13

631 59 9
                                    

Bu bölümü çok sabırsız bir o kadar da tatlı bir okuyucuma ithaf ediyorum BSY6783 😽

İyi okumalar!

🌷

2 gün sonra~

Yine yorucu bir okul günün ardından kendimi yorgunlukla yatağa bırakmıştım. Perdesi yarım açık olan camdan gökyüzünü izledim. Birden yağan karı görünce tüm yorgunluğuma rağmen hızla ayağa kalkıp camın önüne geçtim. Bir çocuk gibi heyecanla camı açıp yağan kara dokundum. Tam o esnada kamuflajıyla bankta oturup sigara içen Alparslan'ı gördüm. Ve aklıma mahvettiğim ceketi geldi. Camı kapatıp hızla üzerime montumu geçirdim. Yıkamış olduğum ceketi alıp aşağıya indim. Bu sayede karın yağışını daha yakından izleyebilecektim.

Banka doğru yürümeye başladım. Geldiğimi farkeden Alparslan yandan bakmış sonra önüne geri dönmüştü. Epeyce düşünceli görünüyordu. Bir sıkıntısı mı var diye düşünmeden edememiştim. Tam karşısında geçip ceketi uzatarak konuştum.

"Ceketiniz, o gün içinde tekrardan özür dilerim. "

Hiçbir şey demeden ceketi aldı ve dizinin üzerine koydu. Her zamanki baş hareketiyle bir nevi teşekkür etti. Hiçbir şey demeden gitmek için birkaç adım atmıştım ki içim buna elvermemişti. Tekrar ona döndüm. Ve hiçbir şey demden bankta ona en uzak kısma geçip oturdum. Tek kaşını kaldırarak bana baktı ama hiçbir şey demedi. Biten sigarasını söndürüp yenisini yakmaya kalkıştı. Ve bende hemen buna engel olmak için elinden sigara paketini hızlıca alıp cebime attım.

"Ne yapıyorsun?"

Sonunda konuşmuştu bay asık surat! Yorgun çıkan sesi yorgun bakan gözlerine eşlik ediyordu. Bu haline neden üzülüyordum?

"Zararlı alışkanlıklar hiç yakışmıyor size yüzbaşım."

"Sizi ilgilendirmez öğretmen hanım, verin."

Tıpkı benim onunla resmi konuştuğum gibi onunda benimle aynı şekilde konuşması sebepsizce yüzümün asilmasina sebep olmuştu. Ne diyecektim şimdi? Adam gerçekten haklıydı. Bana neydiki!

"Gördüğünüz gibi bende burada oturuyorum ve kokusu beni rahatsız ediyor. "

Pekâlâ der gibi başını sallayıp önüne döndü. Onun bu hallerine asla ama asla alışık değildim. Her zaman sert yenilmez olan Alparslan gitmiş yerine bitkin, yorgun, düşünceli bir Alparslan gelmişti.

"Göreve mi gideceksiniz?"

"Evet."

"Ne zaman dönersiniz?"

"Bende bilmiyorum."

"Ne zaman gideceksiniz?"

Aniden bana döndü. Sinirlenmiş miydi?

"Çok mu umrunda?"

Anı çıkışını beklemiyordum. Ve bu biraz kötü hissettirmişti. Birşey diyememiştim. Sessizce önüme döndüm ve üzerimize yağan karı izledim. Aniden bana yapmış olduğu bu tavrı anlamış değildim. Tamam normalde de çok iyi anlaştığımız söylenemezdi ama daha önemlisi hiç böyle de davranmamıştı. Lojmandan çıkan Şebnem'i görünce kafama dank etti. Sevgilisinin sorması gereken şeyleri sormuş birde ilgileniyor gibi olmuştum. Sessizce kalkıp ona bakmadan konuştum.

"Rahatsız ettim kusura bakmayın. Allah yardımcınız olsun. Allah'a emanet olun yüzbaşım."

Ve hemen oradan uzaklaştım. Elim cebimde üzerimde birikmiş karla Şebnem'in keskin bakışlarıyla binaya giriş yaptım. Onunla uğraşmak istemiyordum.

***

Alparslan göreve gittiğinden bugüne tamı tamına 11 gün olmuştu. Ve hala kimseden bir haber yoktu. Bir ara çok merak edip  Alparslan'ın halası ve babaannesi olduğunu öğrendiğim kişilere soracaktım ama uzun zaman önce kendi memleketlerine gittiklerini öğrenincede yanıtsız kalmıştım.

Neden merak ettiğimi bilmiyordum. Ama gittiğinden beri hala bir kere olsun aklımdan çıkmamıştı. Belki de o gün onu öyle düşünceli ve durgun gördüğümden dolayıdır bilmiyorum. Tek bildiğim her okul çıkışı lojmana girerken onu görmek istemekti.

***

Ve tamı tamına 20 gün. Bugünle beraber koca bir 20 gün olmuştu. Ve benim merakım giderek daha da artıyordu. Aklıma hiç gelmemesi gereken en kötü senaryolar sürekli geliyor ve inanılmaz rahatsız ediyordu.

Şimdi ise hastane nöbeti olan Melike'ye öğle yemeği götürüyordum. Öğleden sonra dersim yoktu ve Melike'yle takılarak biraz kafa dağıtmak için ona böyle birşey teklif etmiştim. Ve dünyaları yesede doyamayan Melike sevinçle kabul etmişti. Hastane bahçesinde elimde yemek poşetleriyle onun aşağıya inmesini bekliyordum.

Tam o sırada hastane bahçesine askeri araçlar eşliğinde kulakları sağır edecek cinsten çalan ambulans sirenleri girdi. Tam kalbimin üzerinde hissettiğim ağrıyla korkuyla ambulanslara doğru bir kaç adım attım.

Askeri araçtan inen yata bere içinde ağlayan Rıfat'ı görünce korkuyla araçtan herkesin inemsini bekledim. Tam o sırada alel acele ambulansa doğru sedye götüren doktorların bana çarpmasıyla elimdeki poşet yere düştü. Askeri araçtan herkes inmişti.

Alparslan hariç...

İçimdeki anlamsız korkuyla Rıfat'a doğru yürüdüm. Tam o sırada sedyede yara bere içinde yatan bir askeri görünce öylece kalakaldım. Ve bu şekilde önümden sayamadığım kadar sedye geçti. Hastane bahçesi giderek kalabalıklaşıyordu. Hızla Rıfat'a doğru yürüdüm. Ellerini başlarının arasına almış ağlıyordu. Dolan gözlerim daha fazla dayanamadı ve birer birer firar etti. Titreyen sesime rağmen güç bela sordum.

"Yüzbaşı... Yüzbaşı nerede?"

Korkuyla bana vereceği cevabı bekledim. Cevap vermiyor yalnızca 'kardeşim, kardeşim' diye sayıklayarak ağlıyordu. Artık bende ağlıyordum. Yüzbaşı iyi miydi? Yaşıyor muydu? Allah'ım ne olur ona birşey olmasın. Elim ayağım birbirine dolanmış ne yapacağımı bilemez bir şekilde etrafa baktım. Kargaşa vardı, ağlayan askerleri beraberinde haberi duyup gelen ailelerin feryatları...susmak bilemeyen ambulans siren sesleri...

Dehşetle ağlamaya başladım. Nedenini bilmiyordum. Sadece yüzbaşını görebilmek istiyordum. Deli gibi etrafı gezdim. Belki onu bulabilirim...

Hızla hastaneye girdim. Deli gibi etrafı arıyordum. Her odaya her kata tek tek bakıyordum. Yüzbaşını görmem gerekiyordu. Neredesin yüzbaşı! İyi misin şuan!

Delirmiş gibiydim. Birinin kolumdan tutup kendine çevirmesiyle durdum. Melike telaşla bana bakıyordu.

"Nefha!"

"Melike yüzbaşı nasıl?"

"Bilmiyorum gelen yaralılar içinde göremedim onu. Şimdi gitmem gerekiyor."

"Melike o iyi midir?"

"Dur dur ağlama! Sakin ol. Haber alır almaz gelip sana haber vericem. Geç şöyle. Ben gelene kadar bekle."

Hızla yanımdan giden Melike'nin arkasından boş boş baktım. Akan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Bu neydi Allah aşkına! Neler oluyordu böyle? Bir kat aşağıya zor bela indim. Ameliyathane önünde duran askerlere doğru yürüdüm. Onlarla aramda oldukça mesafe vardı ve beni görmüyorlardı. İçeriden çıkan doktorla hepsi ayaklandı. Korkuyla vereceği cevabı bekledik.

"Başımız sağolsun."

Ve sonrasında her bir ağzından çıkan seslerle dolmuştu koridor. Tanımadığım bir askerin dedikleri ise kalbime saplanan kör bir bıçak gibi saplanmış kalmıştı.

"Yüzbaşım şehit oldu..."


Selamünaleyküm 💞
Geçtiğimiz günlerde 12 tane kahramanımızı cennete uğurladık. Şehitlerimizden Allah razı olsun mekanları cennet olsun. Allah ailelerine ve sevdiklerine sabır versin. Ruhlarına birer Fatiha okumayı ihmal etmeyelim🇹🇷

kendinize iyi bakın💞

BARUT KOKAN PAPATYALAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin