleri geri inerken bir alt kata, Başak ve Roderick'in katına ulaşmıştı bile. Duvarın arkasına doğru saklandı ancak hiçbir şeyi kaçırmak istemiyordu bu yüzden kafasını hafifçe uzatmıştı. Olurda birine yakalanırsa ne söyleyeceğini bilmiyordu bunu şu an düşünmek istemedi. Merdivenlerden gıcırdama sesleri gelince hemen toparlandı. Ama o anda biri sanki gözüne bir ışık tutmuştu ve nereden geldiği belli olmayan bu yoğun ışık yüzünden istemsizce gözlerini kapattı. Ama geri açması çok kısacık bir andı.

Duvarın arkasında Başak'ı bekliyor olmak yerine kendini köşkün mutfağında bulması da.

Panikle etrafına bakındı, bütün görevliler koşturuyordu. Bir uğultu vardı, bir türlü odaklanamıyordu. Bir elini kulağına götürdü, biraz bastırıp bekledi. Kulakları içerideki gürültüyü algılamaya başladığında ise tamamen ortama adapte olduğunu anladı. Evet, gerçekten de mutfaktaydı. Kasılan bedeni gevşemiş, kesik kesik nefesler almaya başlamıştı. Dışardan çok gergin görünüyor olduğunun farkındaydı ama bu koşuşturmada kimsenin onu fark edeceğini sanmıyordu.

Yine olmuştu.

Yani aynısı Başak'a da olmuştu.

Ancak yıllardır o an geldiğinde açıklığa kavuşacak dediği o his, karnındaki o kasılma hala oradaydı ve gözleriyle gördüğü halde sonuçtan tatmin olmamış, aklı daha da karışmıştı.

RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin