Korsanların gemisine geçiş yaptık, Yuli ve Theo üst taraflara bakarken Rias ve ben aşağıya indik. Bir çok kutu sıralanmıştı değerli eşyalar, yiyecekler, kaliteli alkoller ve benzeri bir çok ürün bulunuyordu. Raflara dizilmiş olan şaraplara bakarken Rias yanıma geldi.
"Lili bu şişe sahte"
"Nereden biliyorsun?"
"Ferire Şarabı 184 yılında üretilmiştir ancak bu şişe yeni duruyor üzerinde olan mühür ve imza da yanlış"
Şarabı elime almak için hareketlendim, kaldırdığım gibi raf ikiye bölündü ve gizli bir oda önümüze serildi. Rias ile birbirimize baktık var içeriye girdik, ilk başta karanlık olan oda birden mavi bir ışıkla aydınlandı. Büyülü bariyerlere sahip kafasler ortaya çıktı, şeytani canavarlar içlerinde uyuyordu. Odanın sonunda bulunan bir sandık vardı, yaklaşıp içine baktığımda bir çok şeytani canavar kalbi vardı. Bunu nasıl becermişlerdi yüksek seviyeli canavarları öldürüp hem yavrularını çalmışlar hem de kalplerini almışlardı, çok güçlü biri yardım etmediği sürece bu adamların bunu yapması imkansıza yakındı.
"Onlar düşündüğüm şey mi Lili?"
"Evet canavarların kalbi hem de yüksek seviyeli"
"Bu aptalların gücü böyle bir şeye yetmez"
"Bana da öyle geliyor birinden yardım aldıkları kesin"
"Aklına bir isim geliyor mu?"
"Hayır ama belki bu da William Winter'ın işidir?"
"Öyle bir şey olursa şaşırmam"
Evet, belki bu da onun işidir. Asıl istediği şeyin ne olduğunu bilmiyorum ancak Weiss'e de ihtiyacı olduğunu düşünürsek ülke batırma gibi basit bir şeyin peşinde olmadığı kesin. Theo ve Yuli'nin sesini duyduğumuz odadan çıktık ve gemileri karaya geri götürdük. Daniel Helenford Korsanların artık olmadığı haberine sevinsede Şeytani canavar konusu lordu sarsmıştı, Dük horifen'e hızlıca haber göndermişti. Bizde paramızı alıp açılan limandan bir gemiye bindik ve Cesar'dan ayrıldık.
Batı denizinin ortasında Alvas'a doğru her saniye yaklaşırken akşam yemeğimizi yedik ve odalarımız çekildik. Odam da bulunan çalışma masasına oturdum ve çantamdan canavar kalbini çıkardım, sandıktan bir tane çalmıştım. Masasının üzerine bıraktım ve bir büyüteçle bakmaya başladı Weiss yılan formunda yanıma geldi.
""Dokunmamanız en iyisi olur efendim""
"Neden Weiss?"
""Zehirli bir enerjisi var, sizden arındırdığım lanete benziyor ancak lanetten ziyade onu oluşturabilecek bir malzeme diyebilirim""
"Anlıyorum"
Eğer bu işin arkasında da William varsa başından beri benim lanetimden sorumlu kişi o olabilir. Kapımın çalınmasıyla dikkatim dağıldı.
"Kimsizin?"
"Benim Rias, gelebilir miyim?"
Ayağa kalktım ve kapıyı açıp içeriye girmesine izin verdim. Beyaz gömleğini tam iliklememişti, cidden bilerek mi yapıyor?
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır, sadece rahat edemedim"
Koltuğa otururken saçlarını eliyle geriye doğru attı. Kapıyı kapattım ve bende karşısına oturdum, gözlerini gözlerime dikti.
"İyi misin? Yol boyunca biraz dalgındın sanki"
"Düşünmem gereken çok fazla şey vardı."
"Kalp taşları mı?"
"Tabii o da bunlardan biri Weissten öğrendiğim kadarıyla doğduğum zaman bende bulunan laneti oluşturma için kullanılan bir malzemeymiş, bu William'ın işi olabilir gibime geldi"
"Eğer öyleyse gayet mantıklı olur başından beri hedefinde Weiss olabilir belki de laneti seni tuzak yapmak için kullandı ve Weiss'in seni bulmasını sağladı bir ejderha ele geçirmek için."
"Peki ama neden? Neden bir ejderha istiyor amacı ne bunun için bütün bir ülkeyi kontrol ediyor."
"Bilmiyorum Lilith"
Derin bir nefes aldım.
"Rias ben aynıyım değil mi? hala senin tanıdığın o kızım?"
Ayağa kalktı ve önümde dizinin üzerine çöktü elimi alarak üstüne bir öpücük kondurdu.
"Sen hala benim tanıdığım Prenses Lilith Castiellosun, güzel, zeki, etkileyici ve..."
"Ve?"
Gülümsedi, söylemek istediği bir şey varmışta söyleyemiyormuş gibiydi.
"Ve her bakışında kalbimi hızlandıran"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanetli Prenses Oldum
FantasyÖldüğüm zaman uzun bir karanlıkta bekledim , ışığı tekrar gördüğüm zaman bir bebek olmuştum ben ve ikiz kardeşim Orian, Yullisteria Krallığının Prensi ve prensesiydik . Bir dakika bu biraz tanıdık çocukken okuduğum kitabın içine mi girdim !!!