"you complete me, so im yours right now."
Sunghoon işini düzgün yapmayan insanlardan nefret ederdi, özellikle de bir alanla başarılı olduğunu iddia edip sonucunda hiçbir başarısı olamayan insanlardan.
15 yıllık artistik patinajcı Park Sunghoon, gündeme bir damga gibi düşmüştü. "Ünlü patinajcı Park Sunghoon geçirdiği kaza sonucu kaymayı bıraktı!" Herkesin ağzında tek bir haber, Sunghoon'un zihninde tek bir düşünce vardı. İntihar.
Yaşadığı iğrenç hayat ve başarı hırsının ona hiçbir getirisi olmamıştı. Küçüklüğünden beri ailesi ve çevresinden gördüğü baskı, koçları tarafından sürekli aşağılanmak bıktırmıştı onu. Kaymak belki de onun tüm hayatıydı ama çevresindeki herkes ilmek ilmek işleyerek hem kendisinden, hem de 15 yıllık geçmişinden nefret ettirmişti onu.
Hastane odasında, dışarıda ailesinden kimse onun için beklemezken ayağa kalktı Sunghoon, kemikleri birer birer kırılmıştı ama o acı hissini kaybetmişti artık, bacaklarındaki ameliyat izleri ona hiçbir şey hissettirmiyordu.
Sunghoon aslında ölümden çok korkardı, kendisinin bir porselen bebek gibi yetiştirildiğini kimse söyleyemezdi ama o her zaman kendisine gelecek en küçük zarardan bile ölesiye korkmuştu. Peki ölümden bu kadar korkan birisi neden narkoz etkisini göstermeden önce ameliyat masasında kalmak istemişti bu kadar?
Karşısındaki boy aynasında kendini inceledi birkaç dakika. Kemikleri o kadar çıkıktı ki sayılıyorlardı, burnu kocamandı ona göre, gözleri yeteri kadar büyük değildi, boyu olması gerekenden uzundu. Saçları asla şekil almaz, yeni uyandığındaki yüzünden nefret ederdi. Elleri hastane önlüğünden ilerleyerek karnına gitti, tahmin ettiği gibi karnı o kadar içe göçüktü ki kaburgalarını hissedebiliyordu.
Midesi bulanıyordu aynı zamanda, aldığı ilaç ve narkozların etkisiyle normalde uyanmaması gerekiyordu ama dinlenmek onun için işkence gibiydi, asla uyuyamazdı, şişelerce narkoz alsa bile.
Ayaklarını sürükleyerek hastane odasındaki balkona doğru ilerledi. Korkuluklar yeterince alçaktı ona göre, acısız bir ölüm diledi kendisi için. Hava oldukça soğuk, tıpkı buz tutmuş kalbi gibi taştan ve sertti. Rüzgar saçlarını geriye doğru uçururken gözlerini kapattı.
Sessizliğin, soğuk havanın ve nereden geldiğini bilmediği vişneli şarapla karışık kanımsı kokusunun rahatlığına bıraktı kendini. Balkonun korkulukları onun için oldukça alçaktı, tek bir hamlesiyle hastaneden düşen bir kuş olabilirdi. Gözleri kapalıyken aklından geçenler bunlardı.
Nereden geldiğini bilmediği piyano sesi kulaklarını doldurdu. Piyanonun tuşlarından çıkan sesi bile çok net şekilde duyabiliyor ama ses boğuk geliyordu. Kızaran parmakları sarıldığı korkulukta ritim tutmaya başladı. Ağrıyan vücudu hareketlendi, kendisini ölümün kollarına bırakma isteği dansa dönüştü aniden.
Ve acıyı tekrar hissetti.
Çıplak ayaklarında, mermerin soğukluğunun dans ettiğini hissetti uzun süre sonra. İçine doğan garip his kulaklarını çınlattı, piyanonun sesi hiddetlendikçe korkuluğa tutunarak daha da ayaklandı. Az önce solumak istemediği oksijeni içine çekti yüksek bir burun sesiyle. O yaşayacaktı, yaşamak istiyordu!
Çıplak ayakları ve dizleri soğuğun etkisiyle uyuşmaya başlarken piyanonun sesinden ayrılamıyordu bir türlü.
Yan odada, sadece camdan yansımasını gördüğü uzun, mor saçlı adamın piyano çalışı bittikten sonra derin bir nefes verdiğini gördü. Adamın saçları kafasını geriye eğdiği için arkaya döküldü ama yüzü seçilmiyordu. Sunghoon adama çok büyük hayranlık duydu, gözleri kapanmak üzere olduğu için balkondan çıkıp tekrardan yatağına uzandı.
Ertelesi gün uyandığında yapacağı ilk şey yan odadaki o adamla tanışmak olacaktı.
———
"Merhaba." Sesi oldukça kısık çıkmıştı lobideki kadınla konuşurken. "502. odada kalıyorum da, 503. odada kimin kaldığını öğrenebilir miyim acaba?" Kadın nezaketen gözlerini kısarak gülümsedi ve önündeki bilgisayardan birkaç tuşa bastı.
"Prosedür gereği size bilgi veremem maalesef ama...zaten o oda boş gözüküyor, yaklaşık 2 yıldır." Sunghoon orada bir adam gördüğünden oldukça emindi. Normalde kendisini savunmak için ağzını açıp tek kelime etme cesareti olmayan o, şimdi çalışanla kavga etmek üzereydi.
"Hanımefendi size yemin ederim ki piyano sesi duydum, yansımadan uzun saçlı bir adam gördüm, hatta içtiği şarabın markasını söyleyebilecek kadar da şarap kokusu aldım." Kadın derin bir nefes verdi, zaten işi başından aşkındı. Şımarık gencin birisinin onunla uğraşması komik değildi.
"Beyefendi o oda en az 2 yıldır boş gözüküyor, temizlik görevlileri bile girmedi o odaya yıllardır. Ayrıca hastane odasında piyanonun ne işi olsun lütfen mantık arayın."
"Tamam, madem inanmıyorsunuz benimle birlikte o odaya bakmaya gelin." Kadın gencin bu kadar inatlaşmasının ardında yatan gerçeği merak etti. Haksız çıkınca yüzündeki ifadeyi görmek istiyordu, bu yüzden vardiya arkadaşına işaret ederek Sunghoon'un arkasından ilerledi.
"Bakın burası benim odam." 4 Kat asansörden sonra kendi katına çıktığında odasını işaret etmişti Sunghoon. "Odamın balkonundan yansıma çok net şekilde gözüküyordu, hatta hasta yatağında yatan bir kadın da vardı yanlış hatırlamıyorsam."
Kadın cebinden çıkardığı anahtarlıktan doğru anahtarı bulmak için birkaç dakika uğraştı, bu sırada Sunghoon çok sabırsız şekilde soluklar vererek kadını daha da sinirlendiriyordu.
Kadın sonunda doğru anahtarı bulduğunda kapıyı açmayı başardılar. Odaya girmeden önce burunlarına iğrenç bir koku doldu, sonra birkaç sinek odadan dışarı fırladı. Kapıyı tamamen açtıklarında yerdeki halı kaplamanın pıhtılaşmış kanla kaplandığını gördüler.
İkilinin ağzı hızla açılırken bakışları aynı anda aynı yere kaydı. Yatağın yanında oturtulmuş duran cesete. Bilekleri yıldız şeklinde kesilmiş, gözleri açık ama boynu bükük ceset orada duruyordu öylece.
Sunghoon gözlerini kısarak dikkatlice uzaktaki cesede baktı, bir dakika...bu kendisiydi! Kafasını yanındaki çalışana çevirdiğinde ise kadının yerine ondan uzun, tıpkı dünkü gibi uzun mor saçlı bir adam olduğunu gördü. Adamın yüzü blurluydu, tıpkı dün yansımadan göremediği gibiydi.
Sunghoon çığlıklar atıyordu ama sesi çıkmıyordu, etraf kanla kaplanmaya başlamıştı ve yanındaki adam dibine girmişti. Ellerini adamın göğüsüne koyarak itmeye çalıştı ama başarısızdı.
"Sunghoon!" Çok derinlerden gelen bu sese anlam veremedi. Kafasını çevirerek sesin kaynağını aradı ama kimse yoktu etrafında. "Sunghoon, yardım edin ona bir şeyler oluyor!" Oldukça tanıdık gelen bu sese anlam veremedi bir türlü. Kime ne oluyordu?
Mor saçlı adam onu iyice sıkıştırdığında bir anda gözlerini açtı Sunghoon. Burası neresiydi? Başka bir hastane miydi? "Sakin ol, ben buradayım." Yanındaki gencin arkadaşı Jungwon olduğunu anladı gözlerini iyice açtığında. Jungwon elleriyle elini tutup dolmuş gözlerle ona bakıyordu.
"Ben...neredeyim?" Sesi zorlukla çıkıyordu, boğazı bir çöl kadar kuruydu. "Hepsini anlatacağım, hemşireyi geldiğinde hepsini anlatacağım, söz veriyorum."
Kolları çürüklerle doluydu, çok uzun zamandır uyuyormuş gibi hissediyordu ve tüm vücudunu kütletmek istiyordu. Ne zamandır bu yatakta bu şekilde yatıyordu? Gördüğü rüya neyin nesiydi? Hepsini bir an önce öğrenmek istiyordu.
HOPPP yılda bir yeni bölüm atacağım yeni ficimiz hayırlı olsun 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻
umarım seversiniz ilk defa heehoon yazıyorum
yakında bi tane de taegyu yayımlıcam okumayı unutmayın onu da 🙏🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
new person, same old mistakes | heehoon
Fanfictionünlü artistik patinajcı Park Sunghoon'un kariyeri geçirdiği büyük kaza sonucu sarsılır. Yıllar sonra katılmak zorunda kaldığı eşli yarışmada partneri hakkında öğreneceği şey ise onu dumura uğratır.