*GÜNÜMÜZ*
*
İhanetin en koyusu yaşanır
Korkuların tarif edilmeyeni
Ne sırlar saklı o nice bilinmeyeniSokakta kara gözlü çocuklar
Ve onların ıslak kirpikleri
**Orhan Koçak, Hasretin Mor'u kitabında ki Kimsesizler şiirinden alıntıdır.
¤
Kadın, bakışlarını yerden kaldırarak çevresinde dolaştırdı.Ürkek bakışları bir noktada durunca gözleri kamaştı. Oradaydı, hayatı boyunca sevdiği adam oradaydı.Kadın bakışlarını ayaklarına sabitledikten saniyeler sonra gözleri tekrar adama kaydı. Adam cebinden sigarasını çıkartarak saniyeler içinde yaktı. Bu park adama kardeşinden kalan tek hatıraydı. Adam her gün bu parka gelip kardeşini bekliyordu. Yıllar geçmişti ama yıllar adamın umudunu kaybetmesine sebep olmamıştı.
Adam için yıllar sadece bir kaç rakamdan ibaretti. Sevdiğinin yanına gelmesiydi asıl önemli olan, zaman değil. Zaman akıp gider, tamir edilmez, bazen gökkuşağı, kum saati, ömür yarenlik ,zaman paramparça olurda, bir köşede kalıverir. Parçası yedeklenmez,atsan atılmaz ,satsan, beş kuruş etmez,saklasan, boşuna yer kaplar. Göze batar, fayda etmez. Suya atsan ,ilaç olmaz. Yanında tutsan, yarenlik yapmaz. Düşman olmaz, dost da kalmaz. Şişeye koysan, yelkenli olmaz. Havaya üflesen, gökkuşağı açmaz.Ya zamanı, zamanı geldiğinde başkasına veririm, ya da cama üflerim son nefesimle kum saati olur baş ucumda. Her bitişine yakın ters çeviririm, ne bitip gider,ne de çoğalıp ömrüme ömür katar.
Kadın adamı hayranlıkla izlerken siyah ojeli tırnaklarıyla oynuyordu. Zaman insanı yıpratırdı ama kadın, adamdan öğrenmişti zamanın her yaraya ilaç olduğunu. O sevdiğini beklemeyi ,bekletmemeyi öğrenmişti. Kadın adamdan sevmeyi öğrenmişti. Nefes almayı, hayattan zevk almayı öğrenmişti.
Adam geçen zamanın ardından toparlanmıştı. Oturduğu banktan kalkarak etrafına baktı. Güneş batmış, gökyüzünü turuncu bir renk kaplamıştı. Gökyüzünde ki yumuşaklık adamın kalbine kadar ilerleyip kalbine geldiğinde yok oluyordu.
Bu adam ateşti. Ateşin bedeni yaktığı gibi o da sevdiklerini yakıyordu. Kötülük bir insanın ruhuna bu kadar mı işlerdi? Durumu çok acıydı belki ama her zaman ağzından iki kelime dökülürdü ona "neden" dediklerinde "ben hak ettiğimi yaşıyorum" derdi. Şimdi ise ölmek için bile yorgundu. Nefes almaya muhtaç,ölmeye mahkum.
Adam, adımlarını hızlandırarak uzun ve dar sokaklara girdi. Gecenin karanlık evlerin üstüne çökmüş,gölgeler güzel olan her şeyi örtmüştü. Geçen dakikaların ardından karanlık sokaklardan çıkmış, gerçek karanlığa girmişti. Etrafını son bir kez daha kontröl edip izbe evin bodrumuna girdi.
Kadın, adamın karanlıkta kaybolan cüsületine bakmayı bırakıp yavaş adımlarla evinin yolunu tutmaya başladı.
Kadının arkasından bıraktığı tek şey ise dualarıydı. Adam ile karşılaşmak için ettiği dualar.
Kadın evinin yolunu tutarken aklında,kalbinde ve beyninde tek bir kişi vardı Karanlığın Adam'ı. Onu bu şekilde isimlendirmişti. Adamın ise bundan haberi yoktu. Olmasıda gerekmiyordu.
Kadın kafasını göğe kaldırarak derin bir nefes çekti içine. Burnundan boğazına geçen nefes ciğerlerini doldurdu. Bunu bir kaç kez daha tekrarladığında kendini daha rahat hissediyordu. Daha yaşanmış ve daha yaşanıcak.
Kadın evine yaklaştığını etrafa ışık saçan büyük evden anlamıştı. Görkemliydi. Bu kelime kendinden çok babasını hatırlatıyordu ona. Aklından bu düşünceleri def edip evin görevlisinin açtığı kapıdan ilerledi. Hızlı adımlarla evin içine ilerlerken arkasında bulunan görevlinin konuşmasını dinledi kısa bir süre.
"Nehir Hanım, Kenan Bey evde değil. Bu gece geç dö.."
Konuşmanın devamını ezberlediğinden konuşmasını göz ardı edip evin içine girdi.
Mutfaktan çıkan tabak seslerinden başka evde bir ses yoktu. Kadını fark eden yardımcılardan bir tanesi hemen yanında bitiverdi.
"Efendim yemek hazır. Masayı hazırlıyım mı?"
Yardımcının sorusunu umursamadan merdivenleri çıkmaya başladı. Ortaya söylermişcesine konuştu.
"Uyuyacağım. Söyle, rahatsız etmesinler."
Görmese bile yardımcısının kafasını onaylarcasına salladığına emindi.
Sakin adımlar ile odasına girdiğinde yatağa boylu boyunca yattı. Vücudunda dolaşan rahatlama sabah uyandığında yok olacağını biliyordu. Ev, yarım yamalak bir okul ve babası...Onun için huzurun yok olmasına neden olan sebeplerdi bunlar. Bu sebepler arasında en büyük sepepte babasıydı. Mükemmellikçi babası. Kızının mutluluğunu umursamadan kararlar alan babası. Eşinden sonra bir kızı olduğunu unutup işiyle bütünleşen yalnız babası. Gözleri ağırlaşmaya başladığında kendi kendine konuştu.
"Bu şeyleri başka bir zaman düşünürüm...Zaten en iyi yaptığım şey bu"
***
Adam ellerine yüzüne sürtüp uykusunu dağıtmak istedi uzun bir süre. Parmaklarını saçlarının arasına sokup çekiştirdi. Kafasında saatler germesine rağmen dinmeyen bir ağrı vardı. Adam geniş yataktan kalkarak üzerine bulduğu ilk şeyleri geçirdi. Odasının büyük kapısından geçerken aklında yeni görevin ne olacağına dair sorular vardı. Bu sefer kimi öldürücekti? İlk sefer olduğu gibi bir mafya babasını mı yoksa defalarca hallettiği bar ayyaşlarını mı?
Adam demir merdivenlerden hızlıca inerek depo görünümlü bara indi. Geniş masada oturan adamlara doğru ilerledi.
Hepsinin bakışları onun üzerindeydi. Adam masada her zaman oturduğu yere kurulduğunda azda olsa gözler onu izlemeyi bırakmıştı. Adam sıkılgan yapısından olmalı ki hemen lafa girdi.
"Yeni görevim ne?"
Sorusu ile masadaki herkesin bakışları tekrar onu buldu. Hadi ama!
Masada yaşından dolayı sözü en çok geçen Cesur içkisinden bir yudum alarak konuşmaya başlıyacaktı ki sağ kolu olan Hasan ondan önce davranarak söze girdi.
"Yeni görevin...Bir kadın üzerinden olucak"
Adam kaşlarını Hasan'ın sözü bitmesini beklemeden çattı ve konuşmanın devamını dinlemeden masadan kalktı. Bu işe başlamadan önce tek bir şartı vardı. Bunu masanın etrafında bulunan herkezde biliyordu bunu.
"Bir kadın mı öldüreceğim?"
Ateş çıkan gözleriyle Cesur'a döndü. Görev veya şartı umrunda değildi. Kafasını kurcalıyan tek şey Cesur'un onun yaşadığı şeylere bizzat tanık olmasına rağmen bunu ondan istemesiydi.
Yuvarlak masanı tam ortasında oturan adam yaşından dolayı yavaş hareketlerle yerinden kalktı. Oğlu gibi gördüğü adama doğru yaklaşırken gözlerinde ki şevkat elle tutulur derecedeydi. Bir öksürük krizine girmeden önce adamın kulağına şunları fısıldadı.
"Bakma bana öyle hırsla, oğlum. Eğer yapmak istemiyorsan seni zorlamam ama eğer..."
Babası gibi saydığı adamı yardımcıları dışarı çıkardığında masada onu izliyen gözlere döndü. Hepsi adamın gözünün içine bakmak yerine önlerine döndüklerinde genç adam masadan mavi dosyayı alarak çıktı odadan.
Koridorda ilerlerken dosyanın ilk sayfasını açarak öldüreceği kadını ve bilgilerine göz gezdirdi. Dosyanın en son sayfasında ki bir fotoğrafı görünce koridorda aniden durup onu izleyen gözlerden habersiz fotoğrafta ki kadını inceledi. Sinir bozucu olduğunu düşündüğü gülümsemesine fazla takılmadan belli belirsiz ağzında birkaç şey geveledi.
"Bu güzelliğe yazık olucak"
¤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çakma monalisa
Novela JuvenilNasıl bir şey ki bu alevlerin bile canı yanıyor. Kendi kendine mırıldanıyor şarkısını, dilinden düşmeyen bir adamı usul anlatıyor yağmurlara. Yalnızlığının içinde en büyük sırdaşı gökyüzü, ışıl ışıl parlayan yıldızları. Bir kız tanıdım gözyaşıyla...