Bölüm:11

2.2K 67 20
                                    

"Öleceğiz ve sonra toprağa karışacağız."

"Sonra?"

"Sonra seni bulacağım, orada kavuşacağız. Vedalar bu dünya için olacak. Bizi orada ayıramayacaklar."

"Bizi orada ayıramayacaklar."

"Hoşçakal, Heja."

"Sen de hoşçakal Asrın."

Bu, bu dünyada konuştuğumuz son andı. Bir daha hiç görüşmedik, yüz yüze bakmadık. Her şeyi mahşere bırakmak üzere sözleştik ve hayatlarımıza baktık. Bir gün ölmeyi çok istediğini duydum arkadaşından. Yokluğumun ona ağır geldiğini, kabullenemediğini söylemişti. Ama sonra çocuğu olunca vazgeçmişti. Sonra karısını sevmeye başladığını duydum o zaman da ben vazgeçmiştim. Ve sonra hayatıma babam tarafından berbat bir adam dahil edilmişti. Dünyamın alt üst olduğu gerçekten yalnız hissettiğim bir dönemdeydim. Benim için hiçbir şey iyileşmiyor, yaralar kabuk bağlamıyordu. Onun ise çocuğu doğmuş, çoktan hayatına bakmıştı. Benim evleneceğimi duyduğunda da kız kardeşini göndermiş, artık mahşere bile kalmayacağını söylemişti. Ayrılmamızın asıl sebebi ailesinin akrabalarının kızıyla evlenmesini istemesiydi. Ona göre ailesine baş kaldıramaz, elimi tutamazdı. Hoş, onu bu konuda suçlamam zordu çünkü benim de hayatım zorakiden farksızdı. Ciddi ilişki içinde olduğumuzu bilmelerine rağmen beni istememişlerdi. Birlikte geçirdiğimiz beş senenin sonunda artık bambaşka hayatların insanlarıydık.

Bir yandan beni unutmaya çalışmasına sevinmiştim. Böylelikle yanındakine de hayatı zindan etmeyecekti. Onun için her şey düzene girerken, benim için aynı şey geçerli değildi. Söz, nişan derken günler hızlı ve acılı geçiyordu. Kırgındım ama tam olarak neye bilmiyordum. Üzüntüm bedenimi eritiyordu. Hızla kilo vermiş, pek bir şey konuşmaz görüşmez hale gelmiştim. Öyle ki kayınvalidem bu konuda imalı sözler ortaya atıyor, bu sağlıksız halimi herkesin önünde eleştirmekten çekinmiyordu.

Bir gün, "Tam diye aldığımız ertesi gün geniş geliyor, ne bu hal?" Diye sitem etmişti. O gün ona bomboş baktığımı karşımda duran aynadan fark etmiştim. İstemediğimi elbette ki biliyordu ama oğluna kıyamıyordu. Bütün bunlar bir yana oğlunun sapkın hareketleri beni çileden çıkarıyordu. Bu bir istismardı ama insanlara göre nişanlı bir çiftin yapması gerekenler arasındaydı. Şikayet etmek istediğim her an laf ağzıma tıkanıyor, bir daha bu konuyu konuşmamam gerektiği söyleniyordu. Saçımı başımı yolup gecelerce ağladığım dönemler, ölmeyi dilemiştim. Bir gün kardeşim odamın kapısını çalıp içeri girene kadar kesinlik kazanmış bir şeydi. O gece bana vaatlerini sıraladı.

"Bir yolunu bulup seni kurtaracağım," demişti.

Bugün onun beni kurtarmak istediği yerdeydim. Bir odada kaderine terk edilmiş bir insanın kapalı mezarlığında.

Üvey annemin kapıyı tıkırdattığını, bekar hayatımın son demlerinde olduğumu biliyordum. Başta cesaret edemediğim bu kaçış planı artık cazip gelmişti. Bu ani değişimimin, birilerinde şüpheye döndüğünün farkında olsam da kendimi gizlemekte güçlük çekiyordum. Düğüne bir hafta kadar süre kalmıştı. Yüzüm toparlanmış, kardeşimin umut dolu konuşmaları bedenimde can bulmuştu. Kaçmama yardım edecek ve ortalık durulunca yanıma gelecekti. Her detayını atlamadan ilmek ilmek işlemiştik. Nefesimi tutup kendimi küvetin içine ittim. Su vücudumun en ince ayrıntısına kadar ilerlemiş, kaslarımı gevşetmişti. Bu son haftanın hızla geçmesi için dualar ediyordum. Artık tanrıyla aramda herhangi bir perde yoktu. Bana bir çıkış yolu, destekleyecek el göndermişti. Ona minnettar olduğum, ruhumun ferahlığa kavuştuğu anlar elbette ki yakındı.

SINIRDAKİ YABANCI  +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin