O, Hala Yaşıyor...

25 5 0
                                    

Susuz bir mezarlığın başında oturuyordum oysa. Kim tahmin edebilirdi ki mezarlığın beni saatlerce bu soğuk yerde bekleteceğini, kimsenin beni dinlemek istemediği ve özgürlüğümün nedensizce alındığı bu yere götüreceğini? Bilemiyorum.
Sanki beynimin içi bomboş ama içinde hep bir şarkı çalıyor.

Söyle kaç bahar oldu
Penceremde gül soldu
Belki de zaman doldu
Sevdiğim dönmüyor...

"Sevdiğim dönmüyor..." diyordu şarkı. Gerçekten de dönmüyordu.
O, "Sonbahara kadar sabret. O zamandan sonra bizi kader bile ayıramaz. Sadece sabret." demişti bana. Şarkı ise, "Söyle kaç bahar oldu?" diyordu. Sanki benim sesimi başkalarıma duyurmak için. Ama söyleyen yoktu. Ben hariç. 7 yıl olduğunda artık saymam diyordum. Meğer günlerimi bile sayıyormuşum. Yarın saymayacağım diye uyuduğum her gecenin sabahı yeni bir sayı söyleyerek uyanıyordum. Ama merak ediyordum ne zaman bitecekti bu? Onsuz her günüm aynı geçiyordu. Bilmem şimdi o nerede. Zebanilerle okey mi oynuyordu yoksa tek mi duruyordur bilemem. Ama onun beni tek bıraktığı günü çok iyi bilirim...
"Belki de zaman doldu."diyordu şarkı. Bana kalırsa da dolmuştu. Fakar bunu anlayan yoktu ki. Ne zaman diyecekti kader "Bu kadar çile yeter bu kıza. Gidebilir artık onun yanına." diye. Yıllardır bekliyordum bu toprak beni de alsın diye ama inat etmiş o bir kere. İlla günleri saydıracak bana.
Evet ona kavuşmamın tek yolu ölümdü. Çünkü o bir ölüydü.
Onun gelme ihtimali vardı ama o ihtimal kıyamet günü dirilmesiydi. Bu nedenle benim onun yanına gitmem lazımdı. Lazımdı da, ben cesaret edemiyordum. Sadece bir kere denemiştim, onda da kendimi burada buldum.
"Şimdi yavaşça gözlerini açabilirsin." duyduğum sesle gözlerimi açtığımda aslında travmamı atlatmam için psikoloğum beni 5 yıl sonrasına götürdüğünü hatırladım. Ne kötü rüya gördürtmiştü bana böyle. Ben inanıyordum ayrıca o hala yaşıyordu.
"Daha iyi misiniz Hazal Hanım?" tabii efendim, bana daha kötüsünü yaşattınız. Nasıl daha iyi olamam?
"Zannetmiyorum."
"Peki o zaman sonraki seansta görüşürüz. Bu sefer daha da inanarak gelin lütfen. Bu süreçte en önemli şeylerdendir inanmak." Her seansta aynı şeyi diyordu ve ben her seferinde inananarak geliyordum. Ne değişiyordu? Hiçbir şey. 4 aydır geliyordum ama hala acım, o günki kadar tazeydi. Aslında anneme demiştim ben gitmek istemiyorum diye ama tutturdu gitmelisin de gitmelisin.
Ya bu psikolog hiçbir şey yapamıyordu ya da evren istemiyordu inancımı kaybetmemi. Veya evren de biliyordu, o hala yaşıyordu.
"Nasıldı kızım?" sorunun cevabını bilmesine rağmen her seans sonrası bunu soruyordu annem. Ben ne kadar pes etsem de o umutluydu. Sanki boş bir umuttu ama umuttu işte. Benimki de boştu. "O, hala yaşıyor." diye diye kandırıyordum kendimi. Ama inanıyordum. Bir gün çıkıp gelecek ve ben küsmeyeceğim ona beni bıraktı diye. Seviyordu beni, niye nedensizce gitsin ki? Vardır onun bir bildiği-bizim için-. İlla gelecektir o.
Aslında psikolog benden onun öldüğüne inanmamı istiyordu da ben onun yaşadığını herkese kabullendireceğime inanıyordum. Sonuç olarak inanıyordum işte.
"Şunu sormayı neden bırakmıyorsun? Cevabını sende biliyorsun. Boşuna geliyoruz buraya, para israfı." aslında cevap vermeden gidecektim önden ama bunu duymak istemiyordum artık.
"Kızım ben senin iyiliğini istiyorum. Bizden de çok uzaklaştın. Senin hayatın ondan ibaret değil. Arkanda kocaman ailen var. Kendin için yapmasan bile bizim için yap, kaybetme kendini. Dön artık hayata!" Bu isyan tabii ki gözyaşlarımı bekletmedi.
"Hepiniz yalan söylüyorsunuz! O hala yaşıyor. Elimden tutup götürecek beni uzaklara. Hep onunla olacağım!" Bu haykırışım karşısında annem de susmadı.
"Onun sen götürebileceği tek yer toprağın altı! Öldüğünde gideceğin yerde o. Gelmeyecek artık, kabullen bunu!" Annemin kendince benim iyiliğim için olan bu sözleri kalbime ağır yükler bindirmeye devam etti.
" Valide Hanım lütfen sakin olun ve sözlerinize dikkat edin." Psikolog Nalan Hanım'ın araya girmesiyle kapıya doğru koştum. Nereye gidiyordum bilmiyordum ama gidiyordum işte. Bomboş, plansız, habersiz. Aynı onu iki yıl önce yaptığı gibi...
Ölmedi. O, hala yaşıyor... O, HALA YAŞIYOR!
"Hayat sende durmam diyor." diyordu şarkı. Gerçektende durmuyordu. Çünkü yavaş yavaş yok oluyordu. Onun hayatı da yok oluyordu ama ben o hayatı baştan inşaa etmiştim. Şimdi onun da gelip aynısını yapması gerekiyordu. Bu yüzden bekliyordum onu.
"HAZAL DUR!" duyduğum bu telaşlı ses ile ağlamaktan açılmayan gözlerimi fal taşı gibi açtım. Çünkü aynı zamanda çok yakınımdan korna sesi de geliyordu. Üzerime gelen arabayı gördüğüm an sanki korktuğum şey arabanın çarpmasıymış gibi çığlık attım. Aslında bu isyan çığlığıydı.
Benim durmamı bekleyen araba çığlığımla durdu, kapısı açıldı ve bir beyefendi indi arabadan.
"İyi misiniz?"
Bu tanıdık yüz kalbimin tam ortasına bıçak saplanmış gibi hissettirdi. Nedenini hatırlamaya çalışmadım çünkü kim olduğunun bir önemi yoktu -o değilse- .
"İyiyim." bana ne kadar garip hissettiren bir an yaşamış olsamda gitmek istediğim yere doğru koşarak caddeyi geride bıraktım.
Oysa uzun zamandır üzüntü ve özlemden başka bir duygu yaşamamıştım. Kafam o kadar karışmıştı ki kendimi göl kenarında değil mezarlıkta bulmuştum. Onun öldüğüne inanmadığım için mezarda olduğuna da inanmazdım bu nedenle hiç gelmezdim buraya. Hep göl kenarına gelirdim. Çünkü onunlayken de hep oraya giderdik. Bir gün oraya gelecek ve beni de alıp gidecekti. Buna her zaman inandım. İnanmıştım...
Onu özlemiştim ve artık onu burada bulabileceğime inanmaya başladım. Onun geleceği yoktu bende onun yanına gelmek istedim. Çünkü onun mezarda olduğunu kabullenmeye başladım. O gün ikimizde ölmüştük; o fiziksel, ben ruhsal. Ancak adil olmayan ise; o gömülmüş, ben bu acıya mahkum edilmiştim...
Gözümden akan yaşlar, hızını arttıran yağmura karışarak kayboldu. Onun mezarını gördüğümde hıçkırıklarım durmuş, aklım o güne gitmişti. O gün de inanmamıştım öldüğüne. Uzaktan izliyordum cenazeyi. Eğer gömüldüğüne şahit olsaydım gerçekten öldüğüne inanırım, onu kaybettiğimi kabullenerek kendimi de kaybeder bir daha bulamam diye korkmuştum. Peki ya ne değişti şimdi? Ne farkı kaldı ki?
Burayı tam 2 yıl 4 ay 23 gündür görmüyordum. Küsmüş müdür ki o bana gelmedim diye?
"Ayrılık mı kanunu bu dünyanın? Belki ne günü ne yeri ne de zamanı değildi. Belki de kaderim ne seni ne beni sevdi. Olabilir mi? Ama ne gelir elimizden?" Yüzümde gram mimik olmadan, duygusuzlaşarak söylediğim şarkı resmen bizi anlatıyordu.
Düşüncelerim birbirleriyle bağlantı kuramıyordu. Bir düşünceden başka bir düşünceye geçiyordu aklım. Aklım... Kalmış mı ki aklım? Yaklaşık 2 senedir "O, hala yaşıyor" diye diye yitirdiğim aklım kalmış mı ki? Geceleri sonra ki gün onun gelip bana sımsıkı sarılacağı hayaliyle uyuduğum aklım, aslında bunların bir şaka olduğunu düşünen aklım, bazen kabusta olduğumu zanneden aklım...
Arkamdan hışırtı sesleri geliyordu fakat umursamadım. O bir katil olabilirdi ya da bir köpek. Beni öldüredebilirdi ve bende zaten onu istiyordum. Kendim cesaret edemiyordum o yüzden başkasından bekliyordum öldürülmeyi. Onun yanına gidebilmek için, onun için...
Daha da yakından gelen sesi duymamazlıktan gelerek aynı şarkıyı söylemeye devam ediyordum.
"Sesin hala huzur veriyor." şey acaba ben öldüm mü gerçekten yoksa şizofren mi oldum? Bir kaç kere onu görmüştüm ama rüyamda. Ve bu ses ise ona aitti. Yani o buradaydı.
Ne saçmalıyorum ki? O zaten burada, toprağın altında. Kafayı yemekten bir ölünün sesini duymam gayet normal.
"Ne o? Unuttun mu beni 2 yılda?" sakin ol Hazal, bu sadece bir hayal. O artık bir ölü, kendi kendine dirilemez ya!
Dilim, göz kapağım, ben; tamamen donmuş haldeyiz. İstiyorum ama arkama dönemiyorum. Çünkü korkuyorum. Tam kabullenmişken öldüğünü, bir anda gelip bana "Unuttun mu beni 2 yılda?" diyemez.
"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yalancı BaharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin