Arkadaşlar sürekli aynı açıklamayı yapıyorum farkındayım ama gerçekten uzun süredir kendim de yazma motivasyonu bulamıyordum ama toparladım sayılır yeni bölümü özenerek yazmaya çalıştım.
Soluk alışverişlerim hızlanmıştı korku ve endişe dolu gözler bir anda bana çevrildi. Hepsi Giray, İpar, Kelvin ne yapacağımızı soruyorlardı, sesleri zihnimde çıkmaz bir karanlığa dönüştü. Bir süre sonra sesler de bulanıklaşmaya başladı. Kulaklarım acı bir çığlıkla inledi, ellerim titriyordu seslerin gitmesini umarak ellerimle kulaklarımı sertçe bastırdım ama imkânı yoktu susmuyorlardı. Sonra beni tüm bu çaresizlikten kurtaran bir şey oldu, Giray kapıyı açmıştı, kapının içinden gelen ışık içimdeki o karanlığı söküp atabilmişti bir anda tüm çığlıklar susmuştu. Derin bir nefes almak beni rahatlatmıştı. Giraya baktım bana doğru gelmeye başladı eğilip '' Ne zaman iyi hissedersen o zaman ne olduğu belli olmayan ne kadar aydınlık gibi dursa da benim için bir çukuru anımsatan bu yere girelim'' Kollarından destek aldım ve ayaklarımın üstüne basabildim, Girayın içimi rahatlatan bir ses tonu vardı ve her zaman işe yarardı. İçime bir güç doğmuş gibi '' Hazırım, Bakalım oyunu kim oynayacak'' küçük bir sırıtmadan sonra kendime gelebilmiştim.
***
Yaptığım büyük çaplı özgüvenden sonra aslında ne yapacağıma dair hiçbir fikrimin olmaması çok ironik bir durum olmuştu. Kelvin'in '' Bence denemeliyiz'' lafı ile sessizlik bölündü. ''Sonuçta hayata bir defa geliyoruz ve bu tür olaylarla karşılaşmak pekte normal değil'' doğru söylüyordu böyle şeyler yaşamaya alışkın değiliz. Sen onu bir de benim rüyalar alemine sor istersen. Ardından Girayın heyecan dolu gözlerini gördüm '' Kesinlikle katılıyorum zaten şu an beklememiz bile hata'' Girayın bu sözleri bana pek gerçekçi gelmedi, daha doğrusu Girayın diyebileceği bir şey gibi gelmedi çünkü giray olayları mantıklı düşünmeden karar vermezdi, tuhaf. Çok emin olmamak ile birlikte içime bir güneş gibi doğan hislerime yön verdim '' O zaman ne bekliyoruz, hadi'' ilerlemeye başladığımızda İpar'ın yokluğunu fark ettik, döndüğümde donuk bir şekilde yere bakıyordu. Tam ona doğru giderken Kelvin yanına çoktan gitmişti elinden tutup kaldırdı ve önemli gibi gözüken bir sürü şey zırvaladı. İpar ve Kelvin'in bu durumları beni şoka uğratmıştı ağzıma açık bakmaya başladığımı fark etmemiştim. Çenemde bir sıcaklık hissettim Giray ağzımı kapatıp elimden tutması ile geri döndüm, sıkılmış bir tavırla '' İkiye ayrılalım, birine bir şey olursa nasıl anlamamızı bekliyorsunuz'' elimde beliren sıcaklığı hoşuma gitmemişti çünkü elim az önce nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kesilmişti ve bu canımı yakıyordu. Ama sonunda ilerlemeye başlamıştık işte o an kapının önünde sessizce bekledik. Aslında çok tuhaf, insanın bu merak duygusu seni ölüme mi gerçeğe mi götürdüğünü bilmeden bir başlangıç yapmak çok tehlikeli değil mi. Artık adımımı atmıştım ve bilmediğim bir kapıdan arkasındakileri tahmin bile edemeden girmiştim. Buz gibiydi, hissede biliyordum Giraya ve diğerlerine bakmaya çalıştım ama bu çok zordu ışık ve rüzgâr buna izin vermiyordu ama Girayın bu soğuğa rağmen teninin sıcaklığını hissedebiliyordum. Bir süre sonra yer çekiminin olmadığı bir yere gitmiş gibiydik hala ışık ve rüzgâr vardı, ayaklarım yere değmiyordu ve bir sessizlik bu dünyada yaşadığım tüm sükûnetten daha derin bir sessizlik. Kulağımın çınlaması ile Girayın artık o sıcak tenini hissedememeye başlamıştım ve sanki bir kısır döngünün içine düşmüş gibi yer çekimi tekrardan kendini göstermişti, koca bir boşluktan süzülüyor gibiydim, tüm ağırlığımla beni bir şey çekiyordu. Anlamış değildim ama bedenim bu olaylara daha ne kadar dayanabilirdi bilemiyordum ve artık bilincim pek yerinde değildi bir gidip bir geliyordu. Ve tüm ışıklar söndü sandım ya da sadece gözlerim kapanmıştı birkaç saniyelik düşüşten sonra. Sırtımın üstüne tüm ağırlığımla düştüm. Canım öyle yanmıştı ki, sanki tüm kemiklerim büyük bir acı ile kırılmıştı. Göz kapaklarımı zorlanarak açmaya başladım, bu ne kadar normal bir eylem gibi dursa da sanki dünyanın en ağır şeyi gözlerimdi ama sonunda açabilmiştim etrafıma derin gözlerle bakmaya başladım gün ağarmaya yakın gibi duruyordu, koca koca ağaçların içinde titreyen bedenimi kaldırmaya çalıştım birkaç dakikalık uğraştan sonra kendime gelebilmiştim, başım dönüyordu ama bilincim yerindeydi. Etrafıma baktığım zaman yerde yatan Girayı gördüm yüz üstü yatıyordu inleme seslerini duydum, Giraya doğru ilerleyip yanına gittim. Önce ters çevirdim, başını dizlerime aldım ve yüzüne çokta sert olmasa da birkaç tokat attım, çok geçmeden kendine gelmeye başladı bu acıların aslında anlık olduğunu anlamam geç olmadı çünkü vücudum eskisinden daha iyi halle gelmişti. Girayı tutup bir ağacın kenarına sürükledim onun yaralarının benimkinden daha acı verici olduğu kesindi. Kelvin ve İpar ortalıkta yoktu belki onlar daha ileride olabilirler diye biraz ilerlemeye başladım, Girayı çok fazla geride bırakmak istemiyordum. Birkaç metre sonra biraz daha yürüdüm ama görünürde yoktular. Endişelenmeye başlamıştım bu endişelerim ilerlerken arkadan Girayın adımı seslenişi ile irkildim. Arkamı döndüğümde sapa sağlam bir şekilde ayakta duruyordu. Yanına doğru ilerledim o da geldiğimiz yerin garipliğini fark etmişti ama çok fazla da şaşırmış gibi değildi. Bana doğru yönelip '' Burası çok da garip gelmedi açıkçası, kocaman bir kapıdan girince bizi bu mu bekliyordu'' Giraya katılıyordum çünkü o kadar şehvetli bir kapıdan bu kadar sıradan bir yer çıkması beni de şaşırtmıştı. En iyisi ilerlemekti en azından şimdilik. ''İlerlesek iyi olur burasının neresi olduğunu çözmek çok ta karışık gibi değil'' dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Ardındakiler
FantasyYeni bir hayat, kimsenin bilmediği yeni bir evrende yılar öncesinden büyük bir patlama ile dağılan ve yozlaşan bir toplum, tekrardan birleşiyor ve yeni kral ve kraliçesini istiyor kötü planları olan bir ağabey, ve onun karşısında her şeyini yitirmiş...