Henüz kesilmiş otların bulunduğu geniş avluda kılıçların birbirine vurmasıyla oluşan sesler yankılanıyordu. Bir kaç saattir durmaksızın duyulan bu sesler oğlanın yakarışıyla kesildi.
- Aman be sabahtan beri çalışıyoruz yeter bu kadar. Acıktım ben.
- Yenildim demiyor da.
- Ne yenilmesi, yeniyordum ya.Kız gülümsedi. Elindeki kılıcı kınına sokup atından indi. "Gidelim hadi yemek saati de gelmiştir zaten." Oğlan sırıttı ve kızı takip etti.
Kız aslında bilerek uzun tutmuştu antrenmanı. Lord Miguel ve Prens Fernand ile yemek yiyecek havası yoktu. Oğlan yemeğin henüz hazır olmamış olmasından yakınırken kız usulca mutfağa gitti.
- Marta bana yiyecek bir şey verebilir misin. Ekmek, peynir her ne varsa.
- Bir saate yemek hazır olacak o zamana kadar bekleyemez misin?
- Ciddi misin? Ben onlarla aynı masaya oturmamak için kırk takla atarken mi?
- Tamam pekala haklısın.Alessi yemeğini bitirince sarayın; büyük, olanca şatafatına rağmen sade görünüme sahip odasına gitti. Kendini yatağa attı ve uzun bir soluk verdi. Sanki sabahtan beri ilk defa nefes alıyordu. Biraz kestirse iyi olurdu sanki.
- Alessi! Alessi! Lord seni çağırıyor
Alessi gözlerini açtı. Zaten uyku da tutmamıştı. Lord için uyandırılmak hatta huzuruna çıkmak zorunda olmak canını sıktı. Üstünü başını düzeltti ve her zamanki soğuk ifadesiyle odadan çıktı. Yemek salonuna ilerleyince Lord'un çirkin suratını gördü. Mavi gözleri, neredeyse kusursuz sarı, gür saçlarıyla muhteşem bir uyum sağlıyordu. Bu uyum Alessi'nin o en nefret ettiği siuleti oluşturuyordu ve yakışıklı olarak tanımlanabilecek bu yüzü dünyanın en çirkin yüzü olarak görüyordu.
Lord'dan bu denli nefret etmesinin elbette nedenleri vardı. İlk başta Lord, onu ailesinden mahrum bırakmış, bu şatoya kaçırmıştı. Her ne kadar Alessi bu olayı hatırlamasa da bunun böyle olmuş olması ve hayatının belki de bambaşka ilerleyebilecekken şimdi satılmak için yeterince gelişmeyi bekliyor olması sinirlerini bozuyordu. Bu düşünce Lord'a olan nefretinin yarısını oluşturuyordu.
Diğer yarısı Lord'un insanlıktan nasibini almamış olmasıydı. Alessi, önünde kaç insanın can verdiğini, geceleri kaç insanın çığlıklarıni duyduğunu bilmiyordu bile. Kusur bile olamayacak nedenlerden ötürü, bazen de sırf Lord'un canı sıkıldı diye emrindeki çalışanlarına yapmadığı kalmamıştı. En iyi ihtimalle direkt idam ettirmiş, kafeslere kapatıp yavaş yavaş ölmelerini izlemiş, zindanlarda en ağır işkencelere maruz bırakmıştı.
Lord alaycı bir tonda, "Öğle yemeği saatinde seni masada göremeyince merak ettim. Gel de yemeğini ye, aç kalma." Alessi içinde bir tiksinme duygusu belirdi. Artık açsa da iştahı kapanmıştı. Ancak Lord'a karşı gelemeyeceğini biliyordu. Yavaşça sandalyeyi çekip Prens Victor'un yanına oturdu. Sohbet kaldığı yerden devam etti.
"Dediğim gibi, Deware Kasabası'nda durum normal. Bir sorun yok. Ancak bir adam etrafta şövalye diye dolaşıyormuş. Güçlü diyorlar ama gördüm. Adamın pek bir numarası yok." Prens Fernand'ın buz gibi sesi Alessi'nin nefretini alevlendirdi. Duygusuz, kaba saba, zalim bir prensti Alessi'ye göre. Tıpkı babasının kopyasıydı.
Lord Miguel'in kaşları çatıktı. Ellerini birleştirmiş, bu şövalye bozuntusuna ne yapsa şöhreti için daha iyi olacağını düşünüyordu. "Yarın sabah erkenden yola çık. O herife haddini bildir." "Emredersiniz lordum." Prens Fernand tereddüt etti ancak yine de kendini durduramadı. Göz ucuyla Alessi'ye baktıktan sonra tekrar konuştu.
- Bir de lordum...
- Söyle.
- Yarın öğlene doğru satıcılar geliyormuş. Diyorum ki hani. Zamanı geldi bence.
- Evet zamanı geldi. Yarın işini bitirdiğinde onu da halledersin.Alessi bembeyaz oldu. Konuşmanın devamını dinlemedi. Hiçbir anlamı yoktu. Artık her ne planlıyorsa o planı uygulamaya başlamalıydı. Bu geceden başka şansı yoktu. Yoksa çok geç olacaktı.
Yemeğin bitiminde Alessi planı kafasında canlandırarak odasına gitti. Odasına girince sessizce kapısını ve pencerelerin perdelerini kapattı. Pencerenın karşısındaki kapı ile arasındaki duvara dayalı duran ahşap masaya baktı. Yutkunduğunda boğazında bir yumru hissetti. Yutkunmakta ve nefes almakta güçlük çekiyordu. Kendini sakinleştirip gözlerini kapattığında kapının tıklatıldığını duydu.
- Benim, Victor.
- Gir.Victor sakin bir tavırla ama gözlerindeki endişe belirtisini koruyamadan odaya girdi. "Yanına gelmem daha iyi olur diye düşünmüştüm. Yemekten sonra yani..." Alessi omzunu silkti. Aslında yalnız kalsa daha iyi olurdu ama bunu Victor'a öylece söyleyemezdi. "İyi etmişsin. Gel oturalım şöyle." Odanın tam ortasında duran yatağa oturdular. Kısa bir sessizlikten sonra Alessi merakına yenik düştü. "Bir şey söylemeyecek olsan böyle gelip de bana bu gözlerle bakmazdın." Victor pes etti;
- Bak zor olduğunu biliyorum. Haklısın. Ne desen, ne yapsan haklısın. Yine de... Benim bu olanları hiç istemediğimi bil tamam mı. En az senin kadar bende üzülüyorum. Sana veda etmeyi hiç istemem.
Victor, Alessi'nin önündeki ellerini tuttu. Destek vermek için sıktı.
Alessi için bu durumun zor olmadığını söylemek imkânsızdı. Bütün hayatı boyunca bir köle pazarında daha iyi fiyata satılmak için şövalyelik eğitimi almıştı. Şimdi o "büyük gün" gelmiş, içini büyük bir sıkıntı kaplamıştı. Biliyordu zaten. O günün yaklaştığını hissetmişti. Bunun için planını hazırlamıştı ya böyle bir duruma karşı. Bu akşam planını uygulayacaktı. Sorun çıkmaması halinde özgür bir insan olacaktı. Sefalet içinde yaşamayı bile göze almıştı. Zaten eğitimden dolayı günlerce aç kaldığı, olası durumlara karşı kendini susuz bıraktığı olmuştu. Dövüşmek nedir bunu da iyi bilirdi. Her şeye hazırlıklı olduğunu biliyordu. Stres yapacak bir şey yoktu. Planı da defalarca kafasında canlandırmış, neredeyse içgüdüsel bir halde yapabilecek kıvama gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Kızın İzi (Gilan X Alessi -OC-)
Fiksi Penggemar!!Gölgelerin Efendisi hayran kurgusudur. Kurgu, 4. kitap olan Skandiya'yı Kurtarmak adlı kitapta geçmektedir. Gilan x Alessi (Oc) kurgusudur!! • ~ • Galya'nın kuralsız topraklarında acımasız bir lordun yanındaki kız. Yaşamasının tek nedeni zamanı ge...