Dönüp durup bir türlü uyuyamadığım yatağımdan doğruldum ve kafamı yatağımın yanında duran pencereye çevirdim. Saat geç olmuştu belliydi. Cadde sokak lambalarının loş ışığı ile aydınlanırken, gökyüzü yıldızların ışığı ile parlıyordu. Uzanıp camın önünde duran telefonumu alıp saate baktım. Gecenin ikisiydi. Bir uyandım mı , bir daha uyuyamayacağımı bildiğimden bahçeye çıkıp biraz temiz hava almanın iyi geleceğini düşünerek aşağı indim. Bahçeye çıktığımda serin bir hava ve güzel çiçek kokuları karşıladı beni. Menekşe kokusu. Taze menekşe kokusu o kadar güzeldi ki çiçeklerin yanına gidip oturmadan edemedim. Bir gece daha bahçede sabahlayacak gibiydim. Ve bu çiçek kokuları gecemi güzelleştirecekti. Hemen hemen her gece dışarıda sabahlamama rağmen her seferinde üzerime hırka almamak konusunda ısrarcıydım. Ve bu yüzden yine üşüyordum. Kollarımla bedenimi sarıp çenemi dizlerime dayadım ve şehri izlemeye başladım.
Buraya geleli tam iki hafta olmuştu. Diğer bir deyişle hafızamda yer alan tek gerçekler bu iki haftaya aitti. İki hafta önce bu evde uyanmıştım. Koyu bir gri ile kaplanmış duvarları olan bir odada açmıştım gözlerimi. Yatağımın hemen yanında bir pencere, karşısında iki tane tek kişilik koltuk , kapının hemen yanında büyükçe bir gardırop ve onun yanına dizilmiş kitaplık ve komodin vardı. Ve yatağımın hemen karşısındaki koltukta uyuya kalmış genç bir adam. O gün ki panik ve telaşım daha dün gibi aklımda . Hiç tanımadığım bir evde gözlerimi açmama rağmen nasıl bir soğuk kanlılıkla ve korunma iç güdüsüyle hareket edip de onu oracıkta öldürmeye çalıştığımı hala anlamıyorum. Cebinden çekip aldığım bıçağı onun gırtlağına dayarken uyanıvermişti. Yüzünde korku ifadesi yoktu. Tam aksine sanki beni gördüğü için sevinmiş gibiydi, mutluydu. Ama bir yandan da anı bir hareket yapmamam için kolumu tutuyordu. Gözlerimin içine bakarak boşta olan eliyle saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdi. Yatıştırıcı, sakın ve endişeli bir ses tonu ile " Mavi, Mavim! Uyandın, sonunda." Dedi yanağımı okşarken. Ben onu öldürmeye çalışırken onun bana olan sakin ve endişeli davranışları, şaşırtıyordu beni. Ayrıca bana Mavi demişti. Beni tanıyor muydu, daha da önemlisi benim adım bu muydu? Mavi....
O an fark ettim hiç bir şey hatırlamadığımı. Ne kendim nede geçmişim hakkında bir şey. Ve onun hakkında. Onu tanıyıp tanımadığımı bile bilmezken, bana dost mu düşman mı bilmezken şu an geri çekilemezdim. Şaşkınlıktan gevşeyen elimi biraz daha sıkarak bıçağı daha iyi kavradım ve boğazına biraz daha bastırdım.
" Benim burada ne işim var ve sen kimsin!" diye sordum sesimdeki öfkeyi gizlemeyerek. " Bana ne olduğunu anlatacaksın yoksa canından olursun." diye devam ettim sözlerime. Bıçağı çok fazla bastırmış olacağım ki ağzından acı dolu bir inilti yükselti. Zorla nefes alarak " Tamam Mavi sakin ol. Hadi indir şu bıçağı söz veriyorum anlatacağım sana her şeyi." dedi. Ona güvenmesem de konuşabilmesi için bıçağı çektim ve yatağa oturdum. Bıçağı tekrar ona doğru kaldırırken " Yanlış bir hareketinde bu bıçağı kalbinde bulursun ." diye uyardım.
" Sen zaten kalbimde yara açtın ki Mavim. Kendi açtığın yarayı göremeyecek kadar mi unuttun beni." Kısık bir sesle söylemişti bunu ama ben yine de duymuştum. Lakin duymamazlıktan gelip "Haydi anlat!" diyerek bıçağı ona doğru salladım.
Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırıp koltuğun kollarına yasladığında anda zihnime bir görüntü doldu. O ve ben vardık sırt sırtaydık. Ve bir savaşın ortasında gibiydik. Işıklar patlıyor çığlıklar yükseliyordu.Bu görüntüle birlikte başımı bir ağrı kapladı ve elimi başıma götürürken istemsizce ağzımda bir ah çıkıverdi. O, bunun üzerine telaşla yerinden kalkarken ben indirmiş olduğum bıçağı tekrar doğrultup oturmasını söyledim. Kararsız bir şekilde yerine otururken " iyi misin ?" diye sordu. Onun sorusunu duymazdan gelip " Anlatmaya basla!" diye emir verdim. Gönülsüzce anlatmaya başladı .
" 1 ay önce bir kaza geçirdin. Ve iki haftadır komadaydın. Doktorlar uyanmana ihtimal vermiyorlardı. Ama ben umudumu hiç yitirmedim. Sen güçlü bir kızdın hep. Bırakmazdın beni biliyordum. Nitekim de öyle oldu. Sonunda uyandın. " Her ne kadar gözlerindeki parıltı ve sevgi gerçek olsa da bunlardan etkilenmemiştim. Gerçeklerden kaçıp lafı dolandırmaya çalışan bir havası olduğu için bıçağı biraz daha yaklaştırıp öne eğilirken
" Sadede gelecek misin artık" diye sordum tek kaşımı havaya kaldırırken.
İç çekip kafasını iki yana salladı ve anlatmaya devam etti.
" Doktorlar uyanmana ihtimal vermedikleri için seninle pek ilgilenmiyorlardı. bu yüzden bende seni hastaneden kaçırdım. Ve buraya getirdim. Güvendiğim Doktorlar sinirlerinin zayıf olduğunu ama her hangi bir hayatı risk taşımadığını söylediler. Sadece yaşadığın travma sonucu kendinle iç mücadele içinde olduğunu ve ölüme teslim olmazsan uyanabileceğini söylediler. Bende sen uyanana kadar başından ayrılmayacağıma söz verdim kendime. Vücudunun güçsüz kalmaması için serumunu değiştirdim düzenli olarak. Etrafı en sevdiğin kokularla süsledim. Bu hayatı hatırla diye. Beni hatırla diye."Onu hatırlamam için çaresizce konuşurken baş ağrımın artması dışında hiç bir şey gerçekleşmiyordu. Ne onu hatırlıyordum ne de kendimi. Onun söylediklerini düşünürken gittikçe yorgun düşüyordum. Bunu fark ettiğimde neredeyse bayılmak üzereydim . Elimdeki bıçak yere düşerken beni belimde yakalayıp yatağı götürdü. " Özür dilerim, sevgilim. Çok hızlı oldu, söylediğim her şey seni çok yordu. Yapmamalıydım, anlatmamalıyım bunları sana ,daha yeni uyanmışken sen. Affet beni sevgilim, bir kez daha seni koruyamıyorum." Bilincimin yavaş yavaş kapanırken duyduğum bu sözler üzerine kendimi zorlayarak sordum. " Adın ne?"
"Şafak" diye fısıldadı kulağıma.***********
Kim bilir kaç saattir dışarıda otururken daldığım düşüncelerden onun sesi ile sıyrıldım. Şafak....
" Dışarıda sabahlamayı bırakman gerek artık ." dedi elinde bir hırka ve iki battaniye ile bana doğru yürürken .
" Ne yapayım uyuyamıyorum. Gece bana yoldaş oluyor . Sence de çok güzel değil mi ?" dedim elimle manzarayı gösterirken en tatlı sesimle. Bu şekerliğime şaşırmış olsa da elinde ki hırkayı giymem için uzattı ve gülümsemekle yetindi. Elindeki bir battaniyeyi kendi alıp diğerini de benim üzerime serdikten sonra yanıma oturdu ve " Madem öyle bu güzelliği benimle paylaşmak zorundasın." dedi kafasını gökyüzüne kaldırırken. " Paylaşmayı tercih etmem ama seni kıracak değilim" dedim alaycı bir sesle. Bu gece modumdaydım anlaşılan çünkü hiç bir şeyi ciddiye almaya niyetli değildim. Minik bir kahkaha patlatıp " Senin neşen benim ilacım . Benden mahrum etme olur mu" dedi Şafak.
Bu lafının üzerine kafamı ona çevirdim. O ise yıldızları seyrediyordu. sanki benim ona bakabilmem için bilerek bana bakmıyor gibiydi. Kumral teni ve kuzguni saçı gözlerindeki mutluluk ve hüzün karışımı mavi tonu saklayamıyordu. Her ne kadar gözleri mavi olsa da geceleri laciverte çalıyor gibiydi. Ona bakarken kendimi ona çekiliyor, mavi harelerinde kaybolurken buluyordum. Bu yüzden daha fazla o harelere kapılmamak için kafamı gökyüzüne çevirdim. Onun hakkında hiç bir şey bilmeme rağmen ona kapılmam çok saçmaydı.Aramızda süren sessizliği meraklı sorularım sayesinde bozdum. Kafamı ona doğru çevirip yana doğru yatırırken " Artık bana ne olduğunu söylemeyecek misin. Kaza dediğin şeyin nasıl olduğunu mesela." diye sordum. Kafasını bana çevirdiği de gözlerinin içinde bunu benden isteme dercesine çaresiz bir bakış vardı. Bense bu bakışı görmezden gelip ona ısrarcı ve meraklı gözlerle cevap vermesini bekledim. Pes etmeyeceğimi anladığında derin bir nefes alarak sorumu cevapladı. " Ne kazasından bahsettiğin hakkında bir fikrim yok Mavi. Kaç defa demem lazım. Soruların cevabı bende değil, komada gördüğün rüyanın cevabı nasıl bende olsun. " Onun bu lafları üzerine canım sıkkın bir şekilde nefesimi verdim ve ayağa kalktım." Sanırım biraz uyusam iyi olacak." diyerek odama çıkmak için eve doğru yürümeye koyuldum. O ise arkamdan bakmakla yetindi, hiç bir şey demedi.
Kaç gündür hep aynı hikaye. Komadaydın, rüya gördün , bilmiyorum. Ama hayır, her şeyi biliyordu ve benden gizliyordu. Hafızam güçlüydü benim. Her ne kadar komadan öncesini hatırlamasam da komadan uyandığım geceyi dün gibi hatırlıyordum. Ve bana dediklerini de. Hiç biri rüya yada hayal değildi. Hepsi gerçekti. Ve o benden gerçekleri saklıyordu. Bense bu gerçeği öğrenmek için elimden geleni yapacaktım. Durmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solisya'nın Hafızası
FantasyBir gün tanımadığı bir evde uyanan Mavi, yatağının karşısında duran bir adam görür. Ne olup bittiini anlamaya çalışırken, hiç bir şey hatırlamadığını fark eder. Ne olduğunu , nerede, bu adamın kim olduğunu ve önemlisi kendinin kim olduğunu. Adı neyd...