Gökyüzünden bir ışık düştü yeryüzüne. Bu bilinmezliğin yarattığı korku, şaşkınlık, insanları halden hale soktu. Kimi kaçtı, kimi yüzleşti, kimi onu benimsedi. Ben ne yaptım? İzledim sadece, bir kuş gibi, belki bir kedi gibi, merakla ve tepkisiz bir şekilde etrafıma bakmaktan başka bir şey yapmadım. Bir anda interneti sarsan 'uzaya gönderdiğimiz mesajlar yanıt aldı' haberleri sayesinde haberim oldu onların varlığından. Başta bunun da saçma ve yalan bir haber olduğunu düşünmüştüm, ama zamanla bu haberler dünyaya yaklaşan yabancı cisimlerden uzaydan gelen mesajlarla birlikte arttı. Bu gelip geçici bir haber değildi artık. Her zaman emindim bu koskoca evrende yalnız olmadığımızdan, bunun imkansız olduğundan ama hiçbir zaman birbirimizi bulabileceğimizi düşünmemiştim. Buldular bizi, anlaşılan ortada bir düşmanlık da yoktu. Dünyanın her bir yanında görülen yabancı cisimler insanları panikletti. Bir keresinde ben de evimin camından gördüm. Haberleri açıp ailece izledik, onları gördük; canlı yayında bir uzay gemisinin etrafında toplanmış insanlar vardı, tüm dünya sabırsızlıkla görmeyi bekliyordu inecek olanları. Kapı açılır, ağır adımlarla, iki eli boş, kafasında kask ve dar siyah bir elbiseyle bir şey iner gemiden, kafasındaki kaskı yavaşça çıkarır ve tıpkı bize benzediğini görürüz. Tüm dünyayı derin bir sessizlik kaplar, herkes şaşkınlıkla aynı şeyi düşünüyor: 'Ee, şimdi ne olacak?' Adam elini havaya kaldırır selam verircesine; evet, adamdır o. Silahlar iner. 'İnsanlar, dilinizi öğrendik, sizi uzun zaman izledik.' der adam. 'Ne istiyorsunuz?' diye sorar asker. Adam yüzünde bir tebessümle yanıtlar: 'Korkmayın, gezegeniniz yaşam için elverişli, siz bizimle gezegeninizi paylaşın, biz de sizinle teknolojimizi.' Tabii ki bu teklifi kabul edeceklerdi, belirli kurallar çerçevesinde ettiler. İnanması ne kadar güç olsa da, ne kadar olağanüstü gözükse de uzaylılar aramızda yaşıyor artık. Sayıları fazla değildi o yüzden belirli bir değişim olmadı bizim sıradan hayatımızda. Tüm bunlar bir yıl içerisinde gerçekleşti, şu an onların var olduğunu biliyoruz, aramızda olduklarını biliyoruz, neden burada olduklarını, kendi gezegenlerine ne olduğunu bilmesek de. Dünyada bir şeyler oluyor, benim hayatım hala aynı, değişen bir şey olmadı; sadece eskiden televizyon izlemezdim, artık haberler çok ilgi çekici olmaya başladı. Elime sigarayı alıp camın önüne oturdum, gökyüzüne baktım. Göremediğim ne çok şey vardı, neler yaşandı orada, neler yaşanacak, o gökyüzüne, yıldızlara, ardındaki sonsuzluğa baktıkça küçüldüm, baktıkça değersizleştim, o derin sonsuzluğa gömülü buldum kendimi en sonunda. Ertesi gün yine televizyona çıkacaklar, çok saçma bir haber çıkmıştı ortalığa, uzaylıların ölümsüzlüğü bulduğu; ölümsüzlük mümkün olabilir mi? Mümkünmüş. 'Kaç yaşındasınız?' 'Bu kadar uzun süre yaşayınca saymıyoruz, ama binlerce diyebilirim.' 'Sayınız bu yüzden bu kadar az anlaşılan.' 'Evet.' 'Ölümsüzlüğün sırrını insanlara söyleyecek misiniz?' 'Bunun için fazla erken.' Aklıma gelen ilk şey bunun bir yalan olmadığının ne malum olduğuydu. Kimileri onlardan nefret ediyor, kimileri onlara inanmıyordu. Zengin insanlar, önemli insanlar bu ölümsüzlük olayından yararlanacak mıydı? İnsanlık yeni bir dönemi girecekti sanırım. Bu olaylar bir yandan insanların dini inançlarıyla da çelişti. Eğer ölüm olmazsa, dinlerin ne anlamı kalırdı diye düşündüm, yine bir belirsizlik, bir korku bulup ona din ile cevap verirlerdi sanırım. Tıpkı bize benzeyen, uzaydan gelmiş, binlerce yaşında o şey, kameralar karşısında ölümsüzlükten bahsediyordu. Ben de ölümsüz olabilecek miydim? Ölsem ne olacak, yaşasam ne olacak? Sabah kalkmış işe gidiyordum, hava daha yeni aydınlanmıştı, evsiz delinin biri sokaklarda uzaylılar gitsin, uzaylılara güvenmeyin diye bağırıyordu sabahın köründe. İşe vardım ve bilgisayarımın başına geçtim. Arkamda oturan arkadaşım 'Duydun mu, ölümsüzlüğü bulmuşlar.' Duydum dedim. 'İster miydin?' dedi. İsterdim herhalde, sen ister miydin? dedim. 'Tabii isterdim kızım, kim istemez.' dedi. İşimize döndük. Birkaç saat sonra arkadaşımın kafası pat diye masaya düştü, bayılmış kız. Tabii ben dayanamam böyle şeylere hemen panik oldum uzaklaştım oradan. Öldü kız oracıkta aniden. İlk defa birinin ölümünü gördüm, gerçi görmedim duydum. Birkaç saat önce ölümü konuştuğum insanın yanı başımda aniden anlamsızca ölmesi ağır geldi. Eve gidip odama kapattım kendimi. Ölümden korkuyorum, yanımdan esip geçti bu gün ölüm, dokunmadı bana. Düşünüyorum o kızı, samimi değildik çok, iş arkadaşımdı sadece, gözlerimi kapatıp onun var olduğu zamanları düşünüyorum, zihnimde yaşıyor, ama burada değil. Bir insanın bir anda yok olması, aklımı alıyor bu olay, bir var, bir yok. Bir varım, bir yokum, hiç varolmamış gibi. Şu an varım, pat yokum, aklım almıyor. O günden sonra insanlar pat diye ölmeye devam etti, tabi bu benim korkumu da arttırdı, ailem, ben, herkes, bir anda ölebilirdik. Herkes her an ölebileceği endişesi içinde evlerine kapanmış bunun bitmesini bekliyor. Ve tabii herkes bunu uzaylılara ve o ölümsüzlük konusuna bağladı. Onlar da açıklama yaptı bu konuyu araştırdıklarını fakat alakaları olmadıklarına dahil. Kimse inanmadı. Milyonlarca insan ölüyordu, ailem ve ben hâlen iyiydik. Bir yıl geçti, ölümler durdu fakat insanların yarısından fazlası öldü. Ailem öldü ve ben neden ve nasıl hayatta kaldım bilmiyorum. Babama ne zaman sağlığımla ve ölmemle ilgili bir şey söylesem, kötüye bir şey olmaz diye şaka yapardı bana. Hepsi dibimde teker teker öldüler. 23 yaşına girdim bu süreçte, hiç arkadaşım yok, iki yıldır karantinadayız. Dünya birkaç yılda çok büyük değişimlere uğradı. 'Artık taşlı ve çiçekli bahçeler yok, artık ölüm yok.' dediler. Evet tüm bunlar bilerek yapılmış, insanlar bilerek öldürülmüştü. Uzaylılar bizi kendi düzenlerine uymak zorunda bıraktı. İnsanlar onlardan korktukları için bir şey diyemediler. Ne yani ölmeyecek miydim? Ölüm yok muydu artık? Yaşayıp ne yapacağım, yapayalnızım, eskiden de yalnızdım, ama etrafımda insanlar vardı. Daha bir yıl öncesine kadar sevdiğim bir tek kişiyi bile kaybetmemiştim, evcil hayvanım bile ölmemişti, ölümü görmemiştim. Dışarı çıkmaya karar verdim. Karantina bitmişti artık. Sokaklar bomboştu, tek tük insanlar vardı, şapkamı taktım elime elime bir bıçak aldım tehlikeli olabilirdi. Yaşıtım bir adamı sigara içerken gördüm, uzun zamandır sigara içmiyordum. 'Bir dal verir misin?' dedim heyecanla. Hiçbir şey demeden çakmağı ve sigarayı uzattı. Hiçbir şey demeden yanına oturup sigarayı içtim. Ve tutamadım kendimi yine konuştum, uzun zamandır kimseyle konuşmuyordum. Gidecek misin onların yanına? İstiyor musun ölümsüzlüğü? dedim. 'Gitme sakın, onlara güven olmaz.' dedi. Haklısın dedim. Tanıştık, o da kaybetmiş ailesini. Uzun zaman sonra arkadaşım olabileceğini düşündüm. Ertesi gün yine çıktım dışarı. Yine gördüm onu, yine beraber sigara içtik. Çok mutsuzdu herkes artık, herkes yapayalnız kalmıştı, herkes parçalanmıştı, korkuyordu. Nasıl düzelecek, buna izin verecekler miydi bilmiyorduk. Hepimizi neden öldürmediler? Saçma sapan bir dünyaydı burası artık, karmakarışık bir yer olmuştu. Bir arkadaş bulmuştum, iki yalnız birbirimizi bulmuştuk aslında. Yan yana yaşamaya başladık aylar sonra. Arkadaştan ötesi olduk, Ben savunmasız bir insanım, güçsüz bir insanım, onun olması bana çok iyi geldi, tüm bu karmaşada birbirimizi toparlayabilirdik belki. Tüm bu kötü olaylar yaşanmasaydı da, bulabilir miydik birbirimizi? Onu ailemle tanıştırırdım belki. Dünyada neler olup bitiyordu o sırada? Dünya kalmadı ki artık. Ölümsüzlük insanların kaybettikleri sevdiklerinden daha çok ilgisini çekiyordu. Kendi dünyalarına ne oldu bilmiyoruz ama bu dünyaya ihtiyaçları vardı. Nüfus sorununu çözdüler, rahatça yaşayabilirler artık. Oysa başta 'korkmayın' demişlerdi. Bize ne kadar benziyorlar, her özellikleriyle. Aradan birkaç yıl geçti, hala onunla beraberdik. Ölümsüzlük gerçekten varmış, yani öyle diyorlar, ölümsüzlüğün olması, çocukların olmaması ve aynı insanların yaşamaya devam etmesi anlamına da geliyordu. Bir gün bana geldi ve 'gidelim' dedi, ölümsüzlüğe gidelim biz de dedi. Güven olmaz onlara diyordun, ne değiştirdi fikrini diye sordum. 'Sen' dedi. 'Ben seni kaybetmek istemiyorum.' Tamam dedim. Gittik, uyuttular bizi, uyandık sonra, ölüm yoktu artık, yaşlılık da öyle. Zaman geçti, yıllar geçti, her şey aynıydı, dünya aynıydı, insanlar aynıydı. Ölüm olmayınca, yaşamın da bir anlamı kalmamıştı. Başta insanlar bu sonsuzluğun büyüsüne kapıldı, zamanla büyü gitti, boşluk aldı yerini. Yıllar sonra bazı insanlar onlara sonsuzluğu verenlerden ölüm için yalvarır oldu, öldü onlar. Ben iyiydim, biz hala beraberdik. Asla çocuğum olamayacağı gerçeğine üzülüyordum sadece, sevdiğim insanın küçük bir kopyasını istiyordum, onun ve benim bir karışımı olan bir çocuk, imkansız artık. Her şey aynı devam etti, bu gezegeni yiyip bitirene kadar yaşadık. Sonra başka bir gezegene gidip onları da aynı kadere mahkum ettik, ve bu sonsuza kadar devam etti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
taşlı bahçeler
Science Fictiondünyaya bir anda uzaylılar geldi, bize teknolojilerini vaadettiler, karşılığında gezegenimizde yaşayacaklar.