Sene 2000...
Geç yatmış olmasına rağmen sabahın ilk ışıklarının odaya dolması ile birlikte gözlerini araladı Huzur. Yatağında doğruldu, şöyle bir gerindikten sonra komidinin üstünde duran tokasını alıp gelişi güzel bir topuz yaptı.
Aynadaki kendisine gözleri çarptı. Oldukça yorgun gözüküyordu ama kendini yorgun hissetmiyordu. Aslında dün öğrenmiş olduklarından sonra oldukça kendini kötü hissetmeliydi. Sonuç olarak hayatına dair bildiği doğrular yanlışa çevrilmişti.
Odanın diğer ucundaki sandık ve mektuplar geldi aklına. Kalp atışları birden hızlanmaya başladı. Kulaklarında yankılanan tonla soruyla birlikte.
Yatağından kalkarak sandıktan rastgele bir fotoğraf çekti çıkardı. Fotoğrafın ön yüzünü çevirmeden arkasındaki yazıyı okudu.
"Sonbahar 2000,
daima sevgi ile."Penceresini açıp derin bir nefes aldı ardından fotoğrafın ön yüzünü çevirdi içindeki büyük bir heyecan ile. Yüzüne vuran sabah rüzgarı ile gözleri fal taşı gibi açıldı.
Fotoğrafta babasının gençlik hali ve yanında bir kadın vardı.
Bu kadın oydu. O annesiydi.
Gözlerinden ardı ardına bir kaç damla yaş süzüldü. Bu kadın ne kadarda çok kendisini anımsatıyordu. İçini aniden bir sıcaklık kapladı. Kalp atışları dışarıdan duyulacak gibi heyecanla atıyordu.
Annesinin kocaman yeşil gözleri sanki karşısında durmuş ona bakıyordu. Hızlı bir hareket ile fotoğrafı göğsüne bastırdı. Gözlerini kapatıp uzun bir nefes çekti. Sanki tanıyor gibi hissediyordu kendini.
Kapısının çalınma sesi ile bu düşünceleri dağıldı. Huzur titreyen ses tonu ile "Buyrun" diyebildi. Kapısı açıldı.
Gelen halasıydı. "Günaydın canım uyandırmak istemezdim ama bütün gece seni düşündüm, nasılsın?" diyerek yanına yaklaşıp sarıldı Huzur'a. Huzur bir şey demeden sadece sarılmakla yetindi. Uzun zamandan sonra içten sarılma çok iyi geliyordu ona.
Halası ilk sarıldığındada böyle hissetmişti. Kalbi sanki onu yeni görmüş değil küçüklüğünden beri tanıyormuş gibi hissediyordu.
Elinde tuttuğu fotoğrafı gösterdi. Halası heyecan ile yüzünü fotoğrafa döndü. Gözleri doldu. Dolan gözlerini saklamak için ani hareketler yaptı ama gözleri Huzur'un dikkatinden kaçmadı. "O, ... o çok şey ben onu çok severdim." diyerek gözlerinden akmaya başlayan yaşlarını sildi.
"Yıllar sonra görmek beni çok hüzünlendirdi. Onu çok özlüyorum. Bahsettiğim kişi baban değil, annen. Tabi babanı da çok özlüyorum ama annen. Annen bu hayattaki en iyi arkadaşımdı. Sırdaşımdı." Fotoğrafa bakarken gözleri eski günlere gitmiş gibi duruyordu.
Bir süre gözleri takılı kaldı fotoğrafta Beliz'in. Aklına kalbinin derinliklerine gömdüğü hatıralar birer birer gelmeye başladı. Yüzüne tebessüm yerleşti kendiliğinden.
Ardından acı bir gülümseme. Canı yanıyordu. Belliydi.
Kapının tıklatma sesi ile Beliz ve Huzur yüzünü kapıya döndü. Gelen Fidan hanımdı. Fidan hanım ikisini yatağın ucunda sarılırken görmüştü. İster istemez buruk bir mutluluk kapladı içini.
Aklından Huzur'un babası Bora gelmişti aklına. Keşke Bora'da burada olsaydı diye düşündüğü belliydi. İnce ve titreyen ses tonu ile "Günaydın kızlar, kahvaltı hazır. Haber vermek için gelmiştim ama böldüm sanırım." dedi.
Kafasını sallamakla yetindi Beliz. Ardından huzura destek verecek şekilde elini uzattı. Huzur halasının elini tutarak ayağa kalktı, yüzündeki yaşları sildi.
Hepsi beraber salonun yolunu tuttular. Ev ahalisi uyanmış, masada yerini almıştı. Kahvaltı için Beliz ve Huzur'u bekliyordular.
Babaannesi gülümseyerek lafa girecek iken salon birden ayak sesleri ile inledi. Herkesin dikkati dağılmış gibi duruyordu. Gelen kişi babaannesinin şoförüydü. Hızlı adımlarla babaannesinin yanına yaklaşarak sessiz bir tınıyla kulağına yanaştı "Efendim, bir hareketlilik mevcut. Doktor Macit beyi evinden aldılar. Tekne ile yola koyuldular. Teknenin nereye gittiğini araştırıyoruz."
Adam lafını bitirir bitirmez babaannesinin gözleri büyüdü. Suratındaki şaşkın ifadesi ile adama dönerek " Gidelim." Diyebildi. Ardından masaya dönerek "İş ile alakalı önemli bir haber geldi, gitmem gerekiyor. Size afiyet olsun."
Kimseden cevap beklemeden hızlıca masayı terk etti.
Beliz ağzına bir lokma atarak abisi Ali'ye döndü. "Sence Macit bey ile alakalı olan konu ne?" Ali duyduğunu tartarak garip bir sesle "Bilmiyorum Beliz, dinlemedim." Diyerek yemeğine devam etti.
Beliz bu söylediklerinden tatmin olmamışa benziyordu. Kafasını evet anlamında sallayıp "Hm kesin öyledir, dinlememişsindir." Diyerek kahvaltısına devam etti.
Dönen bu muhabbet diğerlerinin pek umurunda gibi durmasa da Huzur'un kafasını oldukça karıştırmış gibi gözüküyordu. Huzur istemsizce yeniden düşüncelere daldı.
Küçük hayatından bir anda bu denli büyük ve tanımadığı insanların olay örgüsüne katılmak ona ağır gelmişti. Bahçeye çıkıp yürüyüp kafa dağıtmak geldi aklına.
Yoksa aklına gelen Çınar mıydı?
"Afiyet olsun, biraz hava alacağım." Diyip koşar adımlarla dışarı çıktı. Bahçede ilerlerken gözleri Çınar'ı arıyordu. Ama yanlışlıkla başka bir sahneye tanık olmuştu.
Siyah büyük demir kapının önünde arabasına binmek üzere bekleyen babaannesini şoförü ve diğer adamlara bağırırken gördü. Babaannesi oldukça kızgın duruyordu. Huzur babaannesinin neden kızdığını anlamak için biraz daha yaklaşmaya karar verdi.
Ta ki omuzunda hissettiği el ile duraksayıncaya kadar.
Bu elin sahibi Hakan beydi. "Merhaba küçük hanım, yolunuz kaybetmişe benziyorsun." Dedi irdeleyici bir ses tonuyla. Huzur afallamıştı. İrkilerek arkasındaki sese döndü. "Şey, ben. Ben sadece merak etmiştim. Babaannemi bağırırken duyunca iyi olup olmadığını kontrol etmek istedim." Diyerek sıyrılmaya çalışmıştı.
Hakan bey tam söze girecekken lafını tanıdık olan başka bir ses kesti. Bu Çınar'ın sesiydi.
"Merhaba Huzur. İstersen bugün etrafı sana ben gezdirebilirim." Diyerek gülümsedi ardından yüzü babasına döndü. Babasının ses tonundaki imaya bir neden bulamamıştı. Huzur "Tabii çok güzel olur." Diyerek Çınar'ın yanına kaçtı.
Çınar elini Huzur'un beline doğru koyarak arabasının yanına yönlendirdi.
Bu sırada bu yaşananları yanlarına doğru ilerleyen Sultan hanım izliyordu. Sultan hanım eşinin yanına vardığında Çınar ve Huzur çoktan arabaya binmişlerdi.
Onu duyamayacaklarından emin olduğunda eşine dönerek "Bizi yıllar önce Güneş kurtarmıştı. Şimdi ise Güneş'in kızı Huzur sayesinde kurtulacağız gibi duruyor. Ne diyorsun?" Diyerek alaycı bir şekilde eşine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...