25.10.2023
minho's pov;;
Bugün 18'ime adım atacaktım ve artık bir yetişkin sayılacaktım. Böylesine önemli bir günde yıllarca kendime verdiğim sözü tutmalıydım. Jisung'a açılacaktım. Eğer beni reddetse bile bunu yapmak zorundaydım. En azından yıllardır kendime verdiğim sözü tutmak adına doğum günümde kendime verebileceğim en iyi hediye Jisung'a olan aşkımı itiraf etmekti.
Sabahın köründe kalkıp hazırlandım ve okula gittim. Bugün Jisung'a açılacaktım. Bu yüzden ekstra özenle hazırlandım. Kahvaltı bile yapmadan evden fırladım ve okula doğru yol aldım. Bugün nöbetçiydim ve bu görevi Jisung'la beraber yapacaktım. Bu yıllarca hep böyleydi ve hâlâ aynı.
Sonunda okula varmıştım ve sadece bir ders beklemeliydim. Kalbim deli gibi atıyordu. Dersin başlamasına 10 dakika gibi bir süre vardı. Jisung geldi ve arkama oturdu. Başını sırasına koydu ve uyudu. Doğru ya bugün ilk dersimiz edebiyattı. Jisung edebiyatı hiç mi hiç sevmezdi. Daha doğrusu edebiyat hocasını.
O orospu kadın Jisung'un anksiyetesi olduğunu bile bile sürekli onu konuşmaya zorlardı ve benim minik bebeğimi zor durumda bırakırdı. Lanet kadın.
Jisung'un ailesinden ise sadece annesi vardı ve Jisung onun için çok değerliydi. Dönem başlamadan önce hocayla konuşmuştu ve eğer böyle devam ederse gerekli kurumlara baş vuracağını ve hocayı görevden aldırmak için elinden geleni yapacağını söylemişti. Bu yüzden hoca artık Jisung'a dokunmuyordu. Jisung ise genellikle edebiyat derslerinde uyuyordu.
Hoca sınıfa girdi ben ise arkamı dönüp Jisung'u izlemeye başladım. Aslında bunu yapmalıydım ama kendime hâkim olamıyordum. Ona baktığım an bildiğim her şeyi unutuyordum ve unutmadığım tek şey Jisung oluyordu.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum fakat biri bağırarak adımı sesleniyordu. Önüme döndüğünde bunun edebiyatçı olduğunu anladım.
"Manzaran güzel mi bari Minho'cum?"
"Evet hocam çok güz- Ne?"
"Dersime odaklanmazsan disipline gidersin, önüne dön!"
Tüm sınıf bana gülsede önemli değildi. Utana sıkıla dersi dinlemeye başladım fakat bir kulağımdan giren öbür kulağımdan çıkıyordu. O an aklımdaki tek şey Jisung'tu. Neyse ki kısa süre sonra teneffüs çaldı.
Arkamı döndüm ve bakmaya doyamadığım bedene hafifçe dokundum. Belki o benim dokunuşumu hissetmiyordu bile. Fakat o benim için o kadar önemli ki gördüğüm en mükemmel şey. Öyle ki dokunmaya bile kıyamıyorum. Fakat uyandırmak zorundaydım. Yaklaştım ve kulağına fısıldadım.
"Uyanma vakti."
Bir kaç kere böyle seslendim ve uyandı. Bir kaç saniye yüzüme baktı ve bugün nöbetçi olduğumuzu anlayınca olduğu yerde esneyip kalktı.
"Ben ilk lavaboya gidip elimi yüzümü yıkayacağım, sen önden müdürün yanına git istersen Minho."
"Yok bende lavaboya geleceğim. Zaten bende uyudum tüm ders ayılmaya ihtiyacım var benimde."
Yalan söylüyordum. Fakat ondan bir saniye bile ayrı olmak istemiyordum. Teneffüsün sonlarına doğru lavaboda işimiz bitmişti. Hemen müdürün yanına gittik ve bugün neler yapmamız gerektiğini öğrendik.
Çooooook yoğun bir günün ardından sonra sonunda son iki ders kala işimiz bitmişti ve müdür bize teşekkür edip derse girmemize gerek olmadığını dinlenebileceğimizi söyledi. Jisung çatı katına gideceğini söyledi. Bende orada beni beklemesini söyledim. Yalnız kalmak istediğini biliyordum fakat reddetmeyeceğini de biliyordum.
O çatı katına çıktı ben ise müdürden izin alıp bir koşu okulun yakınındaki seyyar satıcıdan közlenmiş tatlı patates aldıktan sonra okula geri döndüm ve çatı katına çıktım.
Jisung'un yanına gidip oturdum ve ona elimdeki tatlı patateslerden birini uzattım. İlk başta bana tip tip baktı ve sonrasında teşekkür edip ona uzattığım tatlı patatesi aldı.
Sakince elimdeki patatesi yerken Jisung'a itiraf etmeye hazırlanıyordum fakat hiç hazır değildim!
Bir anlık cesaretimi topladım ve Jisung'a seslendim.
"Jisung."
"Hm?"
Hayır yapamayacaktım! Kafamı bir şey yok anlamında salladım ve önüne döndüm. Bir süre bana baka kaldı ve sonrasında önüne dönüp elindeki patatesi yemekle ilgilendi.
İçimde tutamadığım hissi yansıtmak istiyordum fakat yapamıyordum. Bir anda çince ifade etmek geldi aklıma. Sonuçta anlamayacaktı ve üstünde durmayacaktı.
“我想亲吻你的嘴唇。” ("dudaklarını öpmek istiyorum")
“什么?” ("ne?")
Ne?! Jisung çince biliyor muydu?
Jisung konuştu tekrardan.
"Bununla ne demek istiyorsun Minho?"
"Jisung sen çinceyi nereden biliyorsu-"
"Benim bir zamanlar Malezya'da olduğumu ve Malezya'da neredeyse herkesin çince bildiğini bilseydin nasıl bildiğimi anlardın Minho. Asıl sen benim sorumu cevapla!"
"Jisung ben, ben..."
"Sen..?"
"Senden hoşlanıyorum Jisung."
Yaptım. Sonunda itiraf ettim...
Jisung'un gözleri sonuna kadar açılmıştı. İnanmamış gibi bir hâli vardı."Benimle çıkar mısın Jisung?"
Cevapsız kalmıştı sorum...
"Ne düşünüyorsun Jisung-"
"Gitmeliyim."
Yıllardır beklediğim cevap bu değildi... "Gitmeliyim." Hayır hayır bu bir rüya olmalı. Umarım bu kötü bir kâbustur diye umut ettim içimden. Fakat sonbaharın soğuk rüzgarları binanın en tepesinde gerçekleri yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Bu muydu yani..? Bunun için mi söz verdim kendime..? Hayır hayır bu olamaz. Benim adım Lee Minho ise ben bundan vazgeçmem, vazgeçemem.
Artık bu benim bir görevim. Bu kadar ilerlemişken bırakırsam kendimi affedemem. Evet işte bu! Kendine gel Lee Minho! Han Jisung sadece senin ve senin olacak. Bunu hiçbir şey engelleyemez!
——————————————————
sellammmm😻😻
begendiniz mi ilk bolumu? 🥹
yazmakta iyi oldugumu dusunmuyorum fakat yazarak icimdeki duygulari atabilecegimi ayrica kendimi gelistirebilecegimi dusundum!!!
fikirlerinizi yorumlardan paylaşırsanız sevinirim~~
ayrica sosyal medya hesaplarına da ulasabilirsiniz pek aktif degilim fakat herhangi bir sikayet, fikir veya oneriniz var ise her zaman cevaplamaya calisacagim!!!— ig & tt::: @jjxozhei —
ŞİMDİ OKUDUĞUN
520 - minsung
Fanfiction★ yıllardır jisung'a platonik olan minho bir gün aşkını içinde tutamaz fakat söylemeye de cesareti yoktur. çince konuşarak jisung'a onu öpmek istediğini söyler fakat hesaba katmadığı şeyler vardır... - texting + düz yazı - ! küfür, argo ve az miktar...