Los angeles, Manhattan sahilinde saat gece bir.
Sahilde akşam olmak üzere. Yere serdiğim havlunun bir kenarında oturuyorum. Mutluyum, manzaram çok güzel. Suya dalıp çıktıktan sonra saçlarını düzeltiyor, bana bakarak gülüyor, el sallıyor aynı heyecanla karşılık veriyorum.
Güneş batarken sarı saçlarını turuncuya çeviriyor. Kavruk teni parıl parıl gözlerimi alamıyorum. Biraz daha suda oyalanıyor sonra çıkıp koşarak yanıma geliyor. Havlusunu açıp sarılıyorum hemen ıslak bedenine. Kıkırdıyor ben onu kurularken. Vücudunu kurulayıp tişörtünü, ki sanırım benim tişörtüm, giydirip saçlarını kurulamaya başlıyorum.
Kollarını boynuma sarıp dudaklarıma yaramaz kısa öpücükler bırakıyor. "Rahat dur." diyorum gülerken. Bu kez de yanağımı öpüp başını omzuma yaslıyor. Kucağıma iyice yerleşmesi için kendime çekip beline sarılıyorum.
Tişörtün bol yakası yüzünden açılan omzuna dudaklarımı bastırıyorum. "Yemek yemeye gidelim." Sesimden gıdıklandığın için boynunu çekiyor hemen. Ellerini yanaklarıma koyup dilediğince öpüyor yüzümü.
Biraz arkamızdaki arabanın kapısı açılıyor sesli bir küfür duyuluyor hemen ardından. Ian uyanmış baş ağrısına söyleniyor. Taehyung gülerek kalkıp havlusunu alarak arabaya ilerliyor onu takip ediyorum.
"Jeongguk öğlen bana içirdiğin şey haplı mıydı? Doğruyu söyle." Gülerek alnına vuruyorum. "Gerizekalı ben mi verdim sen mi aldın? Ayrıca haplı değildi aç karnına içtiğinden çarptı sanırım." dedim.
Taehyung yolcu koltuğuna oturup nemlendiricisini sürerken ben arabayı çalıştırıp sahilden çıkıyorum. "Ne yiyelim?" Christian kafasını iki koltuğun arasından uzatıp Taehyung'un saçlarını karıştırıyor. "Ne istiyorsun altın balık?" Sarışınım gülümsüyor. "Namjoonie hyung çağırmıştı oraya gidelim."
"Bebeğim nasıl isterse." diyerek önümüzdeki ilk kavşaktan dönüyorum. Taehyung Christian'a ağrı kesici ve su veriyor. Radyodan tatlı bir şarkı açıp eşlik ederken kısa süreli yolculuğumuzun sonuna geliyoruz. İlk inen Taehyung oluyor koşarak kafeye giriyor. Christian kolunu omuzuma atıp karnını ovalayarak bizi de içeriye sokuyor.
Namjoon ve eşinin işlettiği bu tatlı restoran çoğu zaman bizim evimiz de. Arabada uyuyamayacağımız kadar soğuk olduğunda burada kalmamıza izin veriyorlar. Ayrıca Christian'ın kız kardeşine de bir oda ayırdılar. Bizden sadece beş yaş büyük olsalar da anne babamız gibi davranıyorlar.
Taehyung Namjoon hyung'un kızıyla oynamaya başlamış bile. Christian da ona doğru koşan kız kardeşine kollarını açıp sıkıca sarılıyor. Beni karşılayan kimse yok tabii. Göz devirip mutfak kısmına ilerliyorum. Namjoon hyung'un doğradığı havuçlardan ağzıma atarken bıçağını bana çevirip "Sakın yeni doğradığım şeylere elini uzatma." diyor korkunç olmaktan çok uzakta. Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp başımı sallıyorum.
İçeriye döndüğümde Taehyung'la çay saati yapan ufaklık koşarak yanıma gelip kollarıma atlıyor. İlk girdiğimde sevgilimle ilgilenmekten beni görmemiş olmalı. "Jeongguk saçların çok uzun ben de uzun istiyorum." Üç yaşında olan ufaklık uzun bir süre sonra saçlarımı açık görüyor sanırım. Omuzlarıma dökülen tutamlara hayranlıkla dokunuyor. "Senin saçların benimkilerden daha güzel ama. Parlak ve düzler. Baksana toplamadığımda nasıl kabarmışlar." Saçlarını arkasına atıp utangaçça gülümsedi, tam bir prenses.
Onu kucağıma alıp tek kolumla tutarken Taehyung'un yanına oturuyorum. "Taehyung'un saçları sarı benimkiler de sarı olsun." diyor bu kez. "Bebeğim benim saçlarım bir sürü kimyasal sürdüğüm için böyle oldu. Eğer büyüdüğünde hâlâ istersen sen de yaptırabilirsin." Taehyung tatlı tatlı onunla konuşurken Christian ve kardeşi masayı hazırlıyor.
Haftasonu olduğundan kısa bir süre içinde boşalan restoranda sadece biz kaldığımızda Namjoon hyung kapıdaki açık yazısını ters çeviriyor. Erken kapatıyorlar. Jihyo noona da kucağımdaki ufaklığı alıp üst kata çıkıyor çok sürmeden geri geliyor. Uyutmuş bile. Hepimiz bir aradayken güzel bir yemek yiyoruz.
Jihyo noona yorulduğunu söyleyerek evlerine çıkıyor. Christian da hâlâ reşit olmayan kardeşini zorla gönderiyor. Taehyung sırtını göğsüme yaslayıp ayaklarını uzatarak kendine rahat bir alan yaratıyor. Christian bardağını kaldırıp "Yaşadığımız bu güzel hayata!" diyor. Onun için hepimizden zor olduğunu biliyorum. Bardağımı kaldırıp onunkine çarpıyorum aynısını Taehyung ve Namjoon hyung da yapıyor.
İçkilerimizi yudumlarken Namjoon hyung "Roseanne'nin ilaçlarını sipariş ettin mi?" diyor bardağından gözlerini ayırmadan. Christian'ın yüzünde buruk bir gülümseme beliriyor. "Bu gece bir işim daha var onu da üzerine eklersem yarın sipariş ederim." dedi.
Namjoon hyung yerinden kalkıp gözden kayboluyor bir kaç saniye sonra geri dönüyor elindeki bir miktar parayı masaya koyup Christian'ın önüne itiyor. "Bu ay işler iyiydi. Bunu al yeterse ilaçlardan ikişer tane al ve onunla daha çok vakit geçir. Üç beş işte çalışmaktan onu günlerce göremez oldun. Seni özlüyor."
Taehyung'la burslarımızdan ayırdığımız bir miktar parayı cebimden çıkarıp yanına koyuyorum. "Bu da bizden." diyorum. Geçen ay Ian'ın bursu kesildiği için bu ay daha çok işte çalışmak zorunda kalmıştı. Yine de yurtdışından gelen ilaçlar o kadar ucuz değildi.
"Ben ne diyeceğim bilemiyorum. Teşekkür ederim, onunla daha çok ilgileneceğim hyung." diyip hızlıca gözlerini siliyor. Namjoon hyung da konuyu dağıtarak derslerimizi soruyor. Taehyung'un uykusu geldiği için mırıldanarak konuşuyor. "Bay Dean bu dönem de formunda. Burnumuzdan getiriyor."
Taehyung üçüncü sınıf sinema öğrencisi, ben ve ian dördüncü sınıf tıp öğrencisiyiz. Eylül ayında olduğumuz için kütüphanede yatmaya başlamadık daha. Yazın bir kitapçıda yarı zamanlı çalıştığımız için kitaplara para vermedik. Taehyung'la arabada yaşıyoruz. Arkasındaki koltukları çıkarıp yatak koyduk. Üzerine de valizlerimizi koyacağımız bir bagaj ekledik.
Zamanında sürekli bir yerlerde çalıştığımız için işimizin düştüğü her yerde bir tanıdığımız var. Bir yıldır iyi idare ediyoruz, mutluyuz.
Sevgilimin gözleri kapanıyor artık. Gülümseyerek "Bebeğimin uyku saati geçiyor bize müsaade." diyorum. Christian kardeşinin yanında kalacağını söylüyor. Hep birlikte dağınıklığı toplayıp vedalaşıyoruz.
Arabaya bindiğimizde Taehyung üzerindekileri çıkarmaya başlıyor. "Yarın haftasonu değil mi?" diyor küpelerini çıkarırken. Başımı sallıyorum. "Evet bebeğim." Ayağının dibindeki sırt çantasına koyuyor çıkardığı bütün takıları bir tek benim aldığım kolye boynunda kalıyor.
Ben sahile sürerken o tişörtünü değiştiriyor, şortunu da çıkarıp katlayarak çantasına koyuyor. Daha ince bir şort giyiyor. Çok uzak olmayan yolu geçip sahilin en sakin köşesine park ediyorum.
Bagaj kapısını açıp yatağa atlayan Taehyung'a gülümsüyorum. Tişörtümü çıkarıp sırt çantama koyarken sevgilimin gözlerini üzerimden çekmediğini biliyorum. Uzanıp kollarını boynuma dolayarak yumuşak bir öpücüğün içine çekiyor beni. Parmakları omuzlarımdan göğsüme, karın kaslarımdan kasıklarıma doğru kayıyor. Elini yakalayıp dudaklarından ayrılıyorum. "Yapma güzelim." dediğimde kıkırdıyor.
Yanaklarından sulu öpücükler çalarken kendimi üzerine bırakıyorum ağırlığımı taşıyabilecek olsa da arkaya devrilmeyi seçiyor. Tatlı tatlı esen rüzgar Taehyung'un kollarını üşüttüğünde kalkıp kapıyı kapatıyorum.
Başımı yastığa koyup kucağıma yerleşen Taehyung'a sarılıyorum. Yorgun olduğundan hemen uykuya dalıyor. İnce bir battaniyeyi tek elimle üzerine örtüp sarı saçlarına yaslanarak gözlerimi kapatıyorum.
₊˚ʚ ᗢ₊˚✧ ゚.
bu hikayeyi sabah olmadan bitircem🫂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
for the love of my life
FanfictionNe yapacağım bilmiyorum. Kayboldum. Sevgilim, saat kaç? Seni seviyorum.