08

569 55 31
                                    

🌷

"Komutanım?"

Yunus'un sesiyle hemen Alparslan'ın üzerinden kalktım. Az önce olanların şokundan çıkıp üzerine doğrulan Alparslan'a döndüm.

"Ne oldu da aniden kolunu çektin!?"

Alparslan'dan ses gelmeyince kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Boş boş bana bakıyordu. Duvarın üzerinden atlayan Rıfat hemen Alparslan'ın koluna yöneldi ve kazağın kollarını yukarıya doğru sıvadı. Sargı bezinden taşmış kanı görünce hemen bakışlarımı ondan çektim. Bayılmak istemiyordum.

"Kardeşim dikişlerin patlamış. Kalk hemen revire gidiyoruz."

"Olmaz bu saatte çok dikkat çeker. Hem o kadar ciddi değil. Sen de git artık. "

"Ne demek ciddi değil. Allah korusun koluna birşey olursa nasıl bir daha silah tutacaksın? Kalk!"

Sonunda yerde daha fazla oturmak yerine ayaklanmıştık. Binaya girdikten hemen sonra revire doğru yürüdük. Sessizce takip ediyordum. Kendimi suçlu hissedemeden duramıyordum. Kolu yaralı olmasına rağmen bana yardım etmişti. Ve ben ona bağırmıştım! Of madem kolu yaralıydı neden beni indirmek için uğraşıyordu? Boş olan revirin ışıklarını yaktım. Rıfat Alparslan'ın sedyeye oturduğundan emin olunca bana döndü.

"Nefha burada bekleyin hemşireyi alıp geliyorum."

"Tamam."

Rıfat'ın odadan çıkmasıyla artık yalnız kalmıştık. Derin bir nefes aldım.

"Özür dilerim."

Alparslan dalgın dalgın yerdeki fayanslara bakarak o her zamanki sert sesinin aksine yumuşak ve kısık çıkan sesiyle sordu.

"Neden?"

"Kolun yaralı olmasına rağmen bana yardım ediyordum ama ben teşekkür etmek yerine bağırdım. Cidden özür dilerim."

"Özür dilenecek bir şey yok."

On beş dakika olmuş ortalıkta ne Rıfat ne de Yunus vardı. Gözlerim Alparslan'ın koluna değdi. Galiba kanaması çoktu.Bakışlarımı kollarından çekip Alparslan'ın yüzüne çevirdim. Hiçbir şey olmamış gibi rahat bir şekilde sırtını duvara yaslamış kaşları çatık bir şekilde yeri izliyordu. Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. İlk yardım dolabından gazlı bezleri çıkardım. Ona doğru ilerleyip hiçbir şey demeden kolundaki kandan mahvolmuş bandaji yavaş yavaş açmaya başladım. Kanın yoğun kokusunu alınca hafiften bir baş dönmesi yaşamaya başlamıştım. Gözlerimi sıkıca yumup tekrar açtım. Bandaji tek bir hamleyle çıkarıp kenara koydum. Bakışlarım yarayı bulunca istemsizce içimde garip bir his oluşmuştu. Bayılmadan önceki o ağır mide bulantısıydı.

Daha kendi yarana bakamıyorsun? Ne diye böyle bir işe kalkışıyorsun!?

Adam kan kaybından ölsün mü!? Sinirle gözlerimi kapattım. İç sesim haklıydı ama şuan olmazdı. Yeni sargı bezlerini yaranın üzerine doğru götüreceğim esnada Alparslan bileğimden tuttu.

"Belli ki kan tutuyor seni. Ne diye uğraşıyorsun kolumla? Git dışarıda bekle. Gelirler şimdi."

Eski sert sesini tekrar duyunca istemsizce yüzüne baktım. Deminki dağılmış halinin aksine şuan oldukça ciddi ve sert duruyordu.

"Geldik!"

İçeri aniden giren hemşirenin arkasından Rıfat da odaya girdi. Rıfat bir bana bir Alparslan'a birde tuttuğu bileğime bakıyordu. Rıfat'ın bakışlarına kadar Alparslan'ın bileğimi tuttuğunu unutmuştum. Hemen bileğimi ondan kurtarıp köşeye geçtim.

BARUT KOKAN PAPATYALAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin