5 saatlik uzun bir yolculuktan sonra sonunda Ankara'ya gelebildim. Ankara çok büyük ve çok güzel bir şehir ama insanın kendi memleketi kadar olamaz.
Otobüsten indim ve dikkatli bir şekilde etrafımı inceledim. Hiç bilmediğim,hayatımda ilk defa geldiğim bir şehirde tek başıma ne yapacağım ki ben?
Nereye gidicem? Hem kalacak yerim yok hem de 20 liradan başka bir kuruş param yok. Gelde ağlama defne. Gözlerim dolarken hakim olamadığım göz yaşlarıma bir kez daha lanet ederek bir iş bulma umuduyla etrafıma dikkatli bir şekilde bakarak yürümeye başladım. Off bir türlü bulamıyorum napıcam ben kız başıma. Keşke annem ölmeseydi o bana sahip çıkardı ne yapmam gerektiğini söylerdi ama artık hayatta değil ve benim küçükken kaybettiğim babamdan ve daha 3 gün önce kaybettiğim annemden başka hiç kimsem yoktu. Küçükken öksüz şimdide yetimim. Oldu mu şimdi? Kaldım mı tek başıma?Ankara'ya gelmemin iki sebebi vardı
1. Annemi kaybettiğim için beni istanbulda tutan hiç bir şey kalmaması.
2. Burada üniversite kazanmamdı.Dolandığım sokaklarda futbol oynayan küçük çocuklar,bağrışan esnaflar,iple oynayan minik kızlar ve etrafı kamera gibi gözetleyen yaşlı nineler...
Benim hiç ninem olmadı yani olmuşturda ben göremedim. Kadere bakarsanız ben doğduktan iki gün sonra ninelerim ölmüş nineleremin ölümüne dayanamayan dedelerimde iki hafta sonrasında ölmüşler. Ben lanetli miyim neyim doğduğum gibi dörtlü katliam yaşanmış. Ama ben bu anlattıklarımı çok tuhaf ama üniversiteye geçiş sınavından sonra öğrendim. Sebebini sorarsanız annem benim kendimi kötü hissetmemem için anlatmamış. Aslında böyle olması daha iyi olmuş çünkü psikolojim bozulurdu ve psikolojimin bozulmasıyla da çok iyi olan derslerimin bozulmasına sebep olurdu. Yani iyiki annem bana tam da zamanında anlatmış.Yol boyunca bunları düşündüm ve içindeki en acı durum annemin vefatıydı ve bu da gözlerimin dolmasına sebep oldu. Ve bu sebepte etrafımı bulanık görmeme sebep oldu. Gözlerimdeki bulanıklığı yok etmek için sert bir şekilde göz yaşlarımı sildim ve gözlerimi ovuşturdum. Gözlerimi ovuşturmaktan dolayı kapattığımdan hemen gözlerimi açtım ve karşıdaki bir kafenin camında asılı olan kağıda gözüm ilişti. Kağıda biraz daha yaklaştım ''Elemen aranıyor'' yazısını görünce hemen adımlarımı hızlandırıp kafeden içeri girdim. Kafe'nin renkleri genellikle siyah ve gri tonlarındaydı. Mesela duvarlar parlak gri,küçük pofuduk sandalyeler siyah masalar ise siyahın değişik tonundaki bir renkti. Ben etrafımı incelerken bir gencin sesiyle irkildim.
"Ne istemiştiniz?"
"Ben kağıdı işaret ederek iş ilanı için gelmiştim."
Karşımdaki garson genç beni baştan aşağı süzdükten sonra eliyle gel işareti yaparak bir kapıya doğru ilerledi ben de onu takip ederek kapıya doğru ilerledim. Garson genç kapıyı çaldı ve içeriden "gel" sesi gelince kapıyı açtı ve ilerlemeye başladı bende onu takip ederek içeri girdim. Karşımızdaki tonton amca "Ne istiyorsunuz?" gibi bakarken garson gençte konuşmaya başladı " İş ilanı için gelmi..." derken içeriye koyu kahverengi gözlü siyah saçlı benim yaşlarımdaki bir çocuk geldi ben çocuğa hayran bir şekilde bakarken genç baktığımı farkedip bana kısa bir bakış attı vegarsonun tamamlayamadığı cümleyi "İş ilanı için gelmişler demek istedi" diyince bende tuhaf tuhaf gence bakarken tonton amca bakışımı kesip bütün bakışları kendisine çevirtti tabi ben hariç.
Tonton amca öksürmüş gibi yaparak benimde dikkatimi kendisine yöneltti. Az daha baksaydım ne olurdu sanki. Tonton amca "Bizim bir kişiye ihtiyacımız var ikiniz kendi aranızda anlaşın ona göre karar vericem" diyince işi kaptırmamak için hiç anlaşmadan konuşmaya başladım"Amcacım ilk önce ben geldim lütfen beni işe al.." daha sözümü tamamlamadan çekici genç " Benim bu işe çok ihtiyacįm var lütfen beni işe alın"dedikten sonra bana dönüp "Önce geleni sormadılar canım hadi şimdi gidebilirsin bu iş benim." Ben bu sözlerle şaşkın bir şekilde yakışlı çocuğa bakarken sinirlenip " Heyy bu iş benim hakkım senden önce ben gelmiştim canım" son kelimeye vurgu yaparak sert bir şekilde cevabımı çocuğun suratına yapıştırdım ama o sanki ben yokmuşum gibi tekrar konuşmaya başladı "Benim bu işe çok ihtiyacım var lütfen bana bu işi verin" dedi tonton amcaya bakarak. Bende sert bir şekilde yakışıklı gence dönüp gözlerinin içine kızgın bir şekilde bakarak "Benim bu işe senden daha çok ihtiyacım var."
Yakışıklı gençle bu şekilde laf yarışına girerken tonton amca sinirli bir şekilde "İkinizide işe almıyorum. Hadi şimdi terkedin odamı"diyerek dışarında iri cüsseli iki adam çağırıp ikimizide kapıdan yere sürte sürte geçirerek hızlı bir şekilde çöp gibi yere doğru fırlattılar.
Off ayağa kalkacak halim yok. Artık nasıl sert bir şekilde yeri boyladıysam resmen yerle bütünleştim. Bütün bunların sebebi o pis yakışıklı çocuk. Ondan bunun hesabını sormassam bana da defne demesenler lan! Bu sinirle zorda olsa ayağı kalkıp gencin düştüğü yerin yanına çömelerek çocuğa yaklaştım ve suratına okkalı bir tokat yapıştırdım. Yakışıklı genç ilk başta neye uğradığını şaşırmış bir şekilde bana bakarken gözleri gözlerime değince gözlerinden ateş püskürüyordu resmen. O kadar çok sinirliydiki her an beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Bende korkarak ayağa kalktım ve tam yürüyeceğim sırada...