Saat: 00.23
Taehyung, hızlı düşünen birisiydi. Tam tamına 2 saniyede, en doğru seçeneği seçebilmişti. Onun ne yapacağını merakla izleyen Jungkook ise, hâlâ havada asılı kalabilmesinin sevincini yaşıyordu.
"Hey! Hey, delirdin mi sen!? Napıyorsun!?"
Bu kadar ani tepki vermesinin sebebi, Taehyung'un bir anda çatı katı camından, çatıya doğru akın eden "gerçek canavarların" üzerine doğru koşmasıydı.
Garip bir an yaşanıyordu. Jungkook, burnuna dolan kan kokusu ile gözlerinin kırmızılaşmasını dahi bilmeden, kan kokusunun nereden geldiğini kestirmeye çalışıyor, çatı katının camdından hâlâ çatıya doğru inen çeşitli canavarlar, Taehyung'a, Taehyung ise kendisine doğru koşan canavarlara koşuyordu.Aralarında neredeyse 2 metre kaldığında Taehyung, hızla arkasını dönmüş ve neredeyse 4 gün aç kalmış bir sırtlanın avına koşması gibi kendisine koşan varlıkları arkasında bırakarak, kan kokusundan deliye dönmüş, havada bir put gibi duran Jungkook'un üzerine doğru koşmaya başlamıştı.
Çatının ucuna geldiğinde, adımlarını sıklaştırıp hızlandırdığında hâlâ camdan, türleri gelemeye devam eden varlıklarla arasında 1 metreye yakın mesafe vardı.
Uzun uçlu klasik ayakkabısının ucu, çatının bitişine güçlükle bastığında Taehyung, kendisini kan kokusundan gözü dönmüş Jungkook'un kollarına atmıştı. Böylelikle de Jungkook, transtan çıkmış ve Taehyung'u düşmekten son anda kurtarmıştı. Ellerini kalçasının altına koymuş, düşmemesi için onu kucağında kendisine daha da bastırmıştı. Bir eli ise, beline sarılı olan bacaklarından birisinin uyluğu altındaydı.
Taehyung, kollarını tutunmak maksadıyla Jungkook'un boynuna sarmıştı, bir yandan ise çatıda kalan canavarlara bakarak, yüksek sesle kahkaha atıyordu.
"Hahaha! İşte! Ahaha! Gördünüz mü bayım! İşte adamı böyle buga sokarlar! Hahaha!! Benim! Kazanan benim ucubeler!!"
Jungkook, onun bu çocukça, daha doğrusu "uçuk kaçık" hallerine içinden güzel bir gülmüştü. Nereye doğru gittiğini, asla bilmiyordu. Sadece süzülmek istediği yere doğru süzülüyordu. Gecenin rüzgarını, tenleri geçip yarıyordu. Havaya kokuları karışıyor, yine de "bir" kokuymuş gibi burunlara doluyordu.
Tam o sırada gözüne ilişen, Dolunay'ın aydınlattığı esmer boyun, sanki kendisine göz kırpıyordu.
Sanki kendisine, lezziz bir davet sunuyordu.
Jungkook, dürtülerine engel olamayarak, omzu üzerinden geride kalan canavarlara bakan, kucağındaki Taehyung'un boynuna usulca yaklaşmıştı.
Tam dişlerini geçireceği sırada burnu, esmer tenine değmiş ve esen rüzgarla tüm kokusunu ciğerlerine doldurmuştu. Saniyede gözleri normal rengine dönmüş, içindeki arzuyu kesin bir şekilde bastırabilmeyi başarmıştı.
Boynuna dokunan burun, kendisini hafiften huylandırmaya başladığında arasında olduğu kollara daha da yapışmış gibi hissetti. Titremişti. Ama havanın soğuğundan değildi bu titremesi.
Korkuyordu.
Jungkook, titrediğini hissettiği için geri çekilmişti. Henüz aralarında bir güven yoktu. Ve boynunu kendisine sunması şu konumda hiç olmazsa daha uygun olsa da, yapmak istemedi. Kanı için kudursa bile, dişlerini geçirmek istemedi.
Sahile yaklaşmışken alçaldı. Neredeyse yere değecek konuma geldiklerinde Jungkook, kucağındaki Taehyung'u sarsmamaya dikkat ederek ayaklarımı yerle buluşturmuştu. Denizin sesi, kulaklarını delip geçerken kokusu mest ediyordu.
Biraz daha denize yürüdüğünde, Taehyung'u kucağından indirmiş, yavaşça kumlara oturmuştu.
Nereye geldiklerini bile daha yeni idrak eden Taehyung, tıpkı Jungkook gibi kumlar üzerindeki yerini alarak bağdaş kurmuştu. Fakat böyle de rahat edemediğini fark ettiğinde, ayaklarını denize doğru uzatmış, elleri ile de, kumlardan destek almıştı.
Fakat Taehyung, rahatsızlıkta sınır tanımadığında, her şeyini yitirmiş birisi gibi sırtını kumların üzerine bırakmıştı. Ellerini başının altına koymuş, öylece gökyüzündeki yıldızları seyrederken ayaklarını sallıyor, bazense birbirlerine vuruyordu.
Onun bu hallerine gülümseyen Jungkook, pelerinini çıkartıp kenara koymuştu. Daha sonrasında o da, Taehyung'un yanına yavaşça yatmış, ellerini başının altına koymuştu.
Yıldızlar, ikilinin gözlerine yansıyordu.
"Dostum... çok pis acıktım."
Gür bir kahkaha patlatmıştı Taehyung. Hayır kesinlikle buna izin vermezdi.
"Git ve kendine başka bir boyun bul aşağılık herif!"
Bir deniz, bir sahil, huzur verici bir an ve katıla katıla gülen iki beden.
"M-merak etme! Öyle bir niyetim yok."
"Olmasa iyi edersin sivrisinekten bozma!"
Bu hitapla daha da gülmeye başlamışlardı. Tüm sahili, kumlar üzerinde uzanan ikilinin kahkahaları dolduruyordu.
"Sivri sinekten bozma???"
"Ah hadi ama dostum.. sen de kan emici değil misin?"
"Hah.. evet, sanırım öyleyim."
Jungkook, yerinde dikleşmiş ve bağdaş kurduğu bacaklarına tutunmuştu. Onun kalkmasıyla kalkan Taehyung da, çömelirmiş gibi bir pozisyon almış, konuşmasını beklerken denizin dalgalarını seyretmeye başlamıştı.
"Peki... bundan sonra ne yapacağız?"
Taehyung, pantolonunun paçalarını yukarı çekmek için yerinde zıplayıp yerleşmişti. Yüzünü buruşturmuş, sonrasındaysa dudak büzmüştü.
"Bak bunu ben de bilmiyorum!"
Yeniden kahkaha atmaya başladığında, Jungkook bu adamın cidden de kaçık olduğunu düşünmeye başlıyordu.
Derken sağ gözünden, yanağına doğru akan yaşı görmesi ile oraya kitlenmişti.
O, gülerken ağlıyordu.
"Hey-"
"Siktiğimin gününde 1 gün de gerçekten mutlu olamıyor muyum ulan?!"
Yeniden kahkahalar atmaya başladığında, duyulan 3. Bir ses, Jungkook'un dikkatini çekmişti.
"Şhh. Gülmeyi kes ve dinle."
Taehyung hafif bir kulak kabarttığında, hızla arkasını dönmüş ve salya sesi ile karışık hırlamarın olduğu kendilerine doğru koşan kalabalık topluluğa bakmıştı.
"Ahh siktir!"
1 gece ve zibilyon tane gerçekleşecek olay!
Nasıldı?
*725 kelime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALLOWEEN
Fiksi PenggemarCadılar bayramı balosunda herkes 24 saatliğine rolüne girdiği kişi olacaktı. Bir eğlence gecesi, ne kadar kabusa dönüşebilirdi ki..? | Taekook |