SEZON FİNALİ

8.4K 390 143
                                    

Bir gün sonra

Her şey çok hızlı gelişmişti. Gülsüm annenin hastaneye kaldırılması ve geri getirilmesi, Ediz'in son on saattir eve gelmemesi... Belki mahçup olması daha ağır basıyordu ya da bana verdiği sözü yerine getiriyordu. Bilemiyordum, ama o böyle yapmaya devam ettikçe kendini Gülsüm anneye affettirmesi imkansız olurdu.

Ediz'e kızgın değildim. Kesinlikle kızmayı düşünmemiştim bile, ne de olsa göreviydi yapmak zorundaydı ama kırgındım. Hâlime üzülmüş gibi yapıp, gerçeği saklayanlara kırgındım işte.

Şimdi ise çardakta oturmuş yeni yeni açan çiçeklere bakıyordum. Sorguladığım, düşündüğüm birçok şey vardı. Bundan sonrası ne olacaktı, Ediz'i affedebilecek miydim, yoksa hastalığım iyice ölümcül olacak mıydı. Her şey kafamı o kadar çok karıştırıyordu ki düşünmemek elde değildi.

Duyduğum öksürük sesiyle irkilip arkamı döndüm. Cihan abiydi. Onu umursamamaya çalışarak tekrardan önüme dönüp parmaklarımla oynamaya başladım. Belki birilerini yargılamak için erkendi ya da hakkım yoktu, bilmiyorum...

"Nasıl hissediyorsun?" Yanıma oturup ilgiyle bana baktı. Gülümsedim. Nasıl hissetmem gerekiyordu bilmiyordum, üzgün, kızgın ya da... her neyse

"Her şey iyice dibe çöktü." Diye, hüzünle fısıldadım. "Nasıl hissedeceğimi bilmiyorum." Bir süre konuşmadık. "Sende biliyor muydun?" Dedim Ediz meselesini kastederek. Bir şey demedi, ya da diyemedi. "Anlıyorum, özel görev. Ama hiç mi bana acımadın?"

Başını hızlı hızlı sallayıp ellerimi tuttu. "Yemin ederim acıma değil bu. Sana üzüldüm, çok üzüldüm, Adin. Hatta en çok ben karşı çıktım bi göreve. Gitmemesini söyledim. Ama sana saplantılı olan kişi bizi öyle bir noktaya sürükledi ki, elimizden başka hiçbir şey gelmedi."

Yutkundum. "Kimmiş, bulabildiniz mi o kişiyi?"

"Bulduk. Yabancı uyruklu olduğu için helikopterle kendi ülkesindeki polislere verdik."

"Peki, ya o değilse?" Bakışlarındaki değişimi hemen farkettim.

"Nasıl yani?" Omuz silktim. "Adin sen neden bahsediyorsun?"

"Bilmiyorum! Birini, bana saplantılı olan kişi diye tutmuş yakalamışsınız."

"Siciline baktık. Adam yirmi altı yaşında ve her sene farklı bir suç işlemiş. Takıntılı bir psikopat. Eğer takıntılı olduğu kişilere sahip olamıyorsa, onları unutmak için öldürüyor." Kalbim tekledi. Ben nasıl bir belaya bulaşmıştım böyle. "Sahip olmak istediği son kız da sendin ve seni bundan iki sene önce, bir kütüphanede görmüş."

"Ben hiçbir zaman kütüphaneye gitmedim ki." Cihan abinin kaşları çatıldı. Ardından sertçe yutkunup ayağa kalktı.

"Ne demek gitmedim?!" Aniden bağırmasıyla bende ayağa kalktım. "Nasıl... Siktir biz yanlış kişiyi mi yakaladık?" Başını iki yana sallayıp yüzümü kavradı.

"Ne yapıyorsun..."

"Hatırlamaya çalış! Bundan dört sene önce, bir sonbahar günü senin oturduğun Cihangir Mahallesinin az ilerisinde Doğanay Kütüphanesi varmış. Ve sen her zaman buraya gidip, bir tane kitap okuyormuşsun!"

"Ben o mahallede hiçbir zaman oturmadım! Ve ben kardeşim Aden öldükten sonra gitmedim kütüphaneye falan." Beni bıraktıktan sonra çardağa sert bir tekme attı.

"Sikeyim, sikeyim!" Ardından telefonunu çıkartıp bir şeyleri tuşladı ve kulağına götürdü. "Aç şunu, aç!"

"Cihan abi..." Dedim korkuyla. Eğer yakaladıkları kişi yanlış kişiyse ben hâlâ tehlikedeydim.

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin