avcı ve melezin sır perdesi

74 15 0
                                    

Jihoon melezin ölümüne bizzat şahit olduktan sonra o kadar dağılmıştı ki gördüğü sahnenin gerçekliği onun adına bambaşka bir leveldi. İnanamadı. Soonyoung'un katili ile birlikte kasabanın girişinde öylece belirebileceğini hiç idrak edemedi. Ta ki Soonyoung avcı ile birlikte yere yıkılmadan hemen önce göz göze gelene kadar.

Onun bakışını denk geldiği saniye başından kaynar sular dökülürcesine şoka uğrayan bedeni aydınlanmış ve daha yaşamasına sevinemeden gördüğü manzara karşısında şok olmuştu. Soonyoung'un tamamen kana bulanması yetmediği gibi Seungcheol de aynı şekildeydi.

"Soonyoung!"

Varlığına inanamadığı ona doğru koştuğunda herkes şaşkınlığını bir kenara bırakıp koştu. Kasabanın girişinde yerde yatan ikilinin başına toplandıklarında Jihoon ona baktı. Neredeyse her yeri simsiyah damarlarla kaplanan melezin nasıl halen yaşadığını nasıl bu hale geldiğini veya neden Seungcheol ile geldiğini bilmiyordu.

O an için tek düşündüğü şey yaşadığına şükrettiğiydi.

Başında dizleri üzerine çöktüğünde daha önce hiç bu kadar kötü görmediğinin farkındaydı. Siyah damarları yüzünü bile kaplamış gibi tüm bedenini ele geçirmişti. Jihoon o an ona gelecek tek şeyi yapabilmek için etrafına baktı. Jeonghan derdini anladığında el çabukluğuyla ona bir bıçak uzattı.

Jihoon hiç düşünmedi. Eline aldığı bıçakla attığı kesiğin şıpır şıpır damlaması için derin kesmişti. Elini onun dudakları arasına getirip akmasına izin verdiğinde Seungkwan avcıyla ilgilenmeye çalışıyordu.

"Delirdin mi sen?"

Olayların yeni fark eden Mingyu hemencecik geldiğinde ilk işi Jihoon'un elini tutup sarmak oldu. Jihoon elini çekmek istese de yerinden kıpırdatamadı.

"Bu kadarı yeterli Jihoon! Kendini mi öldüreceksin?"

Jihoon elinideki kesiğe sıkı sıkıya bastırılan bez ile ona baktığında ağlamak üzereydi. Mingyu onun bu halini gördüğü için kızmayı bırakıp ilgisini yerdekilere verdi.

"Hemen revire taşıyın. Seungkwan nelere ihtiyacın varsa hemen bir liste çıkar, bekçiler gidip getirsin."

Mingyu'nun sözlerini dinleyen herkes öylece kalkıp kalabalığı peşine götürürken Jihoon'u kanayan eliyle omuzlarından tutup kaldıran Jeonghan oldu.

"Ne işler dönüyor bilmiyorum ancak yaşıyor. O aptal melez yaşamayı başarmış Jihoon. Şimdi sakin durup onunla ilgilenmelerine engel olmamalıyız. Uyandığında her şeyi öğreneceğiz."

Sözleri en büyük tesellisi olan konta baktığında içine su serpilmiş olsa da olayın şokunu atlatamıyordu. Soonyoung yaşıyordu ve ona gelmişti bir şekilde. Neler döndüğünü deli gibi merak etse de şu an için tek düşüncesi onun iyileşmesini düşünmek oldu.

Yaralıların ikisi de revire kaldırıldığında Seungkwan yanına aldığı birkaç asil dışında kimseyi içeri sokmadılar. Jihoon o kulübenin başında bekleme niyetle iki kont ile birlikte durmuşlardı ki dördüncü bir kişi girdi araya.

"Jihoon."

Ona seslenen kasabanın liderine baktığında onun bakışlarının kanayan kolunda olduğunu fark etti.

"Pansumana ihtiyacın var."

İtiraz edecekti. Soonyoung'e neler olduğunu öğrenmeden bir adım dahi atmamayı planlıyordu ancak Jeonghan bunu yapacağını bilir gibi Minghao'ya destek çıktı.

"Kendini düşünmüyorsan bile kasabadakileri düşünmelisin. Basit bir insan değilsin ve bu herkesi zor duruma sokuyor."

O ana kadar dikkatini hiç çekmeyen bakışları fark etti. Kamemiciler ile dolu bir yerde kaldığı fikri o kadar aklına gelmemişti ki bunu hiç düşünmemişti. Bu sebepten ötürü inadını bir kenara bıraktı ve Minghao'nun peşine gitti.

Your Heart Got Teeth | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin