Ben geldim, hoşgeldim, iyi ki geldim. Biraz geç geldim ama geldim.
Sizi şu kadarcık 🤏 beklettiğim için 5630 kelimelik bir bölümle geldim. Mutlu oldunuz mu?
Bölüm sonunda tekrar konuşalım. Yıldızımızı parlatmayı unutmayın!
Ve eğer beni mutlu etmek istiyorsanız yorum da yapabilirsiniz...
Yazım hatası görürseniz satır arasında belirtmekten çekinmeyin.
O halde başlayalım, iyi okumalar!
-0-0-0-0-0-0-0-
Hatırlatma...
"Pusat! Toparlanın, yuvaya dönüyoruz."
Çantalarını yere bırakanlar yeniden çantalarını sırtladılar, birer kişi adamları kaldırırken iki kişi de kadının kollarına girmişti. Helikopter birkaç metre ötemize iniş yaptığında herkes oraya yöneldi fakat kadın ayakta zor duruyordu. Hiçbir şey dememe gerek kalmadan beklediğim oldu.
Attığı iki adımdan sonra gözleri kayan kadın bilincini kaybettiğinde onu yere düşmekten alıkoyan tek şey kollarına girmiş olan Sarp ve Selçuk'tu.
İşte şimdi boku yemiş bulunuyorduk.
-0-0-0-0-0-0-0-
Toprak Bertuğ Altay’ın ağzından...
İki gün sonra...
Askeriyedeki çardaklardan birini Pusat Timi olarak işgal etmiştik ve şimdi de çay sefası sürüyorduk. Yiğit abi operasyonda çıkaramadığı hıncını çıkarmak için Sarp ve Çağlar’la uğraşıyor, Mete ve ben de onları izliyorduk.
Herkes gülüp eğlenirken Selçuk çardağın köşesine pusmuş bazen boşluğa, bazen de elindeki çay bardağına bakarak bir şeyler düşünüyordu. O kadını almak için gideceğimiz operasyonun dosyası önümüze geldiği andan beri huzursuzdu. Operasyon sırasında bize belli etmemeye çalışsa da kafası hafif dumanlı geziyordu, aklında sürekli bir düşünce vardı. Bir sıkıntısı olduğunu elbette fark etmiştim ama şimdiye kadar görevdi, operasyondu, evrak işleriydi derken konuşma fırsatı bulamamıştım. Şimdi tam zamanıydı.
Zaten ılımış olan çayımı kafama dikip bardağı masaya bıraktım. Ben yavaşça ayaklanırken timdekilerin gözleri bana dönmüştü. “Gel bakalım Selçuk, seninle konuşalım biraz.” Timdekiler de Selçuk’un sıkıntısının farkında olacaklarda ki kimse ne bir şey sormuş ne de herhangi bir şey söylemişti. Hatta bununla yetinmeyip daha rahat hissedelim diye muhabbetlerine devam etmişlerdi.
Benim hemen ardımdan Selçuk da ayaklanmıştı. Beraber ana binanın içine girdik ve ben bir adım önde, o bir adım arkamda olacak şekilde yürümeye başladık. Koridorun sonuna geldiğimizde merdivenleri bilerek normalden daha yavaş tırmanmaya başladım. Yavaş olmamın sebebi Selçuk’un konuşmadan önce biraz da olsa kafasını toplayabilmesi için zaman tanımaktı.
Selçuk tam anlamıyla kapalı kutu olan bir adamdı. Çok gülmez, çok konuşmaz, dışarıdan seçilebilecek aşırı mimikler kullanmaz, kendini başkalarına açmazdı. Her ne kadar bu tim ilk kurulduğunda bu durumu fazlasıyla yadırgamış ve onu konuşturmaya çalışıp durmuşsak da bir süre sonra onun bu hallerine alışmış ve saygı duymaya başlamıştık.
İlk zamanlarda Selçuk çok fazla sigara içiyor, bizimle operasyonlar haricinde hiçbir şekilde iletişim kurmuyordu. Timin toplandığı günden sonra bir hafta boyunca herkesi tim komutanı olarak detaylıca gözlemlemiş ve onlar hakkında biraz da olsa fikir sahibi olmuştum. Gözlemlediklerimi unutmamak adına kısa cümlelerle cep defterime not alırken Selçuk için ayırdığım sayfaya çok fazla sigara tüketiyor, nefes kontrol eğitimlerinde dikkatli olunmalı yazdığımı hatırlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vatan Çiçeği
Actionİsminin anlamı "çiçek" olan kadın ve adı Toprak olan adam. Adam plastik bir çiçeğe benzetti kadını. Plastik çiçekler toprağa tutunamazdı. O, Toprak'a tutunamadı. Kadın o çiçeği aldı, namlusuna taktı. Silahını ateşlediğinde namludan çıkan çiçek vurdu...