Başta P.U.Ç. Samet Aslan ve 12 kahraman askerimiz olmak üzere bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bu vatanın evlatları hepsine minnettar...
Bölüm sonunda önemli bir duyuru var. Okumanızı rica ediyor ve keyifli okumalar diliyorum ♡
••••••••••
Anadolu'da küçük bir şehrin, küçük bir ilçesindelerdi. Sokaklar normalinden daha sessizdi. Hayvanlar sokaklarda özgürce dört dolanırken, sanki bugün onlar bile yaslarına saygı gösterir gibi suskundu. Araç, dağların arasında, bozkırın kurak topraklarında hızla ilerliyordu. Camdan seyre daldığı dağların tepesinde koşuşturan iki tayı görünce geçmişin tozlu anıları canlanmıştı.
Okulun bahçesinde oturuyordu iki genç kız. Daha 15 yaşlarındaydılar. Yakın zamanda yapılan hain darbe girişimini konuşuyorlar, bir yandan da kahramanlarını anıyorlardı.
Kızıla dönük kahverengi saçları olan, derin bir sessizliğin ardından oturduğu taşın üzerinden hışımla kalktı. "Ben kararımı verdim, polis olacağım, vatanım için savaşacağım. Öyle oturup durarak olmuyor. Biz kahraman ecdadın torunlarıyız. Burada sadece oturup konuşmak bize yakışmaz. Bizler de bu vatan için gerekirse canımızı vermeliyiz" dedi kararlı bir tavırla.
Esmer olan ise arkadaşının sözleri biter bitmez ayağa kalktı. Haklıydı. Öyle oturup konuşmakla olmazdı. Bir şeyler yapmaları gerekiyordu. "Haklısın. Ben de polis olacağım. En kısa zamanda başvuralım sınavına, okuluna. Yaşlısı genci sokaklarda vatanı korumak için vücutlarını siper ederken, burada öylece oturmak bize yakışmaz" dedi, başını sallayarak.
O gün iki genç kız, detaylıca düşünmeden yaşlarının getirisi olan yoğun duygulara kapılıp böyle anlaşmışlardı ama karşılaşacakları zorlukları bilmiyorlardı. En başta aileleri karşı çıkacaktı. Daha sonra öğretmenleri, akrabaları...
Hepsi ezberlemiş gibi, kız çocuğu çiçektir, çiçekler karda solar, kız kısmından asker mi olurmuş, diyorlardı. Ama hiçbiri onların inatlarını bilmiyordu. Onların gözünü hiçbir zorluk korkutamazdı. Nitekim öyle de olmuştu. Bozkırın o iki deli yılkı atı büyümüş, yirmilerinin başlarında daha inatçı, akıllarına koyduklarını yapan, özgürlüklerine aşık, ele avuca sığmayan iki kadına dönüşmüştü.
Her şeye ve herkese rağmen inandıkları yol için insanların gözüne soka soka koşuyorlardı bozkırın kurak arazisinde. Esmer olan arada espri yapıyor, yolda karşılaştığı insanlarla sohbet ediyor, gülüp eğleniyordu. Sevmezdi ciddiyeti. Kavgada bile oturup güldürürdü insanları. Arkadaşı ise onun tam tersiydi. Çatık kaşlı, ketum, tabiri caizse insan sevmezdi. Çatık kaşları bir tek hayvanları görünce normale döner, çocuk görmüş ise gülümserdi. Nemrut suratlı sözü onun için söylenmiş gibiydi. Ama özünde bambaşkaydı. Koşup durduğu bu bozkırın insanlarından korunabilmek için giyindiği miğferiydi bu ifade.
"Kızım, bütün memleket ya akraban ya da tanıdığın. Hepsine selam vermek zorunda değilsin ! Temponu düşürmeden koş. Millet gittikçe hızlanır, sen gittikçe yavaşlıyorsun. Sınava girdiğimizde de hocalarla konuşursun artık" diye kızdı arkada kalan arkadaşına.
"Aman be kızım. Konuşuyorlar, ne yapayım ? Arkamı dönüp gideyim mi ? Sonra bak bak Sadullah'ın kızının bir tarafı kalkmış derler" dedi.
Genç kız tövbe çekerek başını iki yana salladı. "Desinler. Ağzı olan konuşuyor. Sizinle konuşmamak için koşarak kaçıyorum dersin olur biter" dedi sinirle. Oldu olası haksızlığa gelemez, karşısındaki kim olursa olsun susturamazdı.
"He, diyeyim de az yiyorlar annemin başını, az daha yesinler" dedi dostuna yetişmeye çalışırken.
"O zaman daha hızlı koş. Koş ki hem kendimizi hem onları kurtaralım buradan. Üniformayla geldiğimizde hasetlerinden konuşamasınlar bile" dedi hızını arttırırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK İZLERİ (TAMAMLANDI)
Ação"Nasıl başarıyorsunuz ?" Dedi genç adam hayranlık barındıran gözlerle. Genç kadın kaşlarını hafifçe çatarak sordu. "Neyi ?" "Bu kadar duygusuz olmayı." Bu başta onu duraksatmış ardından küçük bir gülümseme katmıştı yüzüne. "Sizin gibi yeni mezun, g...