Leyla, çıkıp giden ablasının ardından ağladıkça ağladı. Ablasının zehir zemberek sözlerine değil, şu dünyada ne kadar yalnız olduğuna üzülüyordu. Bir seçeneği olsa bir dakika bile durmaz giderdi zaten. Ne o Ahmet denen adamla ne de ablasıyla yüz yüze gelmek istemiyordu. Gitse bir tek Süheyla Teyzesini özlerdi, bir de belki biraz Esma'yı...
"Ne yapacağım şimdi?" Kendi kendine konuşur gibiydi ama Süheyla yine de cevapladı.
"Tabi ki burada, yanımda kalacaksın. Tapulu malı değil ya!"
Onun kendinden bu denli emin konuşması Leyla'yı rahatlatmıştı.
İlk başta burada hayatına devam etmenin kolay olacağına inandı. Ama aradan geçen bir hafta ne kadar yanıldığını göstermişti. İşi olmadıkça hiç evden çıkmamasına rağmen dışarıda neler konuşulduğu kulaklarına gelmişti. Ablası sağda solda 'kocama sarkarken yakaladım, bastım tekmeyi.' diye anlatıyordu. Eve gelen giden komşular, ne kadar inanmadıklarını söyleseler de hepsinin Leyla'ya bakışları değişmişti. Artık Süheyla Teyzesi dışında kimseyle konuşmuyordu. Birileri gelince bir bahane uydurup içeri geçiyordu. İnsanların kendisine tavır almasını tolore edebilirdi de Süheyla Teyzesine de laf söylemeleri hoşuna gitmiyordu. Leyla'yı bu evde barındırmanın ona uğursuzluk getireceğine inanıyorlardı. Bir kere ciddi ciddi Süheyla ile konuşup başka yere gitmeyi teklif etti. Fakat yaşlı kadın dinlemedi bile. Ona göre Leyla, bir dolu mahalle karısından daha değerliydi.
Leyla'yı çok seviyor, yanında olmasına bayılıyordu ama bu apartmanda yaşamanın ona iyi gelmediğinin de farkındaydı. Ne zaman dışarı çıksa ablası ve onun namussuz kocasıyla karşılaşmaktan korkuyordu. Onlar olmasa apartmandaki diğer kadınlar hep ayıplar gibi bakıyorlardı. Bu genç yaşta kızcağız eve hapsolmuştu. Deniz kenarına gitmeyi teklif ettiğinde bile reddediyordu. Çaresizce onun için neler yapabileceğini düşündü.
Günler sonra aradığı çözüm yeniden ayağına geldi. Araya giren bir sürü olay yüzünden ne Leyla ile bu evlilik meselesini konuşabilmişti ne de Güngör'ü arayıp haber verebilmişti. Onun sessizliğini olumsuz cevap alacağına yoran Güngör, yeterince bekledikten sonra yüzleşmek için aradı. Süheyla önce iyice bir düşündü. Güngör'ü iyi tanırdı. Kimse için bu kadar ısrar etmezdi. Bu oğlan belli ki iyi çocuktu. Kendisi de her daim oradaydı zaten. En ufak bir şey olsa hemen Süheyla'ya haber verirdi.
Kız için bir çıkış yolu olacağına inanarak Leyla'dan habersiz bu teklifi kabul etti. Sırada kızı bu işe ikna etmek kalıyordu. Elini çabuk tutsa iyi olurdu çünkü bu işin olacağını duyan Güngör 'Hemen ailesine haber ediyorum. Yarın sabahtan, kızı istemek için yola çıkarlar' demişti.
Süheyla, kafasında sözlerini toparlamaya çalışarak salonda bir başına oturmuş dışarıyı izleyen Leyla'nın yanına oturdu. Bir haftada bile kız gözünün önünde erimişti. İnşallah doğru olanı yapıyorumdur diye geçirdi içinden.
"Leyla, şöyle yüzüme bak hele, sana anlatacaklarım var."
Yerinde doğrulan kız pür dikkat Süheyla'yı dinliyordu.
"Hani sana demiştim ya, bir dostum vardı köyden, adı Güngör."
"Evet, hatırlıyorum."
"Hani seni isteyen bir süt oğlu vardı."
"Evet, Süheyla Teyze."
Kadının her cümleden sonra duraksaması Leyla'yı endişelendiriyordu. Söylemekten bu denli çekindiği ne olabilirdi ki?
"Yine aradılar beni. Ben, olmaz dedim. Denk değiller dedim. Leyla, öyle sıradan bir kız değildir dedim. Ama bir görsen, bir ısrar bir ısrar!"
Kızın aklını çelmek için uydurduğu yalanların haddi hesabı yoktu. Ama o an için bu kıza başka çıkış yolu düşünemiyordu. Güngör'ün yanına yaşamaya gönderse iki günde adı çıkardı. Orası küçük bir köydü, evlilik çağında bekar biz kızın uzun süre tek kalması hoş karşılanmazdı. Hele de başında ana babası yokken rahat vermezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA
Narrativa generaleBir gün ansızın gelen kara haberle ortada kaldı Leyla. Annesi yoktu. Babası yoktu. Bir üvey ablası vardı o da olmaz olsaydı. Sokakta yatsa bu kadar evsiz hissederdi kendini. İşi yoktu. Parası yoktu. Bilim çağında cahil kalmıştı. Tek bildiği iş çocuk...