Prens olmanın elbette avantajları vardı. Ancak Camelot'ra sihir kullanma yeteneğine sahip bir prens olmak korkunç bir deneyimdi. Özellikle de büyüyü yasaklayan kişi öz babanızsa. Arthur sihirden doğmuştu, annesini öldüren de aynı sihirdi. Ancak babası oğlunun büyü yapmasını beklemiyordu. Altı yaşındaki Arthur'un oyuncaklarını sadece gözlerini kullanarak uçurabildiğini gören kralın ne kadar şaşırdığını hayal edebilirsiniz.
Gaius, Arthur'un büyüye sahip olmasının doğal olduğunu iddia ediyordu. Büyüsünü kontrol edebilmesi için Arthur'u eğitmek istiyordu. Ama Uther, babası, bunu kabul etmemişti. Bu kararın prensi de etkileyeceğini bilmiyormuş gibi büyüyü yasaklamıştı. Bu yüzden Arthur da sihrini saklamak zorunda kalmıştı. Eğer halkı, prenslerinin büyüye sahip olduğunu anlarsa neler olacağını hayal dahi edemiyordu. Arthur onları suçlayacak değildi. Babası yüzünden pek çok büyücünün hayatını mahvetmek zorunda kalmıştı. Bu çok acı vericiydi. Ama sadece zihinsel olarak değildi.
Bunu Gaius dışındaki kimse bilmiyordu ama ne zaman bir büyücünün kendisi ya da babası tarafından zarar gördüğünü görse, Arthur'da acı çekiyordu. Kemiklerinin kırıldığını hissediyordu. Arthur, babasının sihir sahibi bir kişiyi idam ettiğini ilk gördüğünde bayılmıştı. Uther, bunun Arthur'un zayıf olmasından kaynaklandığını iddia etmişti ancak bu birden fazla kere gerçekleştiğinde Gaius, Arthur'un diğer büyülü insanlarla büyülü bir bağlantısı olduğundan emin olmuştu. Arthur büyüsü yüzünden onların acısını hissedebiliyordu.
Arthur'a göre bu bir lanetti. İronik bir lanet. Bir keresinde babası onu bir büyücüyü öldürmeye zorladığında günlerce yataktan çıkamamıştı. Sanki büyüsü ona acı veriyordu. Çok acı vericiydi ama tabii ki babası odasına gelmiş ona bağırmıştı. Uther'e göre Arthur acıyı sadece hayal ediyordu, o kadar zayıftı ki şövalyelerini eğitmeye devam etmesi gerekiyordu. Arthur kendini açıklama zahmetine bile girmemişti. Nasıl olsa babası bunu anlamayacaktı.
Sonuç olarak Arthur büyüsünü nasıl kontrol etmesi gerektiğini asla öğrenemedi. Eğer öyle olsaydı belki de büyüsü ona bu kadar acı çektirmezdi. Ama pişmanlık duymak için zaman yoktu. Bu yüzden Camelot'un en iyi şövalyesi olmak için çok çalışmıştı. Büyüsünü kontrol edemiyor olabilirdi ama en azından dövüşme konusunda iyiydi.
"Seni bulmak için her yere baktım, turp kafa! Ne tür bir prens mutfakta saklanır? Hizmetçiler yanıma gelip seni buradan çıkarmam için bana yalvardılar.
Elbette uşağı onu bulmuştu. Arthur içini çekti ve somurttu. Mutfakta saklanmayı severdi. Merlin dışında hiç kimsenin Arthur'un orada olduğundan haberi yoktu. Aşçılarla sohbet etmeyi ve gizlice meyve yemeyi severdi. Ne zaman kendini yalnız hissetse veya babasından kaçmak istese mutfağa gelirdi. Bu onun çocukluğundan kalmış alışkanlıklardan biriydi.
"Yalan söyleme, hizmetçiler beni seviyorlar. Aslına bakılırsa beni çok fazla seviyorlar." Kızların kendisi hakkındaki sapkın bir şekilde konuştuklarını duyduğu zamanı hatırlayarak kaşlarını çattığında Merlin onun yüzüne bakarak güldü. Aptal uşağı Arthur'la dalga geçmek için onları taklit etmeyi seviyordu.
"Senin güzel yüzüne karşı koyamıyorlar, onları suçlayamam."
İşte oradaydı. Merlin birkaç yıldır onunla birlikteydi ama bu günlerde Arthur'la flört etmek gibi kötü bir alışkanlık geliştirmişti. Arthur onun şaka yaptığını biliyordu ama Merlin ne zaman cilveli şakalar yapsa kızarmadan edemiyordu. Prens, Merlin'e aşık olan kalbini suçluyordu.
Tanrım, o gerçekten Merlin'e aşıktı.
Nasıl aşık olmazdı ki? Merlin, Arthur'un şimdiye kadar tanıştığı en güzel insandı. Tamam belki objektif değildi ama kimin umurundaydı ki? Arthur'a göre Merlin dünyadaki en özel kişiydi. Şövalyeleri gibi hantal değildi, gülümsemesi aptalcaydı, kesinlikle en zeki insan sayılmazdı ama yine, kimin umurundaydı ki? Arthur onun için ölürdü.
"Arthur yine daire çiziyorsun. Kendini yorgun mu hissediyorsun? Ateşin mi var?" Merlin sağ elini Arthur'un alnına koydu. Arthur, Merlin'ine yaslanmamak için elinden geleni yaptı. Bu, gerçekten de kolay değildi. Arthur dokunulmaktan hoşlanıyordu ama Merlin dışındaki kimse bunu yapmıyordu. Bu yüzden Merlin ona ne zaman dokunsa Arthur, rahatlayarak ağlamak istiyordu.
"İyiyim, Merlin. Bana programımı söyler misin?"
Merlin mırıldandı, "Ateşin yok, bu iyi."
Merlin'in eli alnından ayrıldığında Arthur neredeyse sızlanacaktı. Ama neyse ki bunu yapmadı. Artık aşçıları ve hizmetlileri daha fazla rahatsız etmemek için mutfaktan çıktılar.
Arthur, Merlin'in Arthur'un neden sürekli orada saklandığı sormamasına sevinmişti. Çocukken Uther'in dayaklarından kaçtığını ve artık bunun bir alışkanlığa dönüştüğünü anlatmaya pek de hevesli olduğu söylenemezdi.
Elbette Merlin, Uther'in zalim olduğunu biliyordu ama Arthur ona babasının kendi oğluna karşı da ne kadar zalim olduğunu asla söylememişti. Vücudundaki yara izlerini Merlin'e asla açıklamamıştı. Muhtemelen yara izlerinin eğitimlerden kaynaklandığını varsayıyordu. Bilseydi muhtemelen nefretini kraldan gizleyemezdi ve bu korkunç bir felaket olurdu.
Arthur ve Merlin'i düşündüğümde aklıma Leyla şarkısı geliyor. Düşünsenize Arthur'un Merlin'i düşünürken bu şarkıyı dinlediğini
"Muhtelif derdimlen
Tasamla meşgulken
Kalburaltı ve de namağlup durumdayken
Kırk yıldır bu mahallede kendi halimde yaşarken
Bu kadar adam dururken yani şimdi niye ben_
Gözlerinde tuhaf bir şey var
Ha bire gülüp duruyor
Hasarlar bırakıyor"
Bu kısmı ama şahsen ben dinlerken son iki satırında aklıma sadece Merlin'in gülümsemesi geliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted To Meet You /Merthur
Fanfiction*Çeviridir *Tamamlandıd *** Peki ya Arthur da sihir yapabilme yeteneğine sahip olsaydı? Ya bunu saklaması gerekiyorsa ve sanki bu da yetmezmiş gibi diğer bütün sihir kullanabilme yeteneği olan insanlarla arasında tuhaf bir büyü bağına sahip olsaydı...