"Korkmuyor musun?" Arkadaşlarının gitmesini bekliyorlardı. Merlin, Arthur'u çocukluğunda en sevdiği yer olan göle sürüklemişti. Arthur çekiciliği görebiliyordu; sessiz ve güzeldi. Başı Merlin'in kucağındaydı, kuşlar cıvıldıyordu, hafif bir rüzgar saçlarını okşuyordu. Arthur sonsuza kadar burada kalmak istiyordu.
"Neden?" Merlin'in neyi ima ettiğini bilmiyormuş gibi mırıldandı.
"Babandan. Beni gördüğünde ne yapacağını bilmiyorum."
"Sen korkuyor musun?"
Merlin başını salladı. "Korksam bile, kendim için değil. Tekrar incinmeni istemiyorum." Arthur gözlerini devirdi.
"Duyguların her zaman başkası için, asla kendin için değil."
"Ama sen başkası değilsin."
Arthur aşkına sevgi dolu gözlerle baktı. Tanrım, o kadar güzeldi ki Arthur onu gerçekten de hak ediyor muydu? Büyücünün pembe dudaklarına dokunmak için elini kaldırdı.
"O halde ben kimim?"
Merlin, Arthur'un parmaklarını öptü.
"Sen benimsin."
Arthur bir kahkaha attı. "Fazla sahiplenicisin."
"Yanlış mıyım? Harlan senden sürekli tanrıymışsın gibi bahsediyor, yalan söylediğinden değil ama bu çok sinir bozucu!"
Arthur şefkatle gözlerini devirdi. Ayağa kalkmaya çalıştı ama Merlin ona izin vermedi, prensini kucağına çekip kollarını Arthur'un etrafına doladı.
"Merlin! Gitmeliyiz!"
"Sadece bir dakika daha, lütfen."
Arthur bunu kabul etti ve başını Merlin'in sıcak göğsüne yasladı.
"Artık hiçbir sihrin yok. Bu seni rahatsız ediyor mu?"
"Büyümün benim için pek de yararlı olduğu söylenemezdi. Ama senin sihrini damarlarımda hissetmeyi özledim."
Merlin bir anlığına gülümsedi ama o da ortadan kayboldu.
"Lanetinin de kalktığını mı düşünüyorsun?"
Arthur kaşlarını çattı.
"Emin değilim. Büyücüye bunu almasını söylemedim ama büyüm burada değilse hala etkili olup olmayacağını bilmiyorum"
"Aptalsın. Onların acılarının kimseye bir faydası olmadığını hissediyorsun, babanın yaptıklarından sen sorumlu değilsin."
Arthur omuz silkti. "Ben onun oğluyum Merlin. Onun kanını taşıyorum, her zaman bundan sorumlu olacağım."
"Sen tam bir soylu ahmaksın." Merlin homurdandı ve ayağa kalktı.
"Gwaine'i duyabiliyorum, hadi. Gitmemiz gerek."
Arthur, Merlin'in üzgün olduğunu hissedebiliyordu. Sevgilisinin eline dokundu.
"Seni kızdırdım mı?"
"Ben sadece- Acıyı hak ettiğini düşünmenden nefret ediyorum, Arthur. Çünkü hak etmiyorsun. İnsanlarını seviyorsun, onların incinmesinden nefret ediyorsun. Büyük bir kral olacaksın ama sorumlu olduğunu düşünmeyi bırakmalısın."
Arthur bunu biliyordu, elbette ki bunun farkındaydı. Ama bilmek ve kabullenmek birbirinden farklı şeylerdi. Babası yüzünden halkının zarar görmesi onun için çok fazlaydı.
"Umarım bir gün onları koruyabilirim."
Merlin, Arthur'a sevgiyle baktı.
"Koruyacaksın. Sen Camelot'un gördüğü en büyük kral olacaksın."
"İğrenç olmayı bırak, gitmemiz gerekiyor! Kayınpederin seni bekliyor, Merlin!"
Bu elbette Gwaine'di, onun kadar utanmaz başka kim olabilirdi ki?
Merlin kıkırdadı. "Tabii ki bekliyor. Muhtemelen bir kılıçla."
Arthur'un buna katılmaması mümkün değildi. Merlin'i gördüğünde babasının tepkisinin ne olacağını hayal bile edemiyordu. Ne kadar normal bir hayat yaşıyorlardı.
Hunith gitmeden önce onu kenara çekti. Arthur onun ne söyleyeceğini hissedebiliyordu ve ağzını açtı.
"Söz veriyorum Merlin'i koruya-" Hunith kıkırdayarak Arthur'un sözünü kesti.
"Bu senin için sorun olmayacak, bu konuda endişelenmiyorum."
Arthur'un kafası karışmıştı, o zaman ne diyecekti? Hunith gülümsedi ve elini tuttu.
"Annen gibi olamayacağımı biliyorum ve niyetim bu değil ama lütfen unutma, sen her zaman benim diğer oğlum olacaksın. Merlin sana sahip olduğu için çok şanslı."
Arthur'un gözleri yaşardı. Çılgınca başını salladı.
"Şanslı olan benim. Teşekkür ederim." Bizi kabul ettiğiniz için, beni kabul ettiğiniz için ve sevdiğin için teşekkür ederim, bunları söylemek istedi ama söylemedi. Hunith'in onu anladığını biliyordu.
"Siz birbirinizin kaderisiniz. Umarım birlikte mutlu olmak da sizin kaderiniz olur."
Ve ona sarıldı. Kollarını ona sıkıca doladı. Arthur normalde ondan çok daha uzun ve iriydi ama onun kollarında kendini küçük bir çocuk gibi hissediyordu. Güvende hissediyordu.
"Prenses, aşkın Harlan'ı öldürmeye çalışıyor!"
"Arthur'u benden almaya çalışıyor!"
"Sadece az önce saçının güzel göründüğünü söyledim, seni canavar, beni yakmaya çalışmaktan vazgeç!!"
Arthur gözlerini devirdi. "Fazla sahiplenici."
Hunith kıkırdadı. "Ama yine de onu seviyorsun."
Doğruydu. Ve ne pahasına olursa olsun onu korumaya kararlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enchanted To Meet You /Merthur
Fanfiction*Çeviridir *Tamamlandıd *** Peki ya Arthur da sihir yapabilme yeteneğine sahip olsaydı? Ya bunu saklaması gerekiyorsa ve sanki bu da yetmezmiş gibi diğer bütün sihir kullanabilme yeteneği olan insanlarla arasında tuhaf bir büyü bağına sahip olsaydı...