⏳'1

60 5 0
                                    

"Bugün de seni affetmem için Tanrı'ya, tabi varsa, dua ettin mi Jeon? Zira seni elimden kurtaracak kimsecikler yok gibi görünüyor... Sadece sen, ben ve dili mermi olan güzel işlemeli silahım. Emin ol oldukça konuşkandır..." diye konuştu Felix kalın ses tonuyla.

Ellerine geçirdiği siyah deri eldivenleri ve geriye doğru tarayıp jöleyle sabitlediği siyah mullet saçları efsane görünüyordu. Gerdanını açık bırakan ve üzerinden adeta dökülüyormuş gibi duran saten siyah gömleğin açık kısmından gümüş bir zincir kolye parıl parıl parlıyordu. Altındaki siyah deri pantolonu ve deri botu ise kombininin en bitirici parçalarıydı.

Felix tam anlamıyla nefes kesiciydi.

"Yalvarırım," diye konuştu Jeon denilen adam nefes nefese. Günlerdir açtı ve bu soğuk depoda elleri arkadan bağlı şekilde oturtuluyordu. Üstelik başını sürekli bekleyip yerinden hiç ayrılmayan iki izbandut korumayla beraberdi. Sıkılmış ve tabi ki korkmuştu. "Yalvarırım beni buradan çıkar. Ne istersen vereceğim. Para mı? Bütün hepsi senin olsun, yeter ki canımı bağışla."

"Tüh ya," diyerek yüzüne sahte bir üzüntü ifadesi koydu Felix. Yanındaki yakın korumasına döndü. "Gördün mü Beomgyu, canını bağışlamamı istiyor. Halbuki benim amacımın sonundaki tek şey bir sıkımlık canıydı... Yazık oldu, şimdi onu bırakmak zorundayım, sonuçta bana yalvardı... Bu yer altında işler hep böyle yürür değil mi? Gurunu ayaklar altına alıp düşmanına yalvarırsan asıl mağlupluğu yaşamış olursun, bu sayede özgür bırakılırsın. Benim de şimdi böyle yapmam gerekiyor, bu zavallıyı özgür bırakmam gerekiyor..."

Sözleri yavaş yavaş soğuklaşırken gözleri de aynı şekilde ürpertici bir soğukluğa bürünüyordu. En sonunda konuşabileceği en kalın ses tonuna gelmişti.

"Diyeceğimi sanmadın umarım?"

Gözleri bir buz parçası kadar soğuk ve saydam, içinde görünen duygular da tezat olarak bir o kadar sıcaktı. Alev alevdi sanki. Hapsine aldığı herkesi uzun uzun yakabilecek kadar köze sahipti.

"Sen yer altındaki bu, altın harflerle kitaba yazılmış kuralı hak edecek kadar masum değilsin Jeon. Bunu en iyi sen biliyorsun. En acılı ölümlere, en kötü sonlara layıksın. Ve emin ol, herkes layık olduğu şeyi bir gün alır. Senin de layığın acılı bir ölümmüş... Kader işte."

"Lütfen, yapma... Küçük çocuklarım var Felix... Sen çocuklara kıyamazsın."

"Çocuklara değil ki babalarına kıyıyorum Jeon. İnan, ileride senin gibi bir pisliğin çocuğu oldukları için kendilerinden bile nefret edecekler. Seni hiç affetmeyecekler. Karşılarına geçip seni anlatacağım Jeon, sevgilime nasıl kıydığını anlatacağım. Benim de sana nasıl kıydığımı anlatacağım. Belki benden de nefret edecekler, kendilerinden de nefret edecekler Jeon ama en çok... En çok senden nefret edecekler. Bu yüzden bana çocuklarını bahane olarak sunma, onları bile gözüm görmüyorsa beni bu kararımdan hiçbir şeyin döndüremeyeceğini kabullen. Bazen de göz göre göre yitip gitmek, direnç göstermemek gerekir."

Felix karşısındaki bu adamı şu an sadece oyalıyordu. Laf kalabalığı yaparak onu psikolojik olarak daha da çökertiyor, tüm güzel anılarının üzerini kanlı çarşaflarla örtüyordu. Bu bir tür psikoloji oyunuydu onun için.

Çünkü 5 yıl önce onun da psikolojisiyle bu şekilde kedi fare oyunu oynarmış gibi oynanmıştı.

Lee Felix yer altında ismi oldukça anılan bir babanın, Lee Sungwon'un oğlu olarak bu lanetli dünyaya gelmişti. Kısaca Sarı Yılan olarak anılan babasının saçlarının aynısı sarı saçları, ve aynısı mavi gözleri bedeninde taşıyordu küçük Felix doğduğunda. Bembeyaz teni, çilek rengi dudakları ve güzelim gülümsemesiyle kendine bakanı bir daha baktırıyordu. Hem de bir bebek olmasına rağmen.

Zaman geçtikçe ve büyüdükçe babasından türlü dersler almıştı. Silah kullanımı, çatışma sırasında araba kullanımı ve kendisini korumak için dövüş dersleri de buna dahildi. Özel olarak yetiştirilmiş bir silahtı babası için. Ki Felix de zaten kendisini bu şekilde tanımlıyordu. Yıllardır en özel günlerden birinde içmek için saklanan şarap gibiydi kendince.

Ve o özel günlerden biri 5 yıl önce gelmişti.

Lee Felix'in sevgilisi, yer altının Siyah Yılanı olarak anılan Bang Jimin'in oğlu Bang Chan; komplo bir araba kazasında kasıtlı öldürülmüştü.

Yer altının Siyah ve Sarı Yılan'ları her zaman korkulan o iki müttefikti. İsimleri yeri göğü titretir, insanların içine korku salardı. Herkes onların emrindeydi. Sözlerine karşı gelen her kimse, ölümlerden en acısızını yaşamak için Tanrı'ya yalvarırdı. Fakat ne yazık ki Tanrı hiçbir zaman bu kullarının yanında olmamıştı.

Ve bu ikilinin özbeöz oğulları açık bir ilişki yaşamıştı.

Her şey ilk başlarda güzeldi. Hatta güzelin de ötesindeydi Felix için. Tüm gün can sıkıcı ve yorucu işlerle boğuştuktan sonra eve gelip Chan'ın kolları arasına sığındığı, gözlerini kapatıp sevgilisinin yoğun ve ferah kokusu eşliğinde aldığı güzel uykusu öyle özlenecek detaylardı ki onun için.

Her sabah beraber uyanır, alınlarını birbirlerine dayar ve güzel sözcükler, iltifatlar mırıldanırlardı. İkisi de sert insanlardı aslında, işleri gereği tabi ki. Fakat o sertlikleri tek başlarına, sadece ikisinin olduğu o nadir anlara kadar sürerdi. Yoğun iş tempolarının aralarında buldukları küçük boşluklar onlar için mutluluk kaynağı olur, birbirlerinin varlıklarının getirdiği o mayhoş duyguyu dibine kadar yaşarlardı.

Chan Felix'ini öpmeyi çok severdi. Kalp şeklindeki baldan tatlı dudakları öpmek, belki de emmek hayatındaki en iyi aktivitelerden biriydi. İkinci olarak da güzelinin beyaz, ferah kokulu boynuna küçük aşk ısırıkları bırakmak gelirdi.

Felix ise Chan'ın her şeyini severdi fakat onun için en özeli sürekli boyattığı bakır tonlu saçlarıydı. O ince telleri parmaklarının arasından geçirmeyi çok sever, bıraktığı yumuşaklık hissiyle kafayı yerdi. Tabi ki Chan saçlarıyla oynanmasına bayıldığından sürekli oynaması sorun olmuyordu.

Karşısındaki adamın yüzü gözlerinin önünde bir anda netleştiğinde gelen farkındalıkla iki yana salladı kafasını Felix. Yine birden beş yıl öncesine gitmiş, hatırladıkça kalbinde kocaman boşluklar hissettiği o anıları hatırlamıştı.

Hala karşısında lütfen diyerek sayıklayan adama baygın bir bakış attıktan sonra sıkılarak elini belindeki işlemeli tabancasına götürdü. Jeon gözlerini fal taşı gibi açıp hareketlerini saniyesi saniyesine izlediğinde dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu Felix'in.

"Chan'ın ölüm haberini aldığımda ben de böyle dehşete düşmüştüm," diye fısıldadı tabancasını kaldırarak. Tam karşısındaki dehşet dolu yüzü hedef aldı.

"Görüşürüz Jeon, belki de inandığın Tanrı'nın cehenneminde aynı kata, aynı odaya düşeriz... Ve emin ol orada da öldürürüm seni."

Ardından tek bir kurşun sesi ve bir can eksilişi...

Felix nedensizce göğüs kafesinden bir yükün daha hafifçe uçup gittiğini hissetmişti.

"Sözüm var sana," diye fısıldadı bakışları önündeki cesetten akan oluk oluk kana takılırken. "Mezarına ilk geldiğimde vermiştim sana o sözü sevgilim, sana bunu yapanların hepsini öldürdükten sonra, intikamını aldıktan sonra yanına geleceğim demiştim. Az kaldı. Son bir, ve sonra kavuşacağız..."

***
Hepinize keyifli okumalar diliyorum♥️

***Hepinize keyifli okumalar diliyorum♥️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
a little death.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin