Choi Seungcheol hayatının en büyük aptallığına kalkıştığında yaptığı işe çoktan pişman olmuştu ancak bu raddeden sonrasına dönemeyeceğini bildiğinden bir de Jihoon için gerçekten endişelendiğinden yoluna devam etmeye karar kıldı.
Bile isteye vurdurduğu Soonyoung'un kurşun yaralarını kendi elleriyle kapatırken onun bir insandan hallice dayanmaya çalıştığını görmemek imkansızdı. Melez için oldukça zorlu geçen o anda Cheol'ün elinden hızlı olmak dışında hiçbir şey gelmiyordu.
Nihayet yaralarını kapatmayı başardıklarında hiç düşünmeden yola çıktılar. Seungcheol o yaralara karşı dayanmak için kendini epeyi zorlayan melezi sağ koltuğa oturtup aracı sürmeye koyuldu. Uzun süre devam edebilmek istiyorlarsa mutlaka ama mutlaka onun gücünü toparlaması gerekiyordu.
Tüm gece yarısı onun dinlenmesine fırsat bilip direksiyon sallayan Seungcheol sabah karşı terk edilmiş koylardan birinde durdu. Civarda yakın bir avcı kampı olan yerlere göç eden insanların bıraktığı kasabavari bir yerdi. Üzeri açık arabadan atlayıp etrafa bakındığında bir yandan eli silahına uzanmaya hazırdı.
"Güvendeyiz avcı, kimsenin kokusunu alamıyorum."
Seungcheol onlarca kat daha keskin duyulara sahip Soonyoung'a baktı. İyileşmeyen yaralarının kanamaması için kapattığı her şey kana bulanmış zaten bembeyaz olan meyez iyice grileşmiş gibi duruyordu. Ölüm döşeğinde bile işe yarıyordu.
"Sana ne iyi gelir?"
Gittikçe son nefesini verecekmiş gibi sağ koltukta hareketsiz oturan ona iyi gelecek bir şeyler bulmazsa yola çıktıkları ilk günden ölecekmiş gibi hissediyordu.
"Jihoon."
Öleceği için her şeyi salmış melezin son nefesinde bile onu sinir etmeye çalışmasını göz ardı etti.
"İşe yarayacak bir şeyler bakacağım, bir yere ayrılma."
Çok da ayrılabilecek gibi durmayan Soonyoung'u araçta güvende olacağını düşünerek bıraktığında sırtında çantasıyla civara bakınıyordu. Terk edileli uzun zaman olsa da uzun ömürlü bir şeyleri bulabileceğine inanan Seungcheol boşaltılmış dükkana girdiğinde içeride neredeyse hiçbir şey kalmamıştı.
"Şansımı sikeyim."
Boş reyonlarda gezinirken işine yarayabilecek birkaç alet edevatı çantasına attığında yiyeceğe dair hiçbir şey yoktu. Tamamen boşaltılmış veya yağmalanmıştı. Boş boş dolandığı dükkanın son olarak kasa kısmına gitti. Kasanın altına başını eğip bakındığında dükkandan daha çok şey gördü.
Yine de işine yarayabilecek tek malzeme sargı bezleriydi. Soonyoung'un son halini göze alarak neredeyse hepsini çantasına doldurdu. Bir şey bulamadan çıktığı dükkanda civardaki evlere de bakınmak aklının ucundan geçse de melezin gözleri kapalı yatışı içine bir kurt düşürdü.
Hızlı adımlarla aracın yanına gidip çantayı arka kısma attığı beti benzi karga bokuna dönen Soonyoung'un bu kadar çabuk ölebilme ihtimalini göz önünde bulundurmak istemiyordu. Vampirlerin uyumadığını bilecek kadar onlarla savaşmıştı. Bu da gözlerini kapalı görmek endişe etmesine sebep oluyordu. Zira yaptığı şeyden neredeyse suçluluk duyacak raddeye geliyordu.
"Bu kadar kolay vazgeçeceksen beni neden peşine taktın?"
Ortaya attığı soruya yarım açılan gözlerle bakan Soonyoung'u görünce bir miktar rahatlasa da bu her an ölecekmiş gibi duran şeklini değiştirmiyordu.
"Daha ölmedim... avcı."
Seungcheol ona gözlerini dikti.
"Ölüden bir farkın yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Your Heart Got Teeth | Soonhoon
FanfictionDünyanın ırkçılığı sona ermesini sağlayan şey barış değildi. Savaş değildi. İnsanları bir bütün eden ve onları birbirleriyle birleştiren şey insanlıktan çok daha farklı bir şeydi. İnsanlar onlara vampir demeyi tercih ettiler. Onları tehlikeli görd...