Lee Jihoon geceyi buldukları izbe bir evin soğuk ikinci katını geçirdikleri o odada sabaha kadar olanları düşünerek durdu. Kabul edemedi, inkar etmek ve isyan etmek istedi. Nihayetinde aynı günün sabahında Soonyoung'un artık yaşamadığını kabullenmesi gerekti.
Günün ilk ışıklarında uyumadıkları için çoktan gitmeye hazır ekip başında dikildiğinde Jihoon gittikçe daha da bitkin duruyordu. Hayatinin bir anda değişmesine şaşırmıyordu çünkü artık olanların hiçbiri şaşırtıcı değildi ancak bu saatten sonra güvenli alanı tamamen yok olmuştu.
Soonyoung yoktu. Cheol hiç güvenemeyeceği kadar iğrenç bir insana dönüşmüştü. Kısacası yalnız hissediyordu kendini. Hem de yanında güçlü bu üç vampire rağmen. Zor olsa da kabullendiği gerçek ile yola çıktıklarında Mingyu ve kendisi avcı araçlarından birinde ilerliyorlardı.
Joshua ve Jeonghan ise ne olur ne olmaz biraz daha uzaktan takip ediyorlardı. Jihoon çıktıkları yolda artık ne için devam edeceğini ve ne yapacağını bilmeden devam ediyordu. Oturduğu yan koltukta üstü açık arazi aracının rüzgarı yarıp geçmesi ardında başını arkaya yaslanmış sadece düşünmemeye çalışıyordu.
"Soonyoung için üzülüyorsun değil mi?"
Jihoon dönüp ona bakmadı bile. Bildiği bir şeye gereksiz cevap vermiyordu.
"Bu zamana kadar yaşaması bile bir mucizeydi."
Bunu bizzat onu kurtarmasına rağmen ümitsizce konuşan Mingyu'nun söylemesi sandığından daha absürttü aslında. Ona ters bir bakış attı.
"Bu zamana kadar yaşamayı başardı ve benim yüzümden öldü."
Jihoon onunla tanışmamış olsaydı eğer yaşayıp yaşamayacağını düşünüyordu. Hiç tanışmasalardı belki de Cheol bu kadar zıvanadan çıkmayacak ve halen yaşıyor olacaktı.
"Sen olmasaydın zaten bir ölüydü. Anlamıyor musun Jihoon? Soonyoung yaşayabileceğine hiç ihtimal vermedi. Çünkü o bir melez. Onun kadar yayabilmiş bir melez görmen imkansız."
Bunun yine de Jihoon'a yeterli gelmeyeceğini ikisi de biliyordu.
"Ama o başarmıştı."
Mingyu yarım bir gülüş sergiledi.
"Yaptığımız her şey onu birkaç gün daha ötesine götürebilecek etkideydi Jihoon."
Sözleri bir teselliden çok acı bir gerçek gibi yüzüne çarptığında ona sitem etmeden duramadı.
"Böyle düşünüyorsan neden genel merkezin elinden kurtardın onu? Birkaç gün için kendini tehlikeye atmana değdi mi?"
Onun konuşmasına, sorularını cevaplamasına fırsat dahi vermedi.
"Ne olursa olsun o senin sayende yaşamayı başarmıştı. Oradan kurtulduğunda benim bulmam için onu yoluma bıraktın. Onu kurtaracağıma inandın! Sen de yaşamasını istedin!"
Mingyu boşluktan yararlanarak araya tek kelimeyi sığdırdı.
"İnanmadım."
Duraksadı Jihoon. Mingyu ise sakince açıkladı. Sanki bir gözü yolda değilmiş, elleri direksyonu kontrol etmiyormuş gibi rahattı.
"Ona yardım edip etmeyeceğini bilmiyordum. Hatta o halde Soonyoung'u görünce korkup kaçacağını düşünmüştüm. Soonyoung'un o sokak arasında öleceğine adım kadar emindim."
Jihoon inanamamış gibi baktı ona.
"Öleceğine eminsen neden onu bir başına öylece bıraktın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanficDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...