BİN DÜĞÜM

107 8 6
                                    

Gün, iki avuç kalbin yüküyle ağardı. Bu yükün kırıntıları, ışık huzmeleri halinde etrafımızı sardığında onun derinliğinde boğulmamak için gözlerimi parlak gökyüzüne çevirdim.

"Gitmeliyim." dedim çatallı sesimle.

Kara'nın genzinden yükselen bilmişlik dolu bir gülüş kulaklarıma ulaştı.

"Tabi ki gitmelisin."

Beklemediğim bu tepki çevremi soğuk bir rüzgarla sarmaladığında kaşlarım çatıldı.

"Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

Ateş karası gözlerini gözlerime kitlediğinde kalbimi tahmin edemediğim bir sızı ele geçirdi. "Kaçıyorsun, Ayza." dedi soluksuz bir şekilde. Sesinde taşıdığı asabiyet, bana sıçradığında dudaklarım itiraz etmek için aralandı.

"Kaçmıyorum!"

Bir an...sadece bir an kendimden eminliğimi gördüğünde geri adım atacak sandım. Fakat beni yanıltarak konuşmaya devam etti.

"Sırf sonunu göremiyorsun diye önünde uzanan yola adımını bile atmaktan çekiniyorsun. Buna kaçmak denir."

Gitmek için tetikte olan bedenim, duyduğum kelimeler karşısında gerilim hattına döndüğünde benden beklenmeyecek kadar saydam baktım gözlerine.

"Sen beni hiç anlamamışsın." dedim fırtına öncesi gibi bir sakinlikle. Karalarında bir merak belirdi. Elimi iskeleye yasladım ve diyeceklerimin ciddiliğini daha iyi anlamasını umarak yüzümü yüzüne daha da yaklaştırdım.

"Ben o yolun sonunu da üzerindeki her taşını da görüyorum Kara. Bir adım atmıyorsam bilmediğimden değil, çok iyi bildiğimden."

Dudaklarının arasından kesik bir nefes firar edip tenimi sıyırdığında tüylerimin diken diken olduğunu her zerremde hissettim. Ciddiyetimi bozmamaya dikkat ederek gözlerine baktığımda derin kuyuları daha da derinleşti.

"Ben bu mühürden vazgeçmeyeceğim." diye fısıldadı. Benim yaptığım gibi bedenlerimiz arasındaki mesafeyi azalttı. Bir akımın etrafımızda dolaştığını ve bizi sonu belirsiz bir çukurun içine çekmeye çalıştığını hissediyordum. Bir süre sonra bu tehlikeli bir hâl almaya başladı. Bakışları yüzümde gezinirken gözlerinde haylaz bir kıvılcıma şahit oldum.

"Sen, o adımı atmıyorsan ben senin yerine atmasını bilirim."

Kalbim, bedenime ağır gelmeye başladığında nefeslerim benim kontrolümden habersiz hızlanmaya başladı. Direncimi zorlayan bakışlarının altından sapasağlam çıkmaya çalışırken dudaklarım yeniden aralandı.

"Sen sırf bu mührü kaybetmek istemiyorsun diye ben sana istediğini verecek değilim!"

Bu sefer onun kaşları çatılırken vücudunun gerildiğini hissettim. Daha önce hiç şahit olmadığım bir ciddiyete büründüğünde "Anlamadım?" diyerek açıklamamı istedi. Belki de biraz sonra söyleyeceklerim onun düşüncelerinde bir çok şeyi değiştirecekti ama geri adım atamazdım.

"Sen beni değil, sadece sahip olduğun bu mührü istiyorsun. Kiminle mühürlenirsen mühürlen zaten onu isteyecektin. Bu düşüncelerinin, bu isteklerinin ya da bu direnişinin kaynağı ben değilim. Onların sebebi sadece omzunda taşıdığın mühür ve ben buna boyun eğmeyeceğim."

Beni küle çevirebilecek kadar yoğun olan bakışlarında bir hissizlik var olurken ondan uzaklaştım. Ayağa kalkmak için hareketlendiğimde kolumu tutup beni kendine doğru çekmesi beklediğim şeyler arasında değildi. Bu ani hareketi beni sersemlettiğinde yüzlerimiz çarpışmadan önce ancak dengemi sağlayabildim. Aramızdaki milimlik mesafeyi bu sefer daha güçlü bir nefesle doldurduğunda gözlerimi kapatmamak için ekstra bir çaba sarf etmem gerekti. Kolumu tutan eli ve yüzüme çarpan nefesleri bedenimin yavaş yavaş karıncalanmaya başlamasına sebep oldu. Yüzünde tehdit dolu bir gülümseme yer edindiğinde bu beni dumura uğrattı. Bu sefer benden bir nefes onun yüzüne çarptığında gözleri saniyelik bir zaman dilimi içerisinde dudaklarıma kaydı. Biraz orada oyalandıktan sonra şahit olduğum güçlü bir dirençle bakışlarını yeniden gri gözlerime çıkarttı ve gülümsemesi daha tehlikeli bir hâl aldı.

GÜMÜŞ KARA'SI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin