Merhaba insan. Buraya kadar geldin, yorgun değil misin?
-------
Yatağa geçerken üstümde kocaman bir heyecan vardı, taşıması ağırdı. Hem sevinçli hem endişeliydim. Anaokuluna gitmeyen, şuan 7 yaşında olan kızım, yarın sabah 1. sınıfa başlayacaktı. Okulda yaşanan dışlanmalar, kavgalar, kaygılar, yalnızlıklar ve daha niceleri aklımı karıştırıyordu. Zaten annesiz büyüttüğüm, hem anne hem baba olmaya çalışırken arada sırada kafamın haddinden fazla dolmasıyla kalbini kırdığım, küçücük olmasına rağmen hayattan zevk alamayan kızımın kırılmasından korkuyordum. Onun en ufak bir duygusunun kırılması, canımı sanki tüm kemiklerim kırılmış gibi acıtıyordu.
Yatağa uzandım ve tavana uzun uzun baktıktan sonra gözlerimi kapattım. Aklım sadece kızımdaydı.
----
Kendimi rahatlatmaya çalışarak kahvaltı hazırlıyordum. İkimizinde yemeyeceğini bildiğim halde iştahı açılsın diye ona salatalık doğramaya başladım. Arada sırada saate bakıyordum. Gece 11 de uyuyup sabah saat 5'te uyanmıştım. Onun için çok güzel bir resim çizip defterine yapıştırmıştım. O resime bakarken mutlu olacağını düşünüyordum, ona destek olduğumu bilsin istiyordum. Ona çok güzel tokalar, kolyeler ve bilezikler almıştım. Okul kıyafetinin üzerinden giymesi için ince ve şık bir ceket almıştım, yeşildi, en sevdiği renk... Ona her zaman istediği ve severek giydiği o ışıklı ayakkabıdan yine almıştım. Herşeyini gülümseyerek hazırlamış, beslenme çantasına özene bezene yaptığım tostu ve meyve salatasını koymuştum. Öğleden sonra saat 12:30'da dersi başlıyordu. Şimdi ise saat sabah 10'du ve ben saatlerdir onu okulda mutlu edecek herşeyi hazırlamış, uyanmasını bekleyerek ona kahvaltı hazırlıyordum. Odasından sesler gelmeye başladığında mutlulukla koşup mutfaktan çıktım. Odanın kapısında durdum ve boğazımı temizleyip yüzüme bir gülümseme taktım. Kapısını çaldım.
"Baba?" Sesini duyunca hemen kapıyı açıp içeri girdim.
"Günaydın Efil!" Yanına yürüdüm ve birbirimize sıkıca sarıldık. "Yüzünü yıkamışsın bile?" Başını salladı. Gülümsedim. Yanaklarıma baktığında aklından geçeni biliyordum.
"Baba neden senin yanaklarında gamze var, ama bende yok?" Gülerek iki yanağımdan gamzelerimi ellerimle almış gibi yaptım ve yanağına bırakıp ayağa kalktım.
"Aç kalmak istemiyorsan kahvaltıya benden hızlı in." Koşarak odadan çıktım.
Masaya oturup onu beklemeye başladım. Biraz sonra geldi ve yemeklere baktı, daha sonra yüzüme...
"Ne oldu, Efil? Yoksa beğenmedin mi? Başka bir şey ister misin?" Omzunu silkti. "Ya ne oldu kızım?"
"Okula gitmek istemiyorum ben."
"Efil bunu konuştuk dün. Haydi, sandalyeni çek." Geri çekildi.
"İstemiyorum baba, istemiyorum!"
"Efil okul kararsızlığa gelmez, oyuna hiç gelmez! Senin geleceğin, hayatın, başarıların okula bağlı. Eğitimsiz bir cahil olmak mı istiyorsun? Benim okuduğum kitapları ne zaman okuyacağını sormuştun, okumayı öğrenmeden nasıl okuyacaksın Efil? Okulu ayakların gibi düşün, yürümek istiyorsan, okumalısın."
"Yürümektense uzanırım!" Elimi masaya vurdum.
"Efil! O okula gidilecek! Şalterlerimi attırma benim!"
"İstemiyorum ya..." Ağlayarak yere oturdu. Ayağa kalktım ve yanına gittim.
"Efil buna izin vereceğimi mi sanıyorsun? Ağlayınca hiçbir şeyi çözemezsin."