1.Bölüm

345 3 3
                                    

Kitabın yazarı: Işıl Işık
Alamayanlar için yazıyorum.

...
Kaygı ile korku arasındaki fark; halüsinasyon ile gerçek arasındaki fark gibidir. Kaygı, henüz var olmayan bir duruma karşı ortaya çıkan en yüksek gerilimdir. İnsanoğlunun en büyük zaaflarından birisi ise kaygı ile korkuyu sürekli olarak karıştırmasıdır. Tıpkı hayal ile gerçeğin karıştırılması gibi...

İstanbul o sabah güne travmatik bir haber ile uyanmıştı. Ortaköy'de, köprünün ayaklarının birkaç yüz metre ötesinde bir ceset bulunmuştu. Bir kadın cesedi. Boğaz'ın kıyısındaki Defterdar İbrahim Paşa Cami'sinin avlusunda, Boğaz'ın sularının çarptığı beton taşların hemen üzerinde. Bankaların üstüne inşa edilmiş, asma ağaçlarının etrafına dolandığı sundurmaya asılı bir kadın bedeni...

Üzerinde beyaz bir elbise vardı kadının. Kolları, çarmıha gerilmişçesine halatla bağlanmış, sundurmanın metal aksamına iki yandan asılmıştı. Ayakları yere değmiyor, zayıf bedeni rüzgârla sallanıyordu. Sanki Boğaz'a, İstanbul'a bir mesajdı. Sanki İstanbul için kurban edilmiş; Kurban da kutsal bir törenle sergilenmiş gibiydi.

Polis ekipleri kısa bir sürede caminin avlusuna doluşmuşlardı. Olay yeri inceleme ekipleri sarı şeritleriyle avlunun neredeyse hepsini kapatmışlardı. Cinayet masasının görevlileri etraftaki güvenlik kameralarının izlemeye koyulmuşlardı. Herkesin yüzünde gergin bir ifade vardı. Boğaz'a nazır ceset, polis teşkilatını fazlasıyla rahatsız etmişti. Bol emirli ve sert tonlamlı telsiz konuşmaları Boğaz'ın dalga seslerine karışıyordu.

Ekipler, hızlı bir şekilde incelemelerini tamamlayıp cesedi kaldırmaları için talimat almışlardı. Çünkü ne kadar güvenlik tedbirlerleri almış olsalar bile, Boğazdan geçen yolcu ve turist teknelerindeki insanlar cansız kadının bedenini görebiliyorlardı. Toplumsal bir infial an meselesiydi.

Kadının üstündeki beyaz elbisede herhangi bir kan izi yoktu. Orta yaşlardaki yüzünde hafif bir makyaj vardı. Saçları örülmüştü ve örgülü hâli neredeyse beline değecek kadar uzundu. Boynunda gümüş zincire takılmış altın bir kolye ucu parlıyordu. Sağ ve sol bileklerinde, halat düğümlerinin hemen altında farklı iki bileklik vardı. Sol kolunda da bileğin bir kaç santim gerisinde dirseğe doğru uzanan, iç içe dolanmış sarmallardan oluşan bir dövme bulunmaktaydı.

Olay yeri inceleme ekipleri cesedin fotoğraflarını çekip kimlik tespiti yapmaya çalıştıkları esnada beklenmedik bir durum yaşandı. Boğaz'dan küçük bir fiber servis teknesi yanaştı. Teknenin içindeki üç genç, ellerindeki profesyonel kameralarla kadının cansız bedeninin ve etrafta yürütülen çalışmaların görüntüsünün almaya başladılar.

Cinayet masası görevlilerinden birisi durumu fark eder etmez, hemen çalışma yapan polislerin önüne geçti. Görüntü alınmasına engel olmaya çalıştı. Diğer polislere göre daha iri yapısı olan sivil giyimli polis memuru, çeşitli el kol hareketleri yaparak gençleri uzaklaştırmak konusunda uyardı. Gençler uzaklaşmayınca, suya gömülmüş yosun kaplı taşlardan birisine aldım attı. El kol hareketlerine devam ederek adımını tamamladığı esnada, taşın üzerindeki kaygan yosundan dengesini yitirdi ve bir anda suyun içine gömüldü.

Gençler umursamazca çekimlerine devam ederken denis polisine ait bir tekna yakınlarında belirdi. Polis teknesini görür görmez hızla uzaklaştılar ve gözden kayboldular.

Aradan yaklaşık bir saat geçti. Kadının ölü bedeni halatlardan çözülmüş, otopsiye götürülmek üzere ceset torbasına koyulmuştu. Boğaz'da alınan sıkı tedbirlerle başka kişilerin yaklaşması engellenmişti. Ama polisler için artık çok geçti. Coktan birçok sosyal medya platformunda, " Çarmıha gerilmiş kadın" betimleriyle cesedin ve şişman polis memurunun suya düşmesinin görüntüleri yayılmıştı.
...

Yazarken biraz yoruldum yarın 2. bölümü yazarım görüşmek üzeree.

Bodrum katı-Tünelden önceki beyaz evHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin