05

695 54 18
                                    

🌷

Kantinde oturmuş sıcak çay eşliğinde kitap okuyordum. Ara ara yağan yağmurun sesi hoş bir melodi gibiydi. Önümde ki sandalye geriye çekilince kitaptan gözlerimi çekip karşımda bana bakan Barış'ı görünce merakla kitabı kapatıp ona odaklandım.

"Öğretmen hanım rahatsız ediyorum ama albayın emriyle karargaha gelmeniz gerekiyor."

"Nefha demen yeterli. İsmim Nefha."

"Pekala bende Üsteğmen Barış Kor. Barış demeniz yeterli."

Eliyle yolu gösterince ayağa kalkıp onu takip ettim. Sızlayan ayağımla çaktırmadan topallamaya çalışıyordum. Merkez buraya baya uzak olduğu için eczaneye de uğrayamıyordum. Ama eminim birkaç güne geçerdi.

"Ayağın nasıl?"

"Doğruyu söylemek gerekirse sızlıyor. Ama düne göre çok daha iyi."

"Anladım, krem falan sürdünüz mü?"

"Hayır ama haftasonu merkeze gideceğim. O zaman eczaneye uğramayı düşünüyorum. "

Kafasını sallayarak onaylayan Barış'ın zırhlı aracın kapısını açmasıyla konuşmamız son bulmuştu. Açtığı kapımdan hemen araca atladım ve karargaha doğru yola çıktık. Sessiz olan araçta ki tek ses tekrar yağmaya başlamış yağmurdu. Ellerimi cebime koyup akan giden yolu izlemeye devam ettim. Sessizliği bozan Barış'la bakışlarımı ona çevirdim.

"Size birşey sorabilir miyim?

"Tabi ."

"Neden İzmir gibi bir yerden dağ başına geldiniz? Yanlış anlamayın tamamen meraktan soruyorum."

"Aslında bir yere takılı kalmayı sevmiyorum. Yaşayabildiğim sürece farklı yerler farklı insanlar görmek istiyorum. Ve yaşamım boyunca iyi bir öğretmen olmak istiyorum. Ne kadar çocuğa ulaşırsam ben de o kadar iyi olacağım "

Barış derin bir o kadar da anlamı bir bakış attı. Ardından gülerek konuştu.

"Vay be. Bu dönemin çocukları ne şanslı! Bizim zamanımızda hocalarımız bizi tokat manyağı yapardı!"

Barış sanki kötü bir anını hatırlamış gibi yapmacıktan titremiş gibi yaptı ve dehşet kaplı yüzünü bana çevirdi. Bu esnada araçtan inmiş yavaş adımlarla karargahın bahçesine yürümüştük. Barış'ın bu yüz ifadesine kendimi tutarak gülmemeye calışıyordum ama Barış'a tekrar baktığımda aynı yüz ifadesiyle durduğunu görünce dudaklarımdan kahkaha koptu.Elindeki şemsiyeyle bana eşlik ediyor aynı zamanda meraklı gözlerle neye güldüğümü anlamaya çalışıyordu.

"Ne o komik mi geldi öğretmen hanım?"

"Yok üsteğmenin yanlış anladınız."

Barış tepkime koca bir kahkaha ile karşılık vermişti. Birden kolumdan tutup şemsiyenin altına beni iyice çekince hemen bir adım geriye gittim. Temas kurmamamız daha iyiydi benim için.

"Kusura bakmayın ben sizi birden şemsiyenin dışında görünce ıslanmayın diye.."

"Teşekkür ederim ama biliyorsun ki temas etmemek daha iyi."

"MEKİK POZİSYONUNU AL! 100 MEKİK ÇEK!"

Gelen gür sesle bakışlarımızı sese doğru çevirdik. Alparslan elleri arkasında dimdik durmuş önündeki askerlerine emir veriyordu. Üzerinde ki kısa kollu yeşil tişört ve askeri üniformanın altı vardı. Ben üzerimde kazak mont olmasına rağmen donuyorken o sanki havadsn hiç etkilenmiyor gibiydi. Bakışları ben ve Barış arasında geçince Barış hemen konuştu.

BARUT KOKAN PAPATYALAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin