bölüm 2; Uyanış

113 14 5
                                    

Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey örümcek ağlarıyla sarılmış, eski, küflü bir tavandı. Aklım başımda değildi, en az 10-15 dakika sonra bulunduğum yerin evim olmadığını anlamıştım. Yavaşça uzandığım yerden kalktım, elimden geldiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Korkuyordum, ait olmadığım bir yerdeydim ve ses yaparsam uyandığımı anlayacaklardı, anlarlarsa ne olacak? Şuan neredeyim? Hangi tarihteyiz? Saat kaç? Kafamda onlarca soru vardı. En sonunda hepsini boşverip bulunduğum odaya göz attım. Oda bile denmezdi buraya, kiler gibi bir yerdi. Oldukça küçük eski ve çirkindi. Odayı ne kadar inceledim bilmiyorum ama beni düşüncelerimden ayıran odaya yaklaşmakta olan adım sesleriydi.
Utanmasam korkudan ağlayacaktım NEREDEYIM AMK BEN?!
Adım sesleri yaklaştıkça hatim indiriyordum. Korkudan Sübhaneke'den girip Ayet- el Kürsî'den çıkmıştım. Sakin olmaya çalıştım, hatırladığım tek şey yolun ortasında bilincimi kaybettiğimdi. Belki bir adam ya da kadın beni bulup evine getirmişti olamaz mıydı? Yoksa ben mi fazla mı iyimser düşünüyordum? Birinci seçeneğe inanmayı seçtim, başka çarem de yoktu zaten, ikinci seçenek bana anca korku ve zarar verirdi başka birşey değil. Kendimi sakinleştirdikten sonra kapı sonunda açıldı.
İçses; İnsan bir kapıyı çalar amk görgüsüzü.
Gördüğüm bir kadındı. Uzun boylu, orta kilolu, sarışın bir kadındı. Yüz hatları sertti. Sert, acımasız bir kadına benziyordu. Tabii bunu zaman gösterecekti. Daldığım düşüncelerden tiz bir bağırma sesiyle ayrıldım. Karşımda duran adını bilmediğim bu garip kadın bana bağırmaya başlamıştı. " Adelé " diyordu. Adelé kim amk? Ben ona boş, ifadesiz bir şekilde bakarken o bu duruma sinirlenmiş olmalı ki üstüme doğru yürüdü, kolumdan tuttuğu gibi yere fırlattı beni. Şok içindeydim." LAN DAHA SABAH İŞ YERİNE AVUKAT OLARAK GİDİYORDUM NE OLUYOR" diye bağırmayı o kadar çok isterdim ki... Çevik bir şekilde ayağa kalktım. İşte şimdi naneyi yemişti. Sen kimsin varoş?
" Ne yaptığını sanıyorsun?! "
Tam cevap vermek için dudaklarını araladığı anda konuşmasına izin vermedim. Tekrar bağırmaya başladım.
" Sen kimsinde bana bağırıp yere itiyorsun? Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bence bilmiyorsun o halde anlatay-"
Cümlemi yarıda kesen şey tiz bir kahkahaydı. Karşımdaki kadın bana gülüyordu ANAM ÇILDIRACAM HA ÇILDIRICAM HA!
Ben ona anlamaz gözlerle bakarken sonunda kahkasını durdurabildi ve söze başladı.
"Bir köle için fazla iddialı şeyler söylüyorsun Adelé. Efendin ile düzgün konuş! Zira,  boynuna ip asmaktan hiç çekinmem haberin ola! Şimdilik aklının yerinde olmamasına veriyorum. Bir daha olursa olacakları söyledim. Madem uyandın gitde kahvaltı hazırla saat 8:40 geç bile kaldın, hergün kahvaltı en geç saat 8: 20 'de hazır olur unuttun mu? Ahh doğru ya senin aklım yerinde değil. Birazdan odaya Marié ana gelecek. Sana tekrardan evin düzenini, eşyaların yerini, ne yapıp yapmayacağını söyler. " dedi ve çıktı odadan. Adelé kim? Marié denen kadında kim? Ben ne zamandan beri köleyim? Burası neresi? Bu kadın kim? Arkadaşlarım nerede? Polisler neden beni aramadı? Tüm bunları düşünürken köşedeki aynayı inceledim, yüzümdeki tek değişiklik saç rengimdi. Saç rengim siyah iken artık sarıydı. Ne ara boyatmıştım ayoll?




                                   

not; karakterlerimizin yüzlerini ayrı bir bölüm olarak yakın zamanda atacağım! Şuanlık bununla idare ediverin.



Güzeldim... Baya hemde. Daha ne kadar kendimi aynada izledim bilmiyorum, kapı çaldı, sanırım Marié denen kadın gelmişti.

"Gel" dedim sakin bir sesle. Elimden geldiğince sakin olmalı, zeki davranıp neyin içinde olduğumu anlamam lazımdı.
Verdiğim cevabın ardından kapı aralandı önce gölgesi sonra kendisi geldi içeriye. Çöl yaşlı değildi. Ama büyüktü, belliydi. Onun hakkında düşünürken göz göze geldik. Gülümsedi. Gülümsedim. Yanıma geldi ve anlatmaya başladı.
İlk önce kendini tanıttı.
"Adım Marié zaten duymuşsundur. Bu evin sahibiyim. Az önce konuştuğun kadın kızımdı. O, onun ailesi hep birlikte yaşıyoruz. Sen bunları zaten biliyordun ama kaza sonucu tüm bildiklerini unuttun. E banada anlatmak düşer. İlk önce hanım kızım, her gün saat 6:50 dedim mi ayaktasın. İlk önce evi düzenli olarak haftada bir iç ( büyük ) bir temizlik yapacaksın. Sonraki günler yüzeysel temizleyeceksin. Büyük temizlik haftanın salı günleri. Uyandıktan sonra dağınık bir yer gördüğünde toplayacaksın. Sonra bahçedeki çiçekleri sulayacaksın. Çiçeklerle ilgileneceksin. Eğer ufacık bir zarar gelirse kızım kıyameti koparır. Çok sever çiçeklerini. Ölen kızının ismi Çiçek'e çünkü." Dediğinde duraksadı, fazladan bilgi vermişti. Bozuntuya vermemeye çalışarak devam etti. Ardından prens Tom' uyandıracaksın. Saat 7:20'de. Daha sonra onunla ilgilenecek, ne isterse yapacaksın. Kahvaltı hazırlama vakti geldiğinde, ki kahvaltı en geç 8:20'de hazır olacak. Tüm bunları yaptıktan sonra kraliçen, kralın ve prensin ne isterse onu yapacaksın. Unutma asla itiraz edemezsin. Ölmek istemiyorsan kimseyle zıtlaşma işine bak. Yoksa daha yeni iyileşmişken asılmak istemezsin değil mi?"
Sustum. Sadece sustum.
"Bende öyle düşünmüştüm."
Bu günlük kahvaltıyı başka biri hazırladı, evi başka biri topladı, çiçeklerle başka biri ilgilendi, prensle başka biri ilgilendi ama bir daha asla olmaz haberin ola! Şimdilik otur dinlen, birazdan yemek getirecekler. Onun dışında sana iş vermedikleri sürece birşey yapmana gerek yok. Yarından itibaren başlarsın."
Tüm bunlardan sonra aklıma gelen ilk soruyu sordum.
" hangi tarihteyiz? Neredeyiz? Ben kaç yaşındayım? "
Bu ard ard gelen sorularıma güldü, sonradan cevap verdi.
" Tarih 1431 7 Haziran. İtalya'dayız. 21 yaşındasın." Dedi tane tane. Şok içindeydim. Hayır, tarih 1431 olamazdı tarih 2023/ 12 Aralık'tı. Hayır ben 25 yaşındaydım, 21 değil. Hayır, ben Türkiye'de İzmir'deydim. İtalya'da değil. Ne oluyordu ya? Korkuyordum. Bu insanlar benim bir kaza geçirdiğimi geçmişi hatırlamadığımı söylüyorlar, ya haklılarsa? Ya yaşanan onca şey bir rüyadan ibaretse? İşte o zaman kafayı yerdim. Dalgın düşüncelerimden, karmaşık duygularımdan gözümün önünde kendime geleyim diye şıklatılan parmaklarla ayrıldım.
"Hu huu? Kime diyorum? Yat dinlen biraz, kafan karışıktır şimdi."
O anda aklıma kral ve kraliçenin isimlerini bilmediğim geldi, bence sorun olurdu. Anladığım kadarıylada hem sıkıntılılardı hemde insanları ipten geçirmeyi seviyorlardı. Bence büyük sorun olurdu. Hemen sordum bende.
"Kral ve kraliçenin ismi ne? Prens'e kral ve kraliçeye ne diye seslenmek gerek?"
Diye sordum, oda hemen cevap verdi.
"Kralın ismi III. Thomas, sen direkt Thomas de gitsin. Kraliçenin adı ise Mayamia. Onlara prens'im, kral'ım, kraliçe'm diye hitap etmen gerek."
Dedi, itiraz etmedim yalnızca kafamı sallamakla yetindim.
Oda fazla üstelemeden çıktı odadan. Bende kendimi uykunun derin kollarına bıraktım yavaş yavaş...

Yıldızımıza basmayı unutmayalım...☆

YARIN KARAKTERLERİN FOTOĞRAFLARINI ATACAĞIM BEKLEMEDE KALIN! SİZCE BÖLÜM NASILDI? TAM TAMINA 1000 HARF KULLANDIM, BUNA KARŞILIK TAKİP ETMEYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN! SİZİ SEVIYORUM!

"Çok sevme nefret edersin,
Nefret etme, çok seversin..." - Hz. Muhammed (s.a.v.)

Lanet (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin