9 - Prenses ile Korsan

154 26 19
                                    

Rüyamda, küçüktüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Rüyamda, küçüktüm. En fazla beş yaşındaydım ve yıllardır kalmadığım aile evimdeki eski odamdaki yatağımda yatıyordum. Çok huzurluydum, ancak küçük bir kızın sahip olabileceği türden bir huzurdu bu; dertsizdim. Hayatın telaşelerinden tamamen bihaberdim. Yüzüm duvara dönük, gülümseyerek uyumaya çalışıyordum. Dışarıdan yağmur damlalarının sesi duyuluyordu ve kalın bir yorgan üzerimde örtülüydü. O yorgan sayesinde sarılıp sarmalanmış hissediyordum. Tamamen güvenli, bana ait bir yerdeydim ve buradayken bana kimse zarar veremezdi. Sonsuza dek burada uyuyabilir, gözlerimi kapatıp dinlenebilirdim. Dış dünyadan hiç kimse bu garip, küçük sığınağıma giremezdi.

Uykudan sakin ve hafifçe sıyrıldım; öyle sabahlar olur, bilirsiniz. Aniden uyandığınız, uyanmaktan keyifsiz olduğunuz sabahların aksine nadiren, uykudan pamuk gibi hissederek sıyrılırsınız, hafifçe, öyle ağır ağır ve sakince. Sarılıp sarmalandığım için kendimi hala rüyada gibi hissederek gözlerimi kapalı tuttum, ne kadar güzel bir rüyaydı. Üstelik hala rüyadaki gibi hissediyordum. Güvende. Huzurlu.

Birkaç saniye sonra sarılıp sarmalanmış olduğumun garip olduğunu fark ederek kaşlarımı çattım, o huzurlu ve tanıdık his beni terk etti, gözlerimi açtım. Birinin göğsüne bakıyordum, etrafım kollarıyla kuşatılmıştım. Bana ait küçük bir odanın içinde gibiydim, içerisi neredeyse karanlıktı. Gözlerimi kırpıştırdım, Miraç'ın kollarının arasında olduğumu fark ettim ama geri çekilecek gücü kendimde bulamadım.

Hala uyuyordu. Bunu, nefeslerinin sakin ve düzenli halinden anlamak kolaydı. Kolları gevşekti ama etrafıma dolanmıştı, sol kolu boynumun altından geçip ensemden omzuma uzanmış, sağ kolu ise belimden sarılmıştı. Yani tamamen kolları arasındaydım ve yapacağım en ufak harekette uyanacağının farkındaydım. Uykusu tüy gibi hafif olurdu, hatırlıyordum.

Gözlerimi geri kapattım ve nefes alışverişlerimi bir düzene koymaya çalıştım. Hareket edip onu uyandırmaktansa kendi kendine uyanmasını beklemeyi tercih ederdim. Böylece ikimiz de bu an hiç yaşanmamış gibi yapabilirdik.

Hep sıktığı parfümünün kokusu uzaklaşmıştı, tanıdık kendine has kokusunu boynuna bu kadar yakınken almamak imkansızdı. Onun bu kendine has kokusunu hep çok sevmiştim; biraz tuzlu, biraz acı. Boynu, uzansam öpebileceğim kadar yakınımdaydı ve teninden bana ulaşan sıcaklığı, havanın sıcaklığına rağmen hiç de boğucu gelmiyordu. Bıraksalar, burada bin yıl yaşardım.

Gözlerimi açmadım ama ona hafifçe, biraz daha sokuldum. Burnum boynuna değdi, dudaklarım köprücük kemiğindeydi. Bana bir şey söyleyemezdi, uyuyordum çünkü. Beni yakalayamazdı.

Dudaklarım alev alacak gibi hissediyordum. Uzaktayken, rol yaparken, kafamın içindeyken kolaydı ama neden kahrolasıca aynı yatakta uyumayı kabul etmişti ki? Kim diğerine en önce sarılmıştı? Elim neden boynundaydı?

Bunu yapmıyor olmam gerekiyordu. Bütünüyle, her ayrıntısıyla yanlıştı.

Geri çekilmeye karar vermişken bir hareketlilik hissettim, bir kıpırtı. Miraç derin bir nefes aldı, durdu, gözlerim kapalıyken bile bu duruşun şaşırma tepkisi olduğuna emindim. Bana bakıyor olmalıydı, nefeslerimin düzenini hiç bozmamaya ve gözlerimi kırpıştırmamaya özen gösterdim. Bu durumun garipliğiyle başa çıkabilecek gibi hissetmiyordum.

Falez ve KırlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin