Televizyona dalmışken zil sesi ile irkildim. Gelen Robin olmalıydı.
+ Dostum sonunda döneceğini biliyordum.
Diye seslenerek kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda Chris bana bakıyordu.
- Merhaba jeff. Ev adresinizi Robin'in başvuru formundan buldum. Robin'i çok merak ediyorum? geldi mi? görme şansım var mı?
dedi. İçeri davet ettim.
Ona bi bira ikram edip
+Hayır Chris onu çok merak ediyorum.
Diyerek anlatmaya başladım. Robin için çok endişelendiği ortadaydı. Oturduk saatlerce konuştuk. Ona olan biten herşeyi anlattım. Lois konusunu duyduğunda şok olmuştu. Tedirgin bi şekilde söze başladı ;
-Jeff dinle. Ben Robin'den yaklaşık bir hafta önce işe girdim. Kadının odasından cidden farklı kokular geliyor. Odasına kimseyi almıyor. Kapısından sızan boya dediği sıvıya elimi değdirip baktığımda kan kokuyordu. Bunu gördüğünde beni saatlerce azarladı. Lois,
Duraksadı.
-o farklı bi kadın jeff inan bana.
Sinirlenmiştim. Neden herkes Lois'le kafayı bozmuştu. Bu saçmalığa katlanamıyordum.
+Hadi ama Chris ciddi olamazsın. Dalga geçiyorsunuz benimle.
Diyerek çıkıştım. Korkulu gözlerle beni inandırmak istercesine tekrar tekrar anlattı. Zorla dinliyordum onu. Daha sonrasında konu Jessica'ya geldi. Robin'in odasında ki resimleri alıp Chris'e gösterdim. Jessica'yla olan aşklarını anlattım. Yıllar süren bi hikaye. Chris duygulandı. Robin döndüğünde onları her ne olursa olsun barıştıracagını, zamanında onunda böyle bi aşk yaşadığını ve kızın trafik kazasında öldüğünü anlattı. Meğer Robin'le bu yüzden yakınlık kurmuş. ikiside yakınlarını trafik kazasında kaybetmişler. Duygusal bi geceydi. O gece Chris bizde kaldı. Geç saatlere kadar sohbet ettik. Sabah Chris'in sebep olduğu tabak sesleriyle uyandım. Salona geçtiğimde şaşırmıştım. Kahvaltı hazırlamıştı. Robin'in aksine kahvaltıya değer veren birisi olduğu belliydi. Beraber kahvaltı sonrası Cinny Gaspub'a geçtik. Lois, işte oradaydı. Sonunda onu görebilmiştim. Yine tüm güzelliği ile karşımdaydı. Biraz sohbet ettik. Robin'i çok merak ediyordu. Ayrıca ona çok kızgındı. Ne olursa olsun haber vermeden bi anda işten çıkmasının saygısızlık olduğunu söylüyordu. Haklıydı. Haber alıp alamadığımı soruyordu. Daha sonrasında
- Değer verdiği biri var mıydı? Onun yanında kalıyor olabilir mi?
Diye bi soru yöneltti. Değer verdiği tek kişinin Jessica olduğunu ama onunda yanında olmadığını söyledim. Sorgular gözlerle bana baktı.
- Jessica?
Dedi kaldı. Jessica'yı, yıllar süren ilişkilerini anlattım. Çok romantik bulmuştu. Ah tam bir aşk kadını. Robin ve Jessica'nın tanışma hikayeleri pek romantik sayılmazdı ama güzel bi tesadüftü. Robin, Jessica'nın evinin karşısındaki markette çalışıyordu. Öyle tanışmışlardı. Bunları anlatırken Lois tekrar duraksadı.
-İş başvuru formunda markette çalıştığını belirtmemişti. Hangi market ne kadar süre çalıştı?
Diye sordu. Marketi, Jessica'yı, evlerini herşeyi anlattım. Onunla sohbet ederken bi sınırımın olduğunu düşünmüyordum. Ne biliyorsam o da aynı şeyleri bilmeliydi. Robin'in ilişkisini gözleri parıldayarak dinliyordu. Aşka ilgisi vardı. Belliydi. Sormadan edemedim.
+ Sahi lois, senin hayatında birisi var mı?
Duraksadı. Gülümseyen yüzü bi anda soldu. Gözlerimin içine bakarak,
- Hayır. İstesem de hayatımda birisi olamaz. Benim yaşantıma ayak uyduramaz.
Diye fısıldadı. Anlamamıştım. Cevabın yeterli olmadığını belirtmek istercesine gözlerine baktım. Gözlerini kaçırarak,
- Ah saçmaladım işte boşver. Üzgünüm yapmayı unuttum bi iş vardı sonra görüşürüz.
Dedi omzuma dokunarak. Büyük ihtimalle geçmişinde kötü bi ilişkisi olmuştu. Benzerinin olmasından korkuyordu. Merak ediyordum ama tam bir kapalı kutuydu. Ama artık bana yavaş yavaş güveniyordu emindim. Beynimi işgal eden bir sürü düşünce vardı. Kolye, Robin, Lois...
Düşüncelerden arınmaya çalışırken eve varmıştım. Yatağa uzandım. Biraz dinlenmeliydim. Yaptığım fiziksel bi iş yoktu belki ama düşünceler yoruyordu beni. Yoğun düşünceler.... Kalori yaktırmazlar, bedensel bi enerji harcamasınız belki ama hayat enerjinizi sömürürler. Düşüncelerden kurtulmak için kafamı yastığa bastırarak uykuya daldım. Düşüncelerle, roman yazmakla ve sigara içmekle geçen bi kaç günün ardından bi sabah Jessica'nın bağırışlarıyla uyandım. Kapının önünde bağırarak kötü cümleler sarfediyordu. Aman Tanrım delirmiş olabilir mi bu kız? Hızla kapıya doğru koştum. Kapıyı açtım. Aşırı sinirli görünüyordu. Saçları dağınık, pijamalarla, fazlasıyla özensiz bi halde kapımın önünde ağlayarak çığlık atıyordu.
+ Ne oluyor Jessica?
Diye bağırmama engel olamadım. Yüzüme bir mektup fırlattı. Jessica'yı içeri aldım. Salonda oturdum. Mektubu inceledim. Mektup Robin'dendi. Merakla hızlı bir şekilde okumaya başladım. Cinny Gaspub da ki aşçı bi kadınla sevgili olduğunu ve onunla farklı bi şehire taşınacağını, jessica'ya karşı tamamen hislerinin bittiğini anlatıyordu. Şok olmuştum. Benimle vedalaşma gereği duymadan gitmesi çok saçmaydı. Jessica'yı bunu gerçek olamayacak kadar saçma olduğunu, benimle vedalaşmadan hiç bi yere gitmeyeceğini anlattım. İkna olmuyor sadece ağlıyordu. Çok sinirliydi. Durdu ve bana bağırmaya başladı.
- Melek kolyesinin kimin olduğunu anladın mı artık? Hani hayatındaki tek kadın bendim?
Hiç bişey diyemedim. Diyecek birşey bulamıyordum. Zil çalmıştı. Bulunduğum durumdan kurtulmak istercesine kapıya koştum. Gelen Chris'ti. Beni merak etmiş ve ziyaretime gelmişti. Onu içeri davet ettim. Jessica'yı gördüğünde duraksadı. Evet durum pek hoş degildi. Salonumda bi kadın perişan hâlde ağlıyordu. Chris'e durumu anlatmak zorundaydım. Jessica' ya gelen mektubu anlattım. Ve sonuna ekledim;
+ Chris mektup bu şekilde ama böyle bi durum olamaz. Robin hayatı boyunca sadece Jessica'ya değer verdi. Sadece..
Sözümü kesti.
- biliyorum tabiki jeff. Jessica'yı da tanıyorum. İşteyken Robin sürekli ona ne kadar değer verdiğini, uzun süre birlikte olduklarını sonrasında ayrıldıkları anlatmıştı bana.
Diye ekledi. Jessica ağlamaya ara vermiyordu. Dünyası başına yıkılmış gibiydi haklıydı. Chris benden daha duygusal biriydi. Jessica'yı sabırla dinliyor ona tavsiyeler veriyordu. Bense sadece Robin' in bana veda etmeden gitmesini düşünüyordum. Yıllarımız beraber geçmişti. Beraber büyümüştük. Jessica'yı teselli etmeyi bırak, kendimi bile sakinleştiremiyordum. Gece uzun, geçecekti birer bira getirip Chris ve Jessica'ya uzattım. Crish büyük bi sabırla Jessica'yı dinliyor onu teselli ediyordu. Sessizce sıramı bekliyordum. Gerçekten teselli edilmeye ihtiyacım vardı. Robin bana tek kelime etmeden herşeyi geride bırakıp gitmişti. Anlatılamayacak kadar zor bi histi. Jessica daha hassas olduğu için ona belli etmemeye çalışıyordum. Eve gidemeyecek kadar kötüydü. Chris ve Jessica'ya bu gece bende kalmalarını söyledim. Jessica Robin'in odasında kalmak istiyordu. Daha kötü olacağını biliyordum. Ama o bunun ona iyi geleceğini söylüyor diretiyordu. Birşey diyemedim. Robin'in odasında ağlarken yanlız bıraktım onu. Ağır bi durumdu. Ama alışması gerekiyordu. Salona Chris'in yanına geçtim. Neler hissettiğimi, ne kadar acı çektiğimi anlattım. Yargılamıyor aksine sabırla dinliyordu beni. Bi süre sonra sakinleştim. Ona Lois'i sordum. Ondan hoşlandığımı anlamıştı ama sanki geriliyordu bu duruma. O da Robin gibi Lois'ten tedirgindi, açıkca belliydi. Sonra onunla konuştuklarını anlattı. Lois Robini merak ediyormuş. Benim dominant ama bir o kadarda duygusal kadınım. Belkide bu kadar güçlü durmasının arkasında, duygusal olduğunu fark edip kendini korumaya çalışan birisi vardır. Onunla bi şansım olabilir miydi? Robin döndükten sonra (Tabi eğer dönerse) ilk iş onu Lois'ten özür dilemeye zorlayacaktım. Bu düşüncelere dalmışken uyuyakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇATI KATI
Mystery / ThrillerBu jeff'in hikayesi. Jeff Amerika'nın Amala eyaletinde arkadaşıyla yaşayan hayatını roman yazarak devam ettiren sıradan bir şizofreni hastası. Onun bu kitaba konu olmasını sağlayan şey ise beraber yaşadığı arkadaşı Robin'in gizemli bi şekilde ortada...