önceki bölümü okuduğunuza emin olun
ve siz benim gibi mal olup taslaktaki bölümü attığınızı sanmayın...
selamlarr ve iyi okumalar
"Ya Şüko, yemin ediyorum boka batmadığımız gün yok, bir sen sessiz sakinsin aferin kızım sende olmasan manyakların arasında kalmıştım"
Elimdeki yemi ezerek toz halinde küçük akvaryuma attıktan sonra geri kapağını yerine takıp kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Sabahtan beri ders çalışmaktan ağrıyan başım eşliğinde gözlerimi kapatarak batmak üzere olan güneşle beraber birazdan gelecek olan Jeongin'i bekliyordum. Sabahki konuşmamızdan sonra Felix'le konuşmak isteyebileceğini söylemiştim, o da çok sorgulamamış kabul etmişti. Geldiğinde yetimhanenin dışında konuşsak iyi olur diyecektim, yerin kulağı vardı sonuçta, o kulaklardan biri ben diğeri Felix olabilirdi yine de belli etmez biz işimizi sağlama alalım.
"Hyunjin, uyansana akşam yemeği saati. Hyunjin hadisene aç kalacaksın sonra."
Jeongin'in sesi kulağıma dolduğunda gözlerimi açmayı denesem de parlak ışık bir kaç saniye buna engel olmuştu. Uyuya kaldığımı yeni idrak ederek oflaya puflaya oturur pozisyona gelmeye zorladım kendimi, akşam uykusu hiç yaramıyordu insana, dayak yemiş gibi uyanmak en boktan hislerden biriydi.
"Sende de ne uyku varmış iki saattir sesleniyorum. Ayrıca uyunur mu bu saate gece uyuyamazsın."
"Diyene bak" cevap vermeden elindeki yastığı fırlatarak yemekhaneye gitmişti. Bende ayaklarımı sürükleye sürükleye önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkamış, bir nebze ayıldıktan sonra da hızlıca yemekhaneye inmiştim. Yemek sırasına girerken gördüğüm manzara da Jeongin'in dibine girmiş Felix, bütün bildiği dedikoduları ilk kez doğru düzgün konuştuğu çocuğa anlatırken, Jeongin elinde pirinç dolu kaşık şok olmuş şekilde onu dinliyordu. Muhtemelen sevgili arkadaşım çat diye yanına oturup bir anda herkesin donuna kadar anlatmaya başlamıştı. Yanlış anlamayın Felix öyle herkesin dedikodusunu herkese anlatmaz, Jeongin'i değerli kişiler listesine almış olmalı ki taramalı tüfek gibi konuşuyor.
"İşte sonra bayan Yang geldi, tuttu bunu kolundan götürdü- Hyunjin! bizde Jeongin'le konuşuyorduk."
"Daha çok çocuk senden korkmuş gibi ama neyse."
Dediğime göz devirerek sonunda susup soğuttuğu yemeğe döndü. Bende kömür saçlının karşısındaki sandalyeyi çekerek onlara katıldım. "Yemekten sonra çıkalım mı?" İkisinin de bakışları beni beni bulduğunda Felix baş sallamakla yetinirken Jeongin'in kaşları çatıldı. Yemek dolu yanaklarıyla sevimli dururken istemsiz bir gülümseme oluştu yüzümde.
"Nereye?"
"Uzağa değil biraz parkta otururuz dedim, tabi bu saatte yasak çıkmak ama sorun edeceğini düşünmüyorum." Konuşacaktı ki yanımıza gelen Changbin'i görünce sustu, bir tık çekiniyordu ondan. Hatta herkesten çekiniyordu Felix'te kendisi sırnaşmıştı zaten.
"O Hyunjin bey güzellik uykunuzdan uyanmışsınız." Heh işte, bu da yerin üçüncü kulağı sürekli odamdan fırlıyor bir git işine. "Sana da tavsiye ederim hyung, yani boya yaramıyor ama yüze iyi gelir." pis pis sırıtırken enseme yediğim darbe ile gülüşüm solmuştu, hayvan herif gücünden haberi yok. Kahkaha atan Felix'e pis bakışlar yollarken gülmemek için zor duran Jeongin'in kendini belli eden gamzesi takıldı gözüme, hafifçe gerilen dudaklarına baktığımı o fark etmemişti ancak Changbin ayağıyla yemeğini ye manasında dürtmüştü beni.