Bir hafta sonra
Evdeki bütün erzaklar bittiği için markete gitmek zorundaydım. Gitmek istediğimden değil ama canı sıkıldıkça bir şeyler tıkınan biri olduğum için abur cuburlara ihtiyacım vardı.
Kendimi zorla market yoluna attım. Aslında AVM'ler daha çekiciydi şuan gözümde.
Kendimi AVM'ye soktum hemen. Alt kata inip yiyecek reonlarını gezmeye başladım.Karşı yönden alışveriş arabasıyla gelen bir Teoman görünce duraksadım.
Güzel bir tesadüf olmuştu.Beni görmesi için gözünün içine bakmaya başladım. Nihayet beni gördüğünde "Aa Algın, selam" dedi.
"Selam. Burdan sık alışveriş eder misin?"
"Evet evime yakın. Sen?"
"Evet benim evimde buralarda."
"Güzel bir tesadüf oldu."
"Evet" deyip gülümsedim.
Yanımdan gülümseyerek geçerken bende ona gülümsedim. Keşke konuşacak bir şeyler bulabilseydim. Her neyse.
Market reonlarını alt üst ederek abur cuburlaramı sonunda aldım. Keyifle kasaya yöneldim.***
Iki hafta sonra
Arabayı sahil kenarına çekmiş, Müge'nin gözlüğünü arıyordum. Daha geçen gün kendisi arabada gözlüğünü kaybetmiş ve lazım olupta bulamayınca beni aramıştı. Bense arabayla gezinti yapıp kafa dağıtmak isterken şimdi Müge'nin gözlüğünü arıyordum.
Ben hala arabada boğuşurken, dışarıdan gelen şiddetli ağlamayla dikkatimi sese verdim. Şiddetli bir erkek ağlamasıydı bu. Dışarı çıkmalı mıyım yoksa gözlüğü aramaya devam mı etmeliyim kafamda tartmaya başladım. Sonunda merakıma yenilerek dışarı çıktım.
Sesin sahibine doğru ilerlerken beni farketmemişti. Akşam üzeri sahilde ikimiz varken adama yaklaşmak pekde akıl kârı gözükmüyordu. Tam vazgeçip arkamı döneceğim sırada beni farketmiş olmalı ki ağlaması durdu.
Sesin sahibine arkadan dikkatlice baktım. Sırık durmuyordu, hatta tam tersi deri ceketinin üzerinden bile kaslı görünümü veriyordu.
Yakından bakınca bana dönmesede o açık sarı saçları görebiliyordum. Benimki açık kumralken onun saçları sarıydı.
Yüzünü bana dönünce benimkinden daha açık maviliklere baktım. Gözlerinin etrafı kırmızılaşmıştı.Karşımda elinde içki şişesi olan, ağlamış bir Teoman duruyordu. Bir an ne yapıp, ne edeceğimi şaşırdım. Öylece durmuş, bana acıyla bakan bir çift mavi göz vardı.
Yanına oturduğumda gerginliğim kendini belli ediyordu. "Anlatmak ister misin? " sorusu döküldü ağzımdan.
Başını iki yana sallayıp Üzgün bir ifadeyle "Bir hafta önce annemi kaybettim." dedi.
Elimi şokun ve üzüntünün etkisiyle ağzıma götürdüm. Kötü bir şey bekliyordum ama hayır, annesini beklemiyordum.
O an onun için ne yapabilirim diye düşündüm. Belki onunla ağlamalı yada sarılmalıydım.
Ama ben, benden beklenenin aksine mantığımıda biraz ön plana alarak " seni evine götürmeliyim" dedim. Kafasını acı bir şekilde salladı. Arabasıyla gelmemişti ve sarhoş sayılırdı. Evini tarif edebilirse onu ben götürecektim.
O sırada Müge aradı."Alo, efendim? Hayır senin gözlüğünü bulamadım..."
Ben Müge'yle konuşurken Teoman'dan uzaklaşmıştım. Taki aklıma onu eve bırakmam gelinceye kadar. Telefonu kapatıp arkamı dönünce, denize atlamaya çalışan bir Teoman'la karşılaştım. Yanına koşuşturup onu yakaladığımda kendinde bile değildi. Sadece acı çekiyordu. Ilerisini düşünmeden her şeyi yapmaya hazırdı . 'Yalnız kalması ne kadar akıl kârı olur tartışılır' dedim içimden. Teoman'ı sakinleştirdiğimde arabaya götürdüm. Sürücü koltuğuna geçtiğimde uyuklamaya başladığını görünce, aklıma gelen fikirle arabayı kendi evime sürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırk Yıl (Devamı Gelmeyecektir)
Ficção Adolescente"kahve içelim mi?" "kahvenin kırk yıl hatrı vardır derler" "ne güzel işte. bir kırk yıl seninle olacağım. " *** Kapıdaki çiçeğin üzerinde bir not vardı. Eğilip aldım: " Teşekkürler. Her şey için. Bu sana ilk çiçeğim, daha önümüzde kırk yıl var;)" ...