madde 12

66 4 24
                                    

madde 12: herker bir yana sen bir yana

-

hayatın akışına yön verebilmenin mümkün olmadığını düşünürdüm her zaman. 

yani hayat sonuçta; yarın ne olacağını, saatler sonra ne düşüneceğimizi, az sonra ölüp ölmeyeceğimizi... nereden bilebilirdik ki?

neler olacağını bilmiyoruz, bilmediğimiz bir şeye yön vermemiz de mümkün değil doğal olarak. sadece planlar yapıyor ve anlık yaşıyoruz. bizi umutsuzluğa sürükleyecek engeller çıkmamasını umuyor lakin yine de bunlarla karşı karşıya geliyorduk aniden. ruh halimiz bile git gelli. o an gülüyorken iki dakika sonra ağlamaya başlayabiliyoruz. dün çok mutluyken bugün başımıza kahredici bir olayın gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz ve daha milyon tane örnek verebilirim.

kısacası, bu hayata dair hiçbir şey kesin değil.

onun dışında.

çünkü bana son zamanlarda bilinmeyen geleceğimi biraz da olsa yoluna koyabildiğimi gösteren tek kanıt onun varlığı. yanımdaki varlığı. sarı saçları, kapalı gözleri, düzgün alıp verdiği nefesleri, ince dudakları, defalarca kez saymaya çalıştığım kirpikleri, göğsümde hissettiğim düzenli atan kalp atışları, beni sımsıkı saran elleri ve diğer her şeyiyle birlikte bana bu hayata kafa tutabileceğimi hissettiriyordu. 

"yüzüme mi üflüyorsun sen?" uykulu bir şekilde mırıldandığında elimde olmadan gülümsedim. elimi saçlarından geçirip yanağına dudaklarımı bastırdım, "nefes alıyorum sadece."

"dünyanın en güzel hissi." deyip gözlerini ovuşturarak açtı ve artık tamamen uyanıktı, "günaydın."

bu manzarayı görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki.

"günaydın bebeğim." bir kez daha onu öpüp sarılıyorum bu sefer, "nasıl hissediyorsun?"

bir süre ondan cevap gelmedi. kıpırdamadan bana sarılmaya devam etti, öyle ki bir ara uyuyakaldığını bile düşündüm.

"üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi." dedi en sonunda. ben de öyle hissettiğimi ona söylemedim.

"en az üç kez boşaldığın içindir o." diye dalgaya vurmayı tercih ettim onun yerine.

"ya!" beni ittirip yatakta doğruldu, "dalga geçmeyeceğim demiştin." dedi sırtını başlığa yaslarken. gece duş alıp bütün çarşafları değiştirerek uyuduğumuz için içim rahattı. 

ona yaklaşıp başımı kucağına koydum, "bak ne diyeceğim, senden bir dakika bile ayrı kalmak istemediğim için bence kahvaltıyı dışarıda yapmalıyız."

"sadece kahvaltı hazırlamamak için bahane üretiyorsun."

"asla ve katiyen böyle bir şeyin peşinde değilim." dedim içgüdüsel bir şekilde ellerimi kendime siper ederken. aslında gayet de böyle bir şeyin peşinde olsam da dediklerim yalan da değildi yani. ondan bir dakika bile ayrı kalmak istemiyordum.

elimi tişörtünün altından sokup karnını okşamaya başladım, "hem jungkook'u da çağırırız, anlatırız ona da." başını salladı, "peki, dediğin gibi yapalım."

"bence de..." deyip doğruldum onun gibi. kolundan tutup kendime doğru çektim, "ama önce seni biraz seveyim." boynuna dudaklarımı bastırdığımda kıkırdadı. o kadar özlemiştim ki şu kıkırtısını alıp göğsümde saklamak istiyordum. akşama kadar hatta günlerce sadece onu izlemek istiyordum. yanımdaki varlığına tekrar alışmak istiyordum çünkü yokluğuna alışmıştım bir kere ve cehennemden farkı yoktu. 

onu öyle çok seviyordum ki kendimi büyülenmiş gibi hissediyordum. beni şu gülüşüyle büyülemişti eminim ve ondan önceki hayatımı onsuz nasıl geçirdiğimi unutturmuştu bana. aylarca o kadar çok yıpranmış ve o kadar çok ümidimi kaybetmiştim ki şu an kucağıma yatırdığım başını öperken cennette gibi hissediyordum kendimi.

kim taehyung'un takımyıldızı rehberiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin