BÖLÜM 11 'Öngörülemeyen Sorun, Yeniden'

11 2 0
                                    

*İspanyolcada hanımefendi ve beyefendi anlamına gelen iki kelimenin yazılışında bizim dilimizin aşina olmadığı bir harf olan 'ñ' kullanıldığından ve okurken nasıl telaffuz edildiği konusunda soru aldığım için 'señor ve señorita' kelimelerini okunduğu gibi yazmaya karar verdim. 'Senyör ve senyorita' şeklinde.


Çok kolay panikleyen ya da heyecanlanan biri olduğum söylenemezdi. Özellikle bu konuda bir yorum duymamıştım tabi ama hiçbir zaman ortamdaki kaosun artmasına sebep olan ya da asla sakinleşmeyen o kişi değildim. Bu da bana her zaman durumu kurtarma konusunda ne derece iyi olduğumu gösteriyordu.

Yalan söylemeyi sevdiğimi iddia etmiyorum, hayır. Sadece o an doğrunun söylenmemesi ve ortamdaki kötü havanın dağılması gerekiyorsa bunu seve seve üstlenebilirdim.

Kısacası bu tür durumlarda soğukkanlı olabiliyordum ama karşımda bana gözlerini sanki gizli saklı bir iş üzerinde basılmışım gibi dikmiş bu adama da nasıl davranacağım konusunda donup kalmıştım. Cevap beklediği belli olan yüz ifadelerine bir yenisi daha eklendiğinde, ki bu dudağını hafifçe kıvırmasıydı, sadece bakmakla yetindim. Son cümleyi o söylemişti, yeni bir diyaloğu onun başlatmasını tercih ederdim.

"Güzel görünüyorsunuz demek istiyorum. Umuyorum ki doğru anlamını kullandım."

Beklediğim gibi benim konuşmamı göz ardı edip konuya daldığında derin bir nefes aldım. Tavırları o kadar rahattı ki sanki onları dinliyormuşum gibi beni basmamışçasına bir dost edasıyla yanıma yaklaşmış ve havadan sudan konuşuyordu. Bir anlığına bu yöntemin beni kurtarabileceğini düşündüm.

"Teşekkür ederim, çok kibarsınız. Siz de...çok şık görünüyorsunuz."

Kuru bir teşekkürden fazlası gelmiyordu aklıma. Ne olmuştu benim iş bitiriciliğime?

"Burada ne yapıyorsun senyorita? Hava soğuk."

Beklediğim soru geldiğinde, pek de hazır olmayan bir cevabım vardı. Oyalanmadan etrafa bir göz attım doğal görünmek için. "Hav almaya çıkmıştım, bu kadar soğuk olacağını düşünemedim."

Hava gerçekten soğuktu. Roderick söyleyene kadar farkına varmamış olmamın yanı sıra farkındalık hissi yüzünden tüylerim diken diken olmuştu bile. Sözlerimin hemen ardından bana bir bakış atıp ceketine yeltendiğinde ne yaptığını anladım.

"Hayır, hayır. Vermeyin lütfen..." Sözlerimi bitirmeme fırsat vermeden ceketi etrafıma doladığında anlık bir yakınlık içimin ürpermesine neden olmuştu. Belki de soğuktandı, pek emin değildim.

"Şimdi daha iyi oldu." Gülümsedi. "Senyorita'nın hasta olmasını istemem."

Gülümsedim.

Bir sessizlik olmuştu. Birbirimize bakmıyorduk, ben üzerime bıraktığı cekete sokulmuş halde ellerimi izliyordum, o ise etrafa göz atıyordu. Bir süre geçtikten sonra bana döndü.

"Celal Paşa'nın balosuna...Neden katılmadınız, yani demek istiyorum ki ben ile... Ben ile neden katılmadınız?"

İçimden bir ses bunu konuşmak zorunda kalacağımızı söylüyordu ama bu kadar erken değil. Şu an burada, kendimi bulduğum karmaşanın içinde değil. Bakışlarımı ellerimden alıp kendimi nispeten uzun sayan biri olarak benden bile uzun olan bu adamın gözlerine çıkardım. Bu bir süre sürmüştü.

"Vale. (Tamam) Sebep vardı sizin. Söylediniz ama ben...Ben düşünüyorum..." Konuşmama fırsat vermeden devam ederken o da sözlerini toparlayamıyor gibiydi. Roderick Álvarez ile ilgili en net gözlemim şuydu ki; panik halindeyken Türkçeye odaklanamıyordu. Aslında bu her farklı dil konuşan insanın başına geliyordu ama öyleydi işte. Ve anlatamadığı için daha da paniklemiş görünüyordu. Onu bu zahmetten kurtarmak istedim. Gerçekten bunu tüm samimiyetimle istedim ama bilmiyordum ki! Onu neden reddettiğimi ve neden Berceste'yi koluna takıp baloya geldiğini bilmiyordum ve bu beni delirtecekti! Ona mantıklı bir cevap veremeyeceğimi bildiğimdendi bu suskunluğum. Üstelik ona bir sebep sunduğumu söylüyordu ama ben bunu bile hatırlamıyordum. Sadece baktım ve devam etmesini bekledim.

RODERICK ÁLVAREZ'İ KURTARMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin