At arabası yol alırken genç leydi kendini olacaklara hazırlamaya çalışıyordu. Sadece birkaç bavul ile yola çıkmıştı. Yabancı bir yere, hiç tanımadığı insanların olduğu bir eve gidiyordu. Derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. Yüce tanrım ne yapacağım diye mırıldandı.
Normal şartlarda kendi küçük dünyasından pek çıkmadığı için yol boyunca gördüğü manzaralar, doğanın eşsiz güzelliği onu mest ederdi. Ancak stres içinde geçirdiği yolculuğun sonuna doğru geldiğini etrafındaki özel topraklara giriş yaptığında anlamıştı ve oldukça yorgun hissediyordu. Tüm yol boyunca durmadan zihninde dönen düşünceler gerçektende yorucu olmuştu. Kendini birazdan gerçekleşecek olan karşılaşmaya hazırlamaya başladı.
—-
O sırada Düklükte heyecan hakimdi. Yaşlı düşes gelininin güzel ve saygıdeğer bir şekilde karşılanmasını sağlamak için herkesi seferber etmiş, hatta tüm itirazlarına rağmen genç Dük Alexander'ı bile kapıya dikmişti. Evin uşağı ve bavullar için iki yardımcı kapının önünden beş metre ileride başlayan yolda hazır bir şekilde müstakbel düşesi bekliyordu. Basamakların bitip bahçeye adım atıldığı noktada yaşlı düşes ve yanında emirlerine amade hizmetçiler vardı. Dük ise basamakların başında kapının kenarına omzunu dayamış elleri cebinde sıkılgan bir şekilde arabanın gelişini izliyordu.
Alexander, aslında Kont ile görüşmesinden sonraki içine düştüğü durumdan kaynaklı yaşadığı öfkeyi üzerinden atmıştı. Bu konuyu iyice düşünmüş ve bir sonuca varmıştı. Evet evlenmek istemiyordu fakat ailenin devamlılığı ve sorumlulukları için olması gerekiyordu. Oluş şekli hoş olmasa da kabullenmişti. Ha şimdi ha iki sene sonra ne farkı vardı ki? Ayrıca burjuvadaki bir çok çift birbirlerinden ayrı bir hayat yaşıyor ve çoğu çiftler önemli toplantı ve davetlerin dışında birlikte zaman bile geçirmiyorlardı. O da işine gücüne bakar, ticaret işleri ile ilgilenirdi. Karısı 'Düşes Emma' da ev işlerini çekip çevirir, onun gitmek istemediği davetlerde Dük'lüğü temsil ederdi. Kafasında bu fikirler dönerken arabacı da atları yavaşlatarak durmaya çalışıyordu.
Araba durduğunda uşak kapısını açarak saygıyla eğildi ve leydinin inmesi için bekledi.
Emma, derin bir nefes aldı ve cesaretini topladı ve eteklerini tutarak arabanın dışına ilk adımını attığında kafasını kaldıramadı. Arabadan tamamen indiğinde uşak yakın zamanda olacak olan yeni hanımına saygıyla "Hoşgeldiniz Leydim" dedi.
Genç kız, "Teşekkür ederim" diyerek eteklerini düzeltti ve kafasını kaldırarak evin girişine baktı.Alex ve Emma, yıllar sonra ilk defa o an göz göze geldiler. Garip hissetti. Emma'nın ilk gördüğü şey adamın koyu ve onu ilgiyle izleyen o gözleriydi. 'Hiç değişmemiş' diye düşündü. Fakat koyu gözlerin ilk olarak hayretle açılıp sonrada kaşlarını çatarak bakmasından genç kızın içi titredi. Korku mu heyecan mı içini kaplayan şey anlamadı.
Uşağın ona eşlik etmek için buyur etmesiyle genç kız put gibi donup kaldığını fark etti ve telaşla gözlerini genç adamdan ayırarak evin önünde diğer bekleyenlere çevirdi. Yaşlı düşesin ona gülümseyerek sıcacık bakışıyla kendini iyi hissetti ve toparlanarak onlara doğru adım atmaya başladı. Bacakları mı titriyordu yoksa ayaklarının altındaki toprak mı oynuyordu. Saçmalama diye kendine kızdı. Yaşlı düşese gülümseyerek yaklaştı reveransını yaptı.
"Hoşgeldin Leydi Emma. Seni görmek ve tanışmak için sabırsızlanıyordum. Yeni evine hoşgeldin kızım." diyerek arkasına dönüp oğluna baktı ve "Seni oğlum Alex ile tanıştırayım."
Emma, kafasını kaldırıp Alexander'a hızlı bir bakış attı. Hiçbir şey demeden ona bakıyordu. Neden böyle sessizdi ki, niye bir şey demiyor? Genç kızın içini panik duygusu kapladı. O sırada yaşlı kadının boğazını temizleme sesiyle oğlunu uyardığı çok belliydi. Alex anlamış ve hızlı bir şekilde "Hoşgeldiniz, Leydi Emma" dedi. O da sessizce aynı şekilde genç Dük'e eğilerek selamını verdi.
Yaşlı kadın, "Kapıda kalmayalım lütfen, yoldan geldin eminim çok yorgunsundur. Bize çay hazırlanmasını istemiştim. Çaylarımızı içerken biraz dinlenmiş olursun o sırada eşyaların odana çıkartılıp yerleştirilmiş olur. Hem biraz tanışmış olur sohbet ederiz."
Kadının samimi ses tonu, onunla konuşurken genç kızın içini ısıtmış ve şimdiden onu seveceğini hissetmişti. O da gülümseyerek "Elbette efendim, çok iyi düşünmüşsünüz, teşekkür ederim." dedi ve hep beraber eve girdiler.
Geçtikleri holün duvarlarında ünlü ressamlara ait çok güzel tablolar vardı. Ardından oturma odasına girdiklerinde genç kız etrafa baktı. Odanın bir köşesinde şömine, etrafına yerleştirilmiş çok güzel ve pahalı oldukları belli oymalı koltuk takımı vardı. Ahşap işçiliğinin kalitesini gösteren çay sehpaları yerleştirilmiş ve hizmetçiler servise hazırlanıyordu. Yaşlı kadın ve genç kız koltuklara oturdular, Alex ise kapıda durdu ve onları izliyordu.
"Alex, neden öyle bekliyorsun? Gel sen de eşlik et bize, Dük hazretlerine de çay servisi yapılsın lütfen."
"Benim acil birkaç işim var, şimdilik size eşlik edemeyeceğim. Akşam yemeğinde görüşürüz" dedi ve "Düşes", "Leydim" diyerek başıyla selamını vererek odadan çıkıp hızlı adımlarla çalışma odasına girdi. Kapıyı hızlıca kapatıp yalnız kaldığında odanın ortasında durdu ve az önceki karşılaşmayı düşünüyordu.
—-
Alex, kapıda genç kızın arabadan inmesini beklerken annesinin özel ricasıyla duruyordu. Zaten bu evliliği kabullendiği için formaliteden ayak uyduracağını düşünüp müstakbel karısını bekliyordu. Tanışma sonrasında 10-15 dakika kadar yanlarında durup gitmeyi planlıyordu.Genç kız arabadan indiğinde ise Alex, şaşkınlık içerisindeydi. Bu kız gerçek olamayacak kadar güzeldi. Hayatında bu kızdan daha güzel bir canlı görmemişti. Üzerindeki o elbiseyle bir peri kızı gibi görünüyordu. Eteklerini düzeltmek için eğildiğinde ipi gevşeyerek açılmış pelerinin yaka kısmından genç kızın bembeyaz tenini görmüştü. Kız doğrulup direkt olarak ona bakıp gözleri kenetlendiğinde yeşil gözlerinin güzelliği içinde kaybolmuştu.
O sırada girişte bekleyen çalışanlardan beğeni mırıldanmaları duydu. 'çok güzel' , 'yeşil gözleri ormanı andırıyor' , 'saçları ipek gibi sanki' , 'peri kızına benziyor' , 'dük çok şanslı' ...
Alex, duydukları ile kaşlarını çattı. Söylenenlere sinirlendi. Bu peri kızı hakkında kimse konuşamazdı. Neden konuşmasınlar? O bu evin yeni hanımı olacaktı. Aman tanrım, hem de çok güzeldi. Hayır kimse yorum yapamazdı. İçinde birden aşırı bir korumacılık hissi yükseldi. Elinde olsa o an genç kızı kolundan tutup evin içine sokacaktı. Bu sahiplenici isteğine kendi de şaşırdı ve onu sinirlendirdi.Genç kız onlara doğru yürüyüp basamakların başına geldiğinde burnuna çok güzel lavanta kokusu gelmişti. Nereden geliyordu ki, bahçede lavanta yoktu. Annesi ile selamlaşmasını izlerken kızın ona baktığını ve selam vermesi gerektiğini birden hatırladı ve hızlıca karşıladı. İçeri doğru geçmek için yanından geçtiğinde anladı, bu koku onun peri kızından geliyordu. Onun mu?
Oturma odasına geldiğinde içeri girmedi. Kızla aynı odada olmak istememişti. Hayır, bu kızdan etkilenmeyecekti. O sadece formalite icabı ve dedikoduların çıkmasını engellemek için evlendiği biriydi. Hem de o şerefsiz Kont'un kızıydı. Annesini reddederek iş bahanesiyle çalışma odasına kaçmış ve odanın ortasında elleri ceplerinde kızı düşünüyordu.
Yaşlı kadın ve Emma, çaylarını içerken birbirlerini tanımaya çalışıyordu. Emma gelen sorulara kısa bir şekilde cevap vermeye çalışıyor, düşesi kırmak istemiyordu. Emma, Dük'ün gitmesiyle kendini biraz daha rahatlamış hissetti ve yaşlı kadını gerçekten sevmişti. Anne eksikliğinden kaynaklı yaşlı kadının sevecenliği kızın çok hoşuna gitti. Hemen o an daha bu kadını seveceğini ve iyi anlaşacağını anladı.