4. Bölüm "Peynirli Poğaça"

253 27 36
                                    

Abiciğim neden tutmadın elimden, bak şimdi kimse sevmiyor beni kimsesizliğimden.
~Oyunbozan_7~

...

Yazarın anlatımıyla...

Genç adam seri adımlarla ordugaha girdiğinde nöbette tutan askerlere baş selamı verdi. İşleri kolay değildi. Şu kışın soğunda kolay mıydı nöbet tutmak? Bilmezdi çoğu insan bunun zorluğunu. Yeri gelir karda kışta nöbet tutar yeri gelir sıcağın altında vatani görevlerini yaparlardı. Eğer Allah şehit olmayı nasip ederse kırk beş saniyeye sığdırırlardı vatan için canını feda eden bir askeri. Kırk beş saniye. Fazlası yok. Bu gün varlarsa yarın yok.

Televizyonlarda kırk beş saniye.

Gazetelerde küçük bir köşe.

İnsanlar en fazla yirmi dört saat hatırlıyor.

Kimse analyamazdı onların vatan sevdasını. Böyle başını kaldırıp yukarıya baktığında al bayrağı görmek kadar güzel bir şey var mıydı? Öyle bigr bakası geliyordu ki insanın al bayrağa sanırsın her bakışında ilk görüşü. İlk aşkı.

Genç adam ordugaha girdiğinde sıcaklık yüzüne sertçe vurdu. Bazen insan ısınmaktan da utanırdı. Çünkü onlar orada soğukta donarak nöbet tutarken o burada öylece ısınıyordu.

"Yüzbaşım," Ses sağ tatftan gelmişti. "Yarbay odasında sizi bekliyor."

Sungur başını salladı. "Eyvallah koçum."

Yarın gel demişti ama Oğuz Yarbay hemen çağırdığında göre ekstra önemli bir gelişme daha vardı demek ki. Kapıyı tıklatarak beklemeye başladığında içeriden 'gel' sesini duydu. İçeri girip kapıyı örttükten sonra selamını verdi.

"Yüzbaşı Sungur, emredin komutanım."

Kalın ve gür sesi odayı doldurğunda yarbayın sıkıntılı ifadesini gördü. Bir şey vardı, önemli bir şeydi. Yarbay eliyle koltukları gösterince kahverengi deri koltuğa oturdu.

"Seni severim Sungur, bilirsin," Dedi elinde ki kalemi ritmik bir şekilde masaya vururken. "Ama o kızı kardeşinden farklı görmeyeceğini de ikimizde biliriz değil mi?"

Aslında tam da öyleydi. Yani en azından olması gereken buydu. Ama bunu Yarabaya açıklayacak değildi. Roza istemiyorsa kimseye söyleyecek değildi. Bu onun özeliydi. Ve o, kız çocuğuna söz vermişti.

"Yarbayım," Dedi kesin bir sesle. "Ben gerçekten o kızı seviyorum. Bu belki gözünüze şaka gibi geliyor ama ben o kızın karım olmasını istiyorum. Deli Kurdun kız kardeşi olduğu için belki bu sözleriniz ama ben Birge'yi seviyorum."

"Sungur! Seni tanırım ben, sen kardeşim dediğin adamın kız kardeşine bakacak bir çocuk değilsin!"

Oğuz Yarbay bunları sanki adını soyadını söylermiş gibi rahat ve kesin söylemişti. Çünkü karşısında ki çocuğu o çöplükte kendisi seçmişti. O bugün nasılsa kendi eseriydi. Bu ordugahta komutanıysa ordugahtan çıktığı an babasıydı, abisiydi. Ama unuttuğu bir şey vardı Yarbayın. Sungurun en iyi yaptığı şey karşındakini kolayca bir yalana inandırabilirdi.

"Onu tanıdığım da Deli Kurdun kız kardeşi olduğunu bilmiyordum. Gizli görevde tanıştım ve sonuç bu. Bu benim kardeşim dediğim adamın kız kardeşine bakmamla alakası yok komutanım. Sevdim ve şimdi de karım olmasını istiyorum."

GÜL KOKAN BARUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin