🌷
"Vatanımız için albayın teklifini tereddüt etmeden kabuk ettiğin ilk günden beri sana güveniyorum "
Bana güveniyor olmasını söylemesini hiç beklemiyordum. Şaşkınlıkla ona baktım.
"Komutanım ön bahçede hareketlilik var."
Rıfat'ın sesiyle telaşla Alparslan'a doğru yaklaştım ellerine basıp zorda olsa uzun duvarın tepesine çıkmıştım. O kadar yüksekti ki atlarsam ayağımı incitebilirdim. Yüksek duvarda oturup Alparslan'ın tek bir hareketle duvara çıkıp yere inişini izledim. Kollarını havaya kaldırıp bana uzattı. Ellerine değmeyecek şekilde bileklerinden tutarak kendimi bıraktım.Tabiri caize Alparslan'ın dibine girmekle kalmamış ona yapışmıştım. Hemen aramıza mesafe koyup ondan uzaklaştım.
Kapısını açtığı arabaya binmemle yanıma geçti. Cam kenarına doğru kayıp ondan uzak olacak şekilde oturdum. Aramızda iki insan oturacak kadar mesafe vardı.
Bizi boş bir şey için riske atmayacağını biliyordum. Nereden bildiğimi bilmiyorum ama saçma bir şekilde güven veriyordu. Ama yinede sormadan edememiştim.
"Şuan hem kendini hem beni riske attığının farkındasın değil mi? "
Alparslan sorduğum soruyla bakışlarını bana çevirmişti ama ben ona bakmıyor akıp giden yolu izliyordum.
"Merak etme bu işi senin yaptığını kimse bilmeyecek. "
Ön koltukta oturan asker kafasını bize çevirip gülerek konuştu.
"Sorarlarsa bizde Google translate kullandık deriz komutanım."
Alparslan bir tane kafasına geçirince istemsizce gülmüştüm. Aracı kullanan asker de konuşmaya katılmıştı.
"Yunus senin bu yersiz şakaların ne olacak oğlum?"
İsminin Yunus olduğunu öğrendiğim asker kollarını birbirine kavuşturup tirip atıyormuş gibi cama döndü. Bu halleri gerçekten çok komikti. Olayın ciddiyetini bilmesem kahkaha atabilirdim. Sadece gülümsemekle yetiniyordum.
"Rıfat ne kadar yolumuz var?"
"İki dakika sürmez"
Evden çıkarken üzerime sadece hırkamı almıştım ve şuan donuyordum. Bileydim üzerime mont falan alırdım. Son pişmanlık gerçekten fayda etmeyince bunu düşünmemeye çalıştım.
Duran arabadan hepimiz teker teker inmiştik. Biz üçümüz önden giderken Alparslan birkaç adım arkamızdan geliyordu. Birden gelen kurt uğultusuyla korkuyla sıçradım ve olduğum yerde durup korkuyla etrafa baktım. Hiçbir şey görünmüyordu ama ses çok yakından gelmişti. Birden hırkamın eteklerinden çekilerek yürümeye devam edince hırkamı tutarak beni peşinden götüren Alparslan'a baktım.
"Korkma biz buradayız."
Hiçbir şey demeyip beni çekiştirmesine izin verdim. Büyük ve hızlı adımlarına yetişemesem de birşey demedim. Yavaş yürüyüp kurtlara yem olmaktan bin kat iyiydi.
Önünde durduğumuz iki katlı ahşap eve sırayla girdik. Eve girince Alparslan hırkamı bıraktı ve üst kata çıktı. Salonda iki büyük koltuk tam ortada oldukça eski bir orta sehpa vardı. Koltuklara yayılan Rıfat ve Yunus'la beraber bende karşılarında ki koltuğun en uç kısmına geçtim. Oldukça eski bir ev olduğu belliydi. İçerisi buz gibiydi ve bu titrememe sebep olmuştu.
"Sizi duydum ama tanışamadık. Ben Rıfat, ekibin keskin nişancısıyım."
"Bende Nefha, öğretmenim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BARUT KOKAN PAPATYALAR
Romansa"Daima yanında olmamı isteyeceksin ama operasyon dönüşümü garanti edemem!" "Benden seninle vakit geçirmemi isteyeceksin ama ben her an ölümle burun buruna olacağım!" "Benden sana çiçekler getirmemi isteyeceksin ama benim çiçeklerim barut kokar!" ...