Dondurucu soğuğa rağmen arkadaşlarını ve sevdiklerini yalnız bırakmayan insanlar tribün boyunca ayaklanmışlar, tuttukları takımların başarısına göre sevinçten havalara uçuyor ya da birbirlerine teselli veriyorlardı. Nispeten köklü ve büyük sayılabilecek lisemizde gereğinden fazla önemsenen futbol maçlarından biri az önce bitmişti. Şahsen ilk sınıflardan oluşan bir takımı 3. turda yendiğimiz için takım arkadaşlarım kadar sevinemiyordum, çocuklara yenilip yarı finale çıkamama gibi bir lüksümüz yoktu nihayetinde. Hatta 2-1 gibi bir skordan çok daha iyisini bile yapabilirdik -zorlanmamıza gerek kalmadan.
Yine de düdüğün çalmasına dakikalar kala attığım golden sonra üzerime çullanan arkadaşlarımın sevincine ortak olmadan edemedim. Karşı takımla gerçekleşen geleneksel tebrikleşmeden sonra koca birkaç dakika boyunca takım arkadaşlarım olan 10 ergenin elleriyle saçımı karıştırmalarına ve teker teker omuzlarıma vurmalarına katlanmak zorunda da kaldım tabii. Sevinç ve sevgi dilleri böyle olsa gerekti.
Hem katlanmak dediysem tam bunu kastetmiyordum, böyle davranmaları hoşuma gidiyordu.
Eh, düşündüğümün aksine bunları yapmakla da yetinmediler. Bir anda vücudumun farklı yerlerinden farklı kişiler tarafından tutularak havaya kaldırılmış bulmuştum kendimi. Soyunma odasına gitmek için dünyanın en rahat yöntemi bu muydu? Kesinlikle hayır. Ama övülmek ve sevilmek güzel hissettiriyordu. Adımı içeren tezahüratlar eşliğinde soyunma odasına bırakıldığımda ağzım kulaklarıma varıncaya kadar gülümsüyordum, içim adrenalinle dolmuştu.
"Kralımızsın Charlie!"
Tanıdık sesi duyduğumda dolabımın yanında tek başımaydım -muhtemelen kimsenin eşyalarını toplayıp eve gitmek için benim kadar acele etmemesinden. Uykusuz bir gece ve takımda gerçekten çabalayan tek insan olmak benim günümü diğerlerinkinden bir tık daha yorucu yapmıştı. Ayrıca beni bekleyen hafta sonuna kavuşmak için can atıyordum.
Çıkardığım kirli formaları spor çantama tıkıştırır tıkıştırmaz yanıma gelen Sean'a da yorgun gülümsemelerimden birini gönderdim. Her zaman ve her konuda olduğu gibi beni herkesten ayrı olarak tebrik etmezse içi rahat etmeyecekti, biliyordum.
"Sağ ol, Sean. Ama bir an önce eve gidip duş almam gerek.. Akşam görüşürüz?"
----------------------
Sıcak ve uzun bir duş.
Okulda her ne kadar enerji ve su tasarrufu bakımından tam tersinin yapılması gerektiği söylense de yorucu günlerin üstesinden gelmek için daha iyi bir yol düşünemezdim.
Giyindikten ve saçımın yeterince iyi olduğuna kanaat getirdikten sonra yatağıma uzanıp telefonumu elime aldım. Çoğu Sean ve Alex'ten olan bildirimler sürüsü gözümü korkutmuştu ki gözüm o an saate takıldı.
Lanet. Geç kalmıştım. Tahminimden daha uzun süre banyoda kalmış olmalıydım.
Eh, doğrusu benden beklenmeyecek bir şey değildi. Hiçbir zaman dakik olmamıştım ama evimin diğer tüm arkadaşlarımın evine olan uzaklığı ve annemin evde olmadığı için beni bırakamayacak olması gibi nedenlerden dolayı bu sefer biraz daha önemsemek zorundaydım. Tam şu an çıkacak olsam bile yarım saat kadar geç gitmiş olacaktım çünkü.
Plana göre, Alex'in evinde buluşacaktık. Tabii bu sefer sadece üçümüz değil, Alex benden daha popüler ve eğlenceli bir kişilikti. Yani, partinin benim gözümde epey kalabalık olmasını bekliyordum. Tam olarak parti deneceğinden emin değildim gerçi. Normalde daha az kişiyle olmak üzere bunu sık sık yapar ve tüm gece oyun oynayarak takılırdık. Şimdiyse ne yapacaklarından emin olmamam bir yana, biraz içecek, yiyecek ve sosyallik boş evde tek başıma tıkılı kalmaktan çok daha cazip görünüyordu.