Claire balkonda oturmuş yarın için resmen çaya davet edilmiş kaya adamı düşünüyordu. Adam fazlasıyla sinsi ve alaycıydı. Nasıl da bütün olayı lehine çekip kendini davet ettirmişti! Ama Claire de kolay lokma sayılmazdı, madem adam ciddiyetsizin tekiydi o da en az adam kadar laubali olup onun dilinden cevap verebilirdi.
Siniri hâlâ geçmemişti tam içindekileri dökerken Leydi Stumhall tarafından bozguna uğratıldığı için hâlâ intikam ateşiyle yanıyordu.
" Claire! Kurtar beni!" Çığlığı duyduğu anda korkuyla doğruldu ve koşarak içeri girdi. Ama karşısında gördükleri sonucunda her zamanki gibi göz devirmekten başka bir şey yapamadı.
Leydi Stumhall'ın çocukları küçük Mary Rose ve John bir top haline gelmiş yerde yuvarlanıyorlardı.
" John lütfen kardeşinin saçını bırak, Mary Rose lütfen sen de ellerini abinin kulağından çek."
" Benim suçum yok Clairee! John benim porselen bebeğimi aldı ve çamura soktu!" dedi minik kız kocaman açılmış ve üzüntüyle dolmuş gözlerle ona bakarak.
Hemen yanlarında biten John ise hiç istifini bozmadan son derece kızarmış kulağını ovaladı ve Claire'den gelecek azarları beklemeye başladı.
" John? Senin çamura atılabilecek kendi oyuncakların yok mu?"
" Benim oyuncaklarım Mary'nin aptal bebeğinden daha değerli hıh!"
"John! Hemen kardeşinden özür dile ve bir centilmen gibi konuşmaya dikkat et. Özür dinledikten sonra ders odasına gidip bir sayfa boyunca "Ben bir centilmenim." cümlesini yazmanı istiyorum. "
" Hayır! O aptal bebek yüzünden ceza almak istemiyorum. " dedi küçük çocuk sinirle sarı kaşlarını çatarak.
" Bir sayfa da Fransızca olarak yazacaksın. Başka bir şey var mı? "
" Yok. " dedi küskün bir şekilde ve kardeşine kin dolu bakışlar atarak odadan çıktı.
" Ah Claire! Ne kadar da güzel idare ediyorsun çocukları." Kapıya döndüğünde Milestone Dükü pervazdan ona bakıyordu. Hemen reverans yaptı.
" Çok ulaşılmaz bir meziyet değil ekselansları."
Dük her zaman Claire'i ürkütmüştü. Adamın tel tel ve tereyağı renginde saçları vardı. Yüzü hiçbir ayırt edici özellik bulundurmuyordu. Gözlerindeki insanları küçümseyen bakış olmasaydı çok kolay bir şekilde kalabalığa karışır ve son derece silik bir profil olurdu. Ama Claire'i ürküten şey adamın gözlerinin derinlerindeki zalim pırıltılardı.
Adam insanlara onlar küçük böceklermiş gibi bakıp önemsizce lafları geliştirirdi. Hatta hizmetçilerde bu tavrının çok daha kötü olduğuna dair birçok dedikodu dönüyordu. Almack'stan bir kız bizzat dükün ufak bir seyis yardımcısı çocuğu kırbaçladığını gördüğü üzerine yemin ediyordu.
Claire de yıllardır bu dedikoduları duyardı. Sonunda dükün gerçek yüzünü görmek için kendini gizlice buraya sokmuştu. Ailesi onu Kuzey İskoçya'daki kuzeninde biliyordu ve sezon başında oraya gittiği için kafayı yediğini düşünüyorlardı. Belki de haklılardı kim bilir. Son zamanlarda Claire de bundan şüpheleniyordu.
Zaten ailesi her zaman onun tuhaflıklarından şikayet ederdi. Kız kardeşi Elizabeth'in tersine aşırı sakar ve onlara göre zarafetten uzaktı.
Claire ise kısıtlanmaktan nefret ederdi. Bu yüzden de hâlâ küçük bir çocuk gibi ağaca çıkıp elma yer, mutfaktan turta aşırır, canı sıkıldığı için kapıları sonuna kadar açıp babasının av köpeklerini içeri salardı. En büyük eğlencesi de mülklerinden geçen küçük nehirde yüzmekti. Annesi iki sene önce Claire'i iç etekliğiyle sırılsıklam nehirde görünce olduğu yere yığılmış, ancak afyon ruhuyla ayıltabilmişlerdi. Zavallı kadın Claire'i erkek olarak doğurması gerektiğiyle ilgili dövünüp dururdu.
Ama bir yerde Claire de haklıydı iki abiyle büyümüştü ve bunun etkisi oldukça belli oluyordu. Ailesinin onu çok sevdiğini bilse de farklılığını kabul etmişti artık. Leydi Stumhall'ın gelişiyle düşünceleri bölündü.
" Nasılsın Claire?" diyen kadın bir yandan da karşısına yerleşiyordu.
"Teşekkürler leydim. Çocuklar öğle dinlenmesine gittiği için ben de oturuyordum."
"Ah ne güzel. Claire dün hakkında konuşmak istiyorum."
" Leydim olanlar için-..."
" Özür dileme, sadece o delikanlıya neden o kadar tepki verdiğini merak ediyorum. " dedi tilki gibi sırıtarak. Claire de kızararak ne diyeceğini bilemedi. Kadının yüzünde son derece işgüzar bir ifade vardı.
" Leydim... Şey öyle davrandım çünkü derece kabaydı. "
" Hımm aynı zamanda çok da yakışıklıydı. O derin bal rengi yeşil kahve gözleri, aralarına altın tozu karıştırılmış gibi duran saçları, köşeli ve erkeksi hatları, hele dolgun duda-... "
" Leydim! Lütfen, bu çok utanç verici! " diye kadının lafını kesti yüzü cayır cayır yanarken.
" Ah tatlım, bana bunlar fark etmediğini söyleme!" Fark etmiş miydi? Tabii ki fark ettin aptal! Ama o an sinirini kendine siper etmiş ve gördüğü en yakışıklı adamı bir güzel ayarlamıştı. Zaten üzerinde adamı bir gece önce ezmenin verdiği utanç da vardı.
" Tabii ki fark etmişsin! Akıllı kız."
" Leydim lütfen! " Utançtan kafasını sokacak yer arıyordu. Şimdi de ahlaksız bir kadın gibi bir erkeği incelediği ortaya dökülmüştü.
" Utanmana gerek yok canım. İnsan bu yaşa gelince biraz patavatsız oluyor üzgünüm. Ama o genç adamın da seni fazlasıyla incelediğini söylemekten kendimi alamayacağım." dedi henüz genç bir kız gibi kıkırdayarak.
"Ah hiç sanmıyorum leydim o barbar eminim ki açığımı bulmak için incelemiştir beni."
" Ah gençler, aşk yapmaktan hiç anlamıyorlar. Ama ben gayet iyi anlardım zamanında." dedi sırıtarak.
" Akşam çayına senin de katılmanı istiyorum." dedi aniden işveren sesine bürünerek.
" Ama leydim benim-..."
" Hayır, akşamüstü bana aitsin. Kim itiraz ederse bana gelmek zorunda." dedi en inatçı ses tonuyla. Claire'in itaat etmekten başka çaresi kalmamıştı.
Mark Milestone malikanesine varınca bir kez daha hayretler içinde kaldı.
"Ne müsriflik ama!" Gerçi aristokrat kesim için bu harcama bir hiçti. Kapıyı açan uşak bilgilendirilmiş olacak ki hemen içeri alındı.
Evin içi de dışı kadar görkemliydi. Devasa giriş salonu büyük siyah-beyaz karo taşlarla kaplanmıştı. Kimi yerde bu karoları değerli Türk ve İran halıları örtüyordu.Tavanlar Michelangelo fresklerinin kaliteli kopyalarıyla doluydu. Ortama altın sarısı hakimdi, Eh altın da zenginliğin en büyük temsilcisi değil mi? diye geçirdi içinden alayla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Asaleti *Askıya Alındı*
Historical FictionMark her zamanki gibi oturmuş kumar oynuyordu. Etrafı birden üniformalı adamlar tarafından sarıldı. Yine ne yapmıştı acaba? Bu seferki kıskanç bir kocanın mı yoksa şanssız bir kumarbazın adamları mıydı? " Sekizinci Milestone Dükü sizi makamınıza g...