24. BÖLÜM

6.7K 402 200
                                    

"KALP DURDURAN ÖPÜCÜK"

Sanki her şey bir rüya gibiydi. Hava almak için dışarıya çıktığımda Hatice'nin beni ormana doğru sokması, orada birinin benim enseme vurup bayıltması...

Şimdi ise; bir odadaydım. Karşımda; sandalyeye ters bir şekilde oturmuş, yüzü maskeli bir adam vardı.

Adam; zehir yeşili gözlerini benden ayırmadan ayağa kalktığında istemsizce gerilmiştim. "Sonunda bana gelebildin, sevgilim." Bana doğru adımlayıp elini saçlarıma attı ve okşamaya başladı. O andan itibaren midemin bulandığını çok net bir şekilde hissedebiliyordum. "Hep bu anı bekliyordum. Benim yanımda, yanıbaşımda olmanı o kadar çok istedim ki,"

Sağ gözümden iri bir damla süzüldüğünde telaşla bana doğru eğilip gözyaşımı sildi. "Hayır, hayır! Hayır sevgilim, ağlama. Ağlamak sana yakışmıyor."

"Neden bunu yapıyorsun?" Nazikçe yanaklarımı kavrayıp, okşadığında geri çekilmek istedim lakin yapamadım.

"Seviyorum," dedi tek bir kelimeyle. "Aşığım." Ağlamamak için alt dudağımı sertçe ısırıp, derin bir nefes aldım.

"Seni tanımıyorum bile! Üstelik sevdiğim, aşık olduğum bir adam var benim. Yapma böyle. Yol yakınken vazgeç, bırak gideyim." Sanki imkansız bir şey söylüyormuşum gibi art arda başını salladı. Çok geçmeden kahkaha atmaya başladığında ciddi anlamda korkuyordum.

"Sevdiğin adam, sevdiğin adam, sevdiğin adam..." Dedi transa girmiş gibi. "SEVDİĞİN ADAM, ÖYLE Mİ!" Bir anda bağırmasıyla tutmaya çalıştığım ağlamam şiddetlenmişti. Hıçkırarak ağlıyor, birinin beni kurtması için Allah'a dua ediyordum. "Ağlama!" Diye tekrardan bağırdığında daha çok ağladım. "Ağlama," sesi bu sefer yumuşak çıkmıştı. Sanki az önce ki bağırışından pişman olmuş gibiydi.

"O'nu çok mu seviyorsun?" Bir umutla başımı 'evet' anlamında sallayıp gülümsedim. "Çok seviyorsun yani, öyle mi?"

"Evet,"

"Pekala," dedi ve arkasını döndü. Sanki bir şey düşünüyor gibiydi. Seri bir hareketle bana dönüp yüzüme eğildi. "Seni o'na vereceğim," gülümsedim. "Ama seni o'na vermeden önce, sana çok güzel şeyler yaşatacağım."

"Hayır," yutkundum. "Hayır, hayır, hayır!" Art arda başımı sallıyor, beni düğüm düğüm eden iplerden deli gibi kurtulmaya çalışıyordum. "HAYIR! Yapma, düşündüğüm şeyi yapma. Yalvarırım."

"Şşşh, şşh! Ağlamak yok. Ağlamak yok sevgilim." Üzerindeki gömleğin düğmelerini yavaş yavaş çıkarmaya başladığında ağlayışlarım katbekat artmıştı. "Söz veriyorum, canını yakmamaya çalışacağım."

"Bırak beni, yalvarırım bırak!" Bağırışım karşımdaki adamı pek etkilememiş gibiydi. Bana alayla sırıtıp üzerindeki gömleği çıkartmaya devam etti. "Yapma diyorum, Allah'ın cezası! Hiç mi kardeşin yok senin?!" Bu sorum, adamı sinirlendirmiş olacak ki, gömleği çıkartmayı bırakıp, sertçe saçlarıma asıldı ve kafamı duvara vurmaya başladı.

"Eğer seni bayıltıp oldu bittiye getirmemi istemiyorsan sus!" Vurdu, vurdu ve vurdu. Belki de yüzüm tanınmayacak hâle gelene kadar suratımı birçok kez zeminle buluşturmuştu. "Şimdi tek bir kelime, bir itiraz, bir yalvarma hatta bir gözyaşı dahi istemiyorum." Ve üzerimdeki severek giydiğim beyaz kıyafeti bir çırpıda yırttı.

Bağıramıyordum. Hatta konuşamıyordum bile. Sağ yanağım komple parçalanmış durumdaydı. Adam, bir yandan üzerimdeki kıyafeti komple çıkartıp, bir yandanda boynumu öpüyordu.

"Y...yapma," boynumun her yerini öpüp emdikten sonra, sertçe ısırdı. O an ağzımdan desibeli yüksek bir inilti çıkmıştı. Başını kaldırıp bana baktığında ağzında ki kan birikintileri yüzüme damladığında kalbimin durduğunu zannettim. Bu akan kanlar benim kanımdı. 

Perdenin Ardındaki Yüzler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin