23. BÖLÜM kabul edemesek de duygular zayıflıktır.

298 25 3
                                    

Derinlerde(speed)                        Paranoya x Birader
-bana Eftalya ve Yalın'ın ilişkisini anımsattığı için koymak istedim-

......

Yalın Kılıç'tan..

  Önce girdiğim şoktan çıkmam uzun sürmüştü. "Ben de öyle ahım şahım destan gibi bir hayat hikayesi yok. Keskin aşiretinin en büyük oğluyum, ve bilirsin ağalık babadan sonra en büyük geçer. Ben asker olmak isteyince ağalık bana geçmeyecekti. Ve töre buna karşı çıktı. Ben kararlılığımı ortaya koyunca şu sözler çıktı babamın ağızından; 'şu eşikten asker olmak üzere çıkarsan, benim senin gibi bir evladım olmaz.' " Yüzünde buruk bir ifade oluştu, "inanmazsın belki ama o an o kadar sinirlenmiştim ki, önce etrafta ne varsa kırıp parçaladım hatırlıyorum gözüm dönmüş gibiydi. Sonra dizlerimin üstüne düştüm, bir kaç dakika düşündüm değer mi? Bir karış Toprak paçası için aileni bırakmaya değer mi? Sonra bir anda ayaklandım ve konakta ki odama gittim neyim var neyim yok topladım valizime. İndim aşağı, geçtim babamın karşına ne dedim biliyor musun?" Kafasını iki yana salladı. "'Siktir git, şerefsiz. Şu dakikalardan itibaren seninle aynı kanı taşıdığım için kendimden utanıyorum, ben uçuk bir yere gitmiyorum vatanımı korumaya gidiyorum. Ve sen boktan bir ağalık, töre için gurur duyman gereken evladını kapı dışarı ediyorsun. Sana ağalığı öğretmişler ama adamlığı öğretmemiş es geçmişler.' Diyerek konağın kapısını çarparak çıktım. Askerî okula girdim ve burdayım işte.." Duydukları ile beyninden vurulmuşa dönmüştü, bu bakışları nereden görsem tanırdım. Hikayesini az çok biliyordum ve onu tanıyordum, kendisini benim yerime koymaya çalıştığına adım kadar emindim. Pekâlâ sonradan ortaya çıkan biyolojik aileni silip atmak kolaydı benim İçin, ama hep yanında arkanda olan her daim sana inanan aileni bir kalemle silip atmak.. o kadar kolay bir şey değildi denendi onaylandı.. 

Konuşulanlar ikimizi de durgunlaştırmıştı. Geçmiş bize iyi gelmemişti. Yabancı  yollara girince konuştu, "az kaldı hadi hızlan." Ona uyup adımlarımı hızlandırdım. Mağaraya geldiğimizde önce biraz oturup soluklandık. "Buradan nereye patron" diye sordum Eftalya'ya "önce küçük kamplardan başlayalım, yani patlatmaya Çünkü küçük kamplardan büyük kamplara geçersek hem buradaki itler hem basın elimizdeki gücün gittikçe büyüdüğünü görürler. ama önce büyük kamplardan başlayıp küçük kamlara geçer isek güçten düştüğümüz anlaşılır." anlamıştım. Ve mantıklıydı da, tek sıkıntı silah ve mühümmatımız azdı ki benim yanımda kaplara bırakabileceğim yeterince hediyem yoktu. Ağlasam çok absürt kaçar mı? diye düşünmedim değil aslında.. 

Eftalya'dan~

 Duyduklarım beni etkilemişti -kötü anlamda- Yani ben olgunlaşmaya başladığımdan beri aile eksikliği hissetmemiştim
külliyen yalan..
Tamam bazen elimde olmadan hissettiğim olmuştu ve ben bunu hissetmekten hep mefret ettim. Ama bu zamanlarda elimden hiçbir şey gelmedi.. gelemedi.. gelsin de istemezdim zaten -ben de uçabiliyorum zaten-  ben çocuktum ki, çok da bir şey istememiştim. sadece okula giderken saçımı örüp gönderecek anne, işten her döndüğünde bana sarılacak beni öpecek bir baba.. bunlar her çocuk için normal ama bana anormal gelen şeylerdi, bir zamanlar. Acı düşüncelerimden beni ayıran, duyduğumuz silah sesleriydi. Mağrayı Anka olarak, sadece MİT ajanları ve üst yetkililer tarafından bilinen gizli görevler için özel olarak kamufle etmiştim. Asker olmayanların görmesi, hele ki bulması zordu. O yüzden rahattım. silah seslerinden birkaç tanesinin kesilmesi -kesilmeye devam etmesi- üzerine bağradan çıkıp hafif kafamı uzattım ve etrafı dikkatlice taramaya başladım. Çalılıkların arasında gördüğüm şey ile biraz duraksadım, Allah kahretsin. Düşündüğüm şeyin doğru çıkmaması için içimden onlarca kez dua ettim. kafamı kaldırıp, gözlerimi dağlara çıkardım. dikkatlice her bir yanında gezdirdim gözlerimi. Evet onlardı, o üzerlerinde ki kamuflajları tanıyordum, çok yakından. Yalın'a döndüğümde onun da benim baktığım yere baktığını, onları gördüğünü anladım. Hızlıca kolunu dürtüp bana bakmasını sağladım, "telsizin yerini biliyorsun" kafasını salladı "nereyi arayacağını biliyorsun." Beni hızla onaylayıp mağraya girdi. Mağra gizli olabilirdi, bulunması zor da olabilirdi ama bunlar bulunamayacağı anlamına gelmiyordu. Dinlenme ihtimalimize karşı konuşmamızı kısa ve net tutmuştum. Yalını beklerken karşı taraf ateş etmeyi kesmişti mermileri bitmişti, yani Türk askerinin. Evet mermileri bitmişti eğer acilen destek gelmezse.. dilim varmıyor ama esir düşeceklerdi. Yalın ile ben desteğe giderdik gerekirse esir de düşerdik ama biz ölüydük. Yalın elinde telsiz ile yanıma geliyordu, tam neden telsizle geldiğini sormak içi ağzımı açmıştım ki tanıdık ama çıkartamadığım bir ses konuşmaya başladı. "Evet  yüzbaşı seçim senin; ya sadece sen gelir bize teslim olursun diğer askerlerin gitmelerine izin veririz, ya da teslim olmazsın bu dağlar hepinizin mezarı olur." Gözlerim benden izinsiz irice açılmıştı, ne diyor bu aşağlık herif?  itiraf etmeliyim, korkuyordum. Daha yüzbaşıyı görmemişken, sesini dahi bilmiyorken o saçının teline zarar gelecek diye deli gibi korkuyordum. Telsizden önce cızırtılı bir ses geldi, ardından da yüzbaşının sesi "tamam, lanet olası herif. geleceğim bırakın diğerlerini." telsiz kapanmadan başka bir adamın sesi daha duyuldu, "komutanım!"  telsiz cızırtılı bir sesle tekrar çalışırken dikkatimi verdim. "Merkezden." telsizi elime alıp sinyalleri ayarladım. "Alevin Gölgesi dinlemede." "Anka, kısa keseceğim. oradaki SİS timi, komutanları teslim olmadan onları kurtarın ve SİS timi de operasyona dahil edildi. Ama yaralılar olduğu için destek ekip olarak size katılacak. kimliklerinizi açıklayabilirsiniz." Ve telsiz kapanmıştı. Afallamış durumdaydık ama daha sonra da şaşkınlığımızı yaşayabilirdik.

ANKA Küllerin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin