2 gün sonra
Sağ salim hastaneye gelmiş dikişlerimi aldırmıştım. Şuan canım aşırı acıyordu.
Doktor yaralarıma mikrop kapmaması için bir merhem yazdı. Fakat yürümeye halim yoktu. Bu dikiş aldırmak ne kadar zormuş.
Barışı arayıp beni alıp alamayacağını sordum hemen geliyorum dedi.
Yaklaşık bir onbeş dakikadır hastanenin önündeki bankta oturmuş barışın gelmesini bekliyordum.
O sıradan hastaneden çıkan sadık eniştemle ablamı gördüm. Onlarda beni görmüş olacaklarki yanıma geldiler.
"Gülseren noldu kız bişey mi var ne işin var buralarda" dedi ablam.
Bu kadının arada unutkanlıktan gebereceğini düşünüyorum.
"Yok abla geçen konuştuğumuzda dedim ya dikişlerimi aldırmaya geleceğim diye"dedim. Uzunca bir heee demesinden sonra bende "siz niye geldiniz bebişe bişey mi oldu?" Dedim. Eniştemle ablam aynı ağızdan allah korusun dediler ve ablam devraldı " yok ya kontrole geldik kaç aylıkmış gelişimi neymiş falan diye" dedi.İkiside gülümsüyordu. " ee kaç aylıkmış durumu nasılmış" dedim. " sekiz haftalık daha teyzesi gelişimide iyiymiş" dedi gülümsedim. Tam o sırada barış geldi. Arabadan inip yanıma geldi. Ablamlara da selam verdi ayak üstü onlarlada konuştuktan sonra ayrıldılar onlar.
"Güzelim yardım edeyim mi kendin yürüyebilir misin?" Dedi.
"Yok yok yürürüm" dedim kalktım ayağa iki adım attım ki karnım acıdı. Eskiden dikişlere güveniyordum şimdi dikişleride aldırınca canım iyice acımaya başladı.
Elimi karnıma atmamla barışın yanıma gelmesi bir oldu beni kucakladığı gibi arabaya bindirdi.
...Yol boyu bir sürü iyi misin sorusuna marua kaldıktan sonra kendimi daha da toparlayı eve yavaş adımlarla çıktım. Barış izin almış bugünlük öğlene kadar çalışmış olacaktı benim yüzümden.
Öyle böyle derken şükür eve gelmiştik yani.
Barış merhemlerimi kendisi sürmeyi teklif etti kabul ettim tabii!
Yavaş ve nazikçe merhemi yaralarımın üzerine yedirdikten sonra eskisi gibi acımadığını fark ettim. Ama gene de dikkatli olmalıydım yaralarımı açtırmamalıydım.
Yemekler barış hazırlamıştı. Sofrayıda kuracağını söyledi fakat ben ben kurarım otur dediğim için oturdu. Sofrayı ben kurdum ve yemeğe oturduk.
Sessiz sakin bir yemeğin ardından barış "hadi gel seni tatlı yemeye götüreyim" dedi. "Olurrr" dedim. Tabi tatlı olacakta ben reddedeceğim imkansızz ayol!
Yavaş adımlarla odaya girip üstümü değiştirdim.
Hafif makyaj yapıp çıktım barışta hazırdı.
Evden çıktık.
...
Yarım saatlik yoldan sonra ilk kez beraber tatlı yemeye geldiğimiz yere gelmiştik.aynı masaya oturduk.
İçimden bir ses hep böyle mutlu olamayacağımı fısıldıyordu kulaklarıma.
Sessiz olmalıydı (en azından şuanlık).Tatlılarımızı söyledik. "Eee anlat bakalım gülseren hanım nasıl gidiyor işler" dedi. Gülümsedim. "Çocuklar biraz yoruyor ama iyi gidiyor ya sizin nasıl gidiyor efenim" dedim gülerek.
"Biz-" dedi ki uzun boylu sarışın bir adam "merhaba komutanım" dedi.
Aaa demek ki askeriyeden bir asker! (Zeki kızım vesselam).
"Merhaba battal hayırdır koçum bir sıkıntı yok ya" dedi. Çok ciddi soruyor çok ciddi konuşuyordu. Benimle böyle konuşmadığını fark ettim.
"Yok komutanım kız arkadaşımı getirdim sizi gördüm selam vereyim dedim" dedi. Sonradan beni fark etmiş olacak ki "sizede merhaba efendim" dedi. Bende gülümseyip kafa salladım. "Ben izninizi istiyim komutanım malum kız arkadaşım bekler" dedi.
Benimki hemen kafa salladı "görüşürüz koçum" dedi.
Adının battal olduğunu öğrendiğim arkadaşta arkasını dönüp heybetli vücuduyla birlikte masadan ayrıldı."Noldu baktın kaldın arkasından birine mi benzettin" dedi barış. Ona bakmadan "hayır da maşallah o nasıl boy pos bunlar ne yiyor böyle" demiş bulundum ve sonra biranda ne dediğimin farkına varıp barışa döndüm.
"Yavrum bak burda da boy pos var elin adamına dalmana gerek yok" dedi birden sanki biraz sinirliydi. Sakin ayol
" yani şey ben şaşırıyorum böyle insanlar görünce ondan baktım ayrıca sanki şey yapmışım gibi şey yapmasana" dedim ama ağzım yüzüme dolaştı. (Yavrum dedi diyede erimezsin be gülseren!)
Barış resmen sırıttı. Sonra biranda kendini toplayıp "ne yapmışsın gibi şey yapmışım ben" dedi ve güldü.
Şuan utançtan ölebilirdim. Neyse ki garson kardeş tatlıları getirdi ki konuşmak zorunda kalmadım.
...
Tatlılarımızı yerken güzel bir sohbet tutturmuş ekonomi,siyaset ve dizilerden konuşmuştuk.
Şimdi ise eve gidiyorduk. Yolu izliyor ve düşünüyordum.
Hayatımı,geçmişimi ve beynimin içinde susmayan o sesi...Yapacak bişeyim kalmadığını biliyordum. Bir yerden haklı olduğunu da biliyordum bu sesin.
Tam düşüncelere dalmışken telefon sesiyle düşüncelerim bölündü.
Çalan barışın telefonuydu. Allahım sen hayra yor bu saatte kim acaba?
"Alo...tamamdır" dedi ve kapattı.
"Noldu kimmiş" dedim. Bana baktı. Derin bir nefes alıp "görev güzelim göreve gidiyorum" dedi.
O an sanki içimden bir parça kopup havaya karıştı konuşamadığım kelimeler herşey sadece susup kafamı salladım.
Delicesine korkuyorum diyemedim gitme demek istedim ama diyemedim. Sadece içimden Allaha dua ettim onu bana bağışlasın diye.Eve geldiğimizde sessizce arabadan indim. Barışa baktım geliyor mu diye. Arabayı durdurmuştu. Arabadan inip yanıma geldi.
Bişey demeden dudaklarıma yapıştı.nazik bir öpücük kondurduktan sonra "uzun bir görev gibi iki hafta bilemedin üç hafta sürebilir merak etme ben müsait olduğum zamanlar sana mesaj atarım kendine dikkat et annemlere gidebilirsin istersen ama istemezsen evimizde de bekleyebilirsin" dedi. Gözlerim dolu dolu gülümsedim "tamam kendine dikakt et seni evimizde bekliyeceğim allaha emanet ol" dedim.
Anlımdan öpüp sıkı sıkı sarıldı. Bende ona sımsıkı sarıldım.
Onun yanağından öptükten sonra ayrıldık. Arkasına bakmadan gidip arabaya bindi bense onun gidişini izledim gözlerimdeki yaşlarla.
...
Bir hafta sonra
Uyku uyuyamadığım bir gecenin daha ardından uyanmış kendime kahve yapmıştım. Kahvaltım buydu. Barış gideli bir hafta olmuştu...
Hem delicesine onu sevdiğimi haykırmak istiyor hem de korkuyordum. İçimdeki pişmanlık duygusu beni uyutmuyordu.
Ya bişey olursa ben ona sevdiğimi söyleyemeden diye diyen içimdeki sesi susturamadım.
Haklıydı...
Çok oyalanmadan hazırlanmaya kalktım. Barış gitsede sonuçta hayatım devam ediyordu gitmem gereken bir iş vardı sorumluluklarım vardı.
Öncelikle ablamı arayıp halini hatrını sormam lazımdı.
Çok uzun çalmayan bir telefondan sonra "alo! Gülseren!" Diye açtı ablam.
"Günaydın abla nasılsınız"
"İyiyiz güzelim siz" dedi
Yutkundum. "Ben iyiyim barışta görevde de öyle sabah uyandım bir seni arıyayım dedim" dedim.
"Anladım canım allah kavuştursun ay bak ne diyeceğim akşam annemlerde mi buluşsak ama eğer istemezsen bize de gelebilirsin bir abla kardeş gecesi yaoarız hatta dur ben kardelene de haber vereyim" dedi heyecanlı heyecanlı.
"Tabi abla size geleyim ben annemi çekesim yok pek şimdi canımı sıkacak şeyler sorabilir bilirsin annemi" dedim.
İç çekti "anladım akşama yemeğe bekliyorum o zaman" dedi.
"Tamamdır ablacım öpüyorum akşam görüşürüz" dedim ve kapattım.
Ablamla da konuştuğuma göre evden çıkmak için hazırdım.
...
İşten çıkmıştım. Yorgun ve bitkinliğin kelime hali ben olabilirdim şuan. Çocuklar üstümden geçmiş gibiydi. Şuan durakta dolmuş bekliyordum. Abla ne kadar eniştemin almasını ısrar etsede reddetmiştim.
Ben hem pastaneye uğrayıp bileyler almış marketten de bişeyler almıştım. Çok geçmeden dolmuş gelip durduğunda binip ablamlara gitmek için yola koyuldum.
Telefonumun sesiyle elimi cebime attım ve bilinmeyen bir numara tarafından arandığımı fark ettim. Açtım " alo!" Dedim.
...
YOU ARE READING
YALANCI SONBAHAR[+18]
Aktuelle LiteraturEğer canımı yakmadan sarılırsan bana, bunu yapan ilk kişi sen olacaksın... Nilüfer,Gülseren,Kardelen Ben ortancaları Gülseren Görünmeyen yaraları olan kimseye yaranamayan gülseren... -- Barış ben kısa ve öz olarak Herşeyden önce insan olmaya çalış...