Saç tellerim rüzgarın her bir zerresiyle uğraşırken, bir kez daha onları uzattığım için lanet ettim kendime. Neyseki cebime toka koymayı akıl edebilmiştim. Sıkıca arkadan at kuyruğu yapıp uykuma kaldığım yerden devam edecektim ki şoförün geldik demesiyle irislerimi açık cama yönelttim. Çok değişmişti. Fazlasıyla çok değişmişti. Kısa bir parmak hesabı yaptım ve 12 yıldır buraya adım atmadığımı hatırladım. Ne kadar bende acı bir hatıra bıraksa da güzel anılarım terazinin ağır basan tarafındaydı.
Ben bile 12 sene önceki Beomgyu değilken, kasabanın aynı kalmasını beklemem saçmalıktı.
Kapımın açılmasıyla düşünce bulutumu kafamdan kovup sol tarafımdaki çantamı omzuma aldığım gibi arabadan indim. Derin bir nefesi içime çektim ve bu yazımı en güzeliyle geçireceğime dair kendime söz verdim.
Şoför elinde bana ait bavullarıyla arkamdan gelirken, ben ise unutmadığım o yolu yürüyordum. Annem öldüğünden beridir ilk defa adımımı atmama rağmen hafızama öyle kazılıydı ki bu yol, unutmam mümkün değildi. Neyseki gelmeden önce haber vermiştim, yoksa kalbine inerdi kadının.
Hâlâ üstünde çiçekler asılı olan kapıyı görünce bir an duraksadım. Sol omzuma ağırlık yapan çantayı yere koyup zile bastım. Çok yaşlanmıştır kesin diye düşünmeden edemedim. Umarım onu bıraktığım için çok kızmazdı bana.
Yüzüm yere eğik bir şekilde mahçupca beklerken kapı yavaşça aralandı. Daha fazla dayanamayıp bir kaç damlamın gözlerimden intihar etmesine izin verdim. Kaldıramamıştım yüzümü. Farketmiş olacakki, sıcaklığını yitirmemiş elleriyle çenemi kaldırıp gözlerimizin keşismesini sağladı. Biliyordum o da dayanamamış, göz yaşlarının yanaklarına doğru süzülmesine izin vermişti. Çok beklemeden beni kolları altına alıp bunca yılın acısını çıkarırcasına sarılmıştı. Bu ağlamamı daha da şiddetlendirirken ben, yüzümü boynuna gömmüş hıçkırıklarımı tutamamıştım. Ne kadar süre kapının önünde iki sulu göz olarak sarıldık bilmiyorum ama, şoför bavulları yanıma koyup gitmesi gerektiğini söylediği an ayrılmıştık.
"Gyu'm benim çok özledim seni. Burnumda tüttün senelerdir. Anlıyorum seni kötü bi şekilde gittin ama beni yanlız bıraktın"
Haklıydı. Benim annem öldüyse onun da kızı ölmüştü. Ama küçücüktüm daha, babama karşı koyamazdım.
"Şişkom benim geldim işte. Benim için de çok zordu ama biliyorsun babamın huyunu"
"Huyu kurusun onun. Daha fazla ağlamadan nasıl bu kadar uzadığını anlat bana. Sen giderken bacak kadardın nasıl bu kadar güzel serpildin"
Gözleri pırıl pırıl bakıyordu bana. Ama çok çökmüştü. Yıllar ona acımasızca davranmış. Bakmayın ona şişko dediğime. Çok kilo vermiş, yaşının getirdiği kırışıklıklar daha da belirginleşmişti. Ama biliyordum, çok sever o beni. Kızamaz bana, ne kadar sitem etse de yine alır kollarına sımsıkı sarmalar tüm sıcaklığıyla.
Uzun bi süre dizinin dibinde hasret giderdikten sonra, yolun verdiği yorgunlukla benim için hazırladığı odada çıkıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Ne kadar uyudum bilmiyordum ama aşağıdan gelen sesler yüzünden merakıma yenik düşüp hızla merdivenlerden indim. Şişko kapıda biriyle konuşuyordu. Sabah çok erken saatte geldiğimiz için uykumu alamamıştım ve saati umursamadan tekrar yatmıştım. Abarttığım kadar uyumamışım çünkü hava daha kararmamıştı.
Kafamı anneannemin omzuna koyup konuştuğu kişiye baktım. Benim boylarımda -belki biraz daha uzun- oldukça yakışıklı bir genç vardı. Anneannem onu süzdüğümü farketmiş olacakki tanıtmaya başladı"Gyu'm bu oğlum Yeonjun, Yeonjun bu da torunum Beomgyu"
Adının Yeonjun olduğunu öğrendiğim çocuk elini bana uzattı.
"Oğlum dediğine bakma komşuyuz. Sık sık uğrarım yanına yanlız kalmaması için"
Gülümseyerek ellerimizi birleştirdim. Tokalaşma bittikten sonra, anneannem ev kuşu olduğumu bildiğinden beni apar topar Yeonjun'un yanına itekledi. Neyseki üstüm düzgündü ve saçlarım, her zamanki saçlarımdı.
Şimdi ise nereye gittiğimizi bilmeden cidden benden bir tık uzun olan bu hızmalı çocuğun yanında yürüyordum. Ağzımı bıçak açmayacağını anladığında bana dönüp sessizliği bozdu.
"İlk defa mı geliyorsun, çünkü yıllardır buradayım ve ben seni ilk defa görüyorum"
Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladıktan sonra açıklamaya başladım.
"Burada doğup büyüdüm ama evimiz yanıp annem ölünce babam benide alıp şehre yerleşti. O gün bu gündür ilk gelişim"
Anladım dercesine kafasını salladı.
"Üzgünüm yaşadıkların ağırmış"
Buruk bir tebessüm edip konuşmaya devam ettim.
"Kimse gül gibi geçinmiyor. Hem alıştım zaten sorun değil"
Hafifçe omzuma vurup yönünü tamamen bana çevirdi.
"Sessizsin ama eğlenceli bi tipin var. Bizimkilerin seni seveceğine eminim"
Pek kalabalık ortam sevmem ama koca bir yazı bir ayı edasıyla mağaramda da geçiremezdim. Biraz eğlenmekten zarar gelmezdi hm?
Tam ağzımı açıp cevaplayacaktım ki yanımıza gelen çocukla sustum."Bebeğim nerdesin seni arıyorum. Akşam toplanıyoruz unutma bak"
Diyip Yeonjun'un dudaklarına kendininkileri bastırdı. Gözlerim şokla açılırken çok uzatmadan birbirlerinden ayrıldılar. Yeonjun halimi görmüş olacakki kahkaha atıp konuşmaya başladı.
"Noldu fıstık hiç mi homoseksüel görmedin. Şimdiden uyarayım bizim grup geneli böyle"
Yalandan boğazımı temizleyip sorusuna cevap verdim.
"İlk olarak şaşırdığım şey kendim gibilerini kasabada da görmek oldu. İkinci fıstık deme sevgilin olmasa bana yürüdüğünü düşünürdüm"
Küçük bir kahkaha patlatıp kahveleriyle beni baştan aşağı süzdü.
"Yakışıklısın ama tch tipim değilsin fıstık"
Sonunu bastıra bastıra söylemişti. Ama bastırdığı şey sadece fıstık kelimesi değil, aynı zamanda sinirlerimdi.
Ardından adını hâlâ bilmediğim mavi kafa araya girdi."Soobin bu arada ben. Memnun oldum"
Gamzelerini göstere göstere elini uzattı. Onla da tokalaştıktan sonra kendimi tanıttım, ve akşam başlayacak olan partiye hazırlanmak için eve döndüm.
_______________________________________
Enn yakın arkadaşım ruh eşim Denizim için yazdım bu hikayeyi. Kimse okumasa bile yayınlamak istedimm 😇
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanıdık Yabancı // Taegyu
FanfictionAnnesinin ölümünden sonra 12 yıl boyunca doğup büyüdüğü kasabasına adım atmayan Choi Beomgyu, bu yaz tatile gelmiştir. Ama daha ilk günlerden kalbini bu denli çarpıtan sarışının aslında çocukluk aşkı olduğunu bilmiyordu...