Hayatın en acı yüzüne rağmen yaşama ümidiyle yanıp kavruluyordu Ayşe . Mutluluk ne demek ve nasıl elde edilir bilmiyordu lakin yaşamak kelimesi çok manidardı. İliklerine kadar bu dünyanın nimetlerinden faydalanmak istiyordu. Her şeye ve herkese inat devam etmek sonunu görmek istiyordu. Doğum yaptığı gecenin sabahında Ahmet eve geldiğinde kucağında gördüğü kızının yüzüne bile bakmazken sıkıntılı bir nefes alarak kendini koltuğa atmış
"Sen bittin birde bu çıktı başıma."
Yediği dayaklar ve hakaretler bir hiç olmuştu o an gözünde. Kızına daha sıkı sarıldı onca şeye sesi çıkmamış kabul etmişti anacak bu çok başka ve fazlaydı. Bir el göğsünü yarıp kalbini boğuyordu sanki aldığı her nefes boğazında düğüm oluyordu. Kendisi bu kimsesizliğin içinde yanıp kavrulmuştu şimdi yerine bir kurban bırakacakmış gibiydi...
"Ahmet bir yüzüne bakmak ister misin, çok güzel?"
Adamın yüzü düştü, kaşları çatıldı öyle ki anlında derin bir iz peyda oldu.
"Ne seni ne kucağındakini görmek istemiyorum"
Bütün kini ve öfkesiyle homurdandığı sözcükler genç kadında derin bir yara bırakırken akan göz yaşlarına ve karşısındaki adamın sinirine rağmen kısık sesiyle konuşmaya çalıştı.
"Beni sevmemeni anlamaya çalışıyorum ama bu bebeğin hiç bir suçu yok. Senin de kızın."
"Sen benim ailemi çaldın kendin gibi kimsesiz kalmam için ağına düşürdün. Senden kurtulamayayım diye bir tanede doğurdun üstelik kız, oğlan olsa babamın adını verir barışmaya giderdik onu bile başaramadın. Utanmadan senin de kızın diyorsun."
Sonlara doğru bağırmaya yakın çıkan sesten rahatsız olan kızını ileri geri sallamaya çalıştı. O kadar tecrübesiz ve ne yaptığını bilmiyordu ki. Kimse ona ne yapması ya da ne yapmaması gerektiğini daha önce anlatmamıştı. Karşısındaki adamın suçlamaları ile iyice afalladı. Her şeyi bilmesine rağmen yurdun önüne evlenelim diye gelen kendisi değilmiş gibi öyle güzel aklıyordu ki kendini. Böyle olacağını bilseydi o gün uzattığı eli asla tutmazdı. Uzatılan eli tutarak öyle bir döngünün içine hapsetmişti ki kendisini sonu hep aynıydı; göz yaşları... Ne kurtulabiliyor ne bir sonuç elde edebiliyordu. Ahmet'ten gidemediği gibi bu adamın yanında kalmak içinde can vermek gerekiyordu.
"Ailenin böyle yapacağını bilseydim o gün uzattığın eli asla tutmazdım. Evlenip karşılarına çıktığımızda çok geçti çünkü benim senden başka gidecek hiçbir yerim yoktu. "
Umursamaz mırıltılar çıkaran adam karşısında boynunu büküp kızına daha çok sarıldı. Birbirlerinden başka hiçbir şeye sahip değillerdi. Kendini hapsettiği bu yaşama birini daha eklemek çok zoruna gidiyordu. Hamile olduğunu anladığında aylar geçmişti. Kendisiyle beraber dört duvar mezarlığa bir yoldaş edinmişti. Bu hale nasıl geldikleri hakkında en ufak fikri yoktu.
Parasızlık, yokluk ve açlık hayatının temel kavramları haline gelmişti. Kucağında bir parça bebeğe ne vermesi nasıl davranması nasıl hayatta tutması gerektiği hakkında ne bilgisi ne de verecek herhangi bir şeyi vardı. Hayatta kalmayı öğrenmişti ancak birini hayatta tutmayı bilmiyordu. Çaresiz gözlerle karşısında yarı uyuklar adama döndü. Bu adamın ailesinden başka çıkar yolları yoktu. Atsalar da sövseler de eninde sonunda aileydi bunca zorlukta kapılarından geri çevirmezlerdi. Dayanacak bir güce hayatta kalamaya yarayacak bilgeliğe ve sıcak bir yuvaya ihtiyacı vardı. Kafası bir avucuna sığan ay tenli kızının güzel bir geleceğe ihtiyacı vardı. Boğazına oturup kalan bütün yumruları yutkundu, torunlarını onlardan bir parçayı geri çevirmeyeceklerini düşünerek aklındaki fikri ortaya attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKANA BAKMA
Ficción GeneralÜç kadın, üç farklı hikaye ve acı. Yaralarını saracak birbirlerinden başka kimsesi olmayan kusurlarıyla kusursuz üç mükemmel insan.