Dmitry'nin GözündenDerin uykumdan kalenin içerisinde yankılanan çığlık eşliğinde uyandım. Yattığım yumuşak yataktan fırladığımda refleks olarak yanımdaki bedene döndüm. Orada olduğunu sandığım bedene.
Moon dün gece tam olarak burada yatıyordu, gitmeyeceğine dair söz vermişti. Ya bu çığlık ona aitse. Bedenimi saran korku ile yerimden üstümdeki yorganı yatağın kenarına fırlatıp koşar adımlarla odanın dışına çıktım. Sabahın verdiği soğukluk bütün koridoru kaplamıştı, hizmetçiler giyindikleri sabahlıkla yeni uyanmış bir şekilde pencerelerin önünde dikilmişlerdi. Sabah güneşi hepsinin yüzüne vuruyordu. Koşarak yanlarından geçtim, her ne oluyorsa bahçede oluyordu ve mideme saplanan acı bunun hiç de iyi bir olay olmadığını söylüyordu.
Koşar adımlarla kalenin ön balkonuna çıktım. Hizmetçilerden oluşan kocaman bir daire vardı, kalenin içerisinde bu kadar çok hizmetçinin olduğundan dahi haberim yoktu. Köşeye iterek geçtiğim bedenlerden sonunda dedikodunun kaynağına ulaştım. Gözüme ilk ilişen şey dizlerinin üstüne çökmüş ve omuzlarından üstüne doğru baskı yapılan Moon'du. Onu kurtarmak adına öne doğru adım almıştım ancak o anda fark ettiğim şey bedenimi hareketsiz kılmıştı. Daha dün yüzüne yumruk attığım beden göğsündeki kılıç ile yerde sırtüstü yatıyordu. Ağzından akıp giden kan yerde bir birikinti oluşturmuştu. Hemen yanına çökmüş ve avazı çıktığı kadar bağıran annem ise insanların toplanma nedeni olmuştu. Güzel gözlerinden akan yaşlar eteğinin rengini değiştiren kanlarla buluşuyordu.
Midemi saran ağrı ağzımda acı bir tat oluşturmuştu. Daha hiçbir şey yemememe rağmen midemdeki her şey ağzıma gelmişti. Ortada dönen durum belliydi. Moon bir nedenden dolayı Samuel'i öldürmüştü ve bunun nedenini öğrenemeyeceğimden emindim. Annemin çığlıklarını yok sayarak Moon'a doğru ilerledim. Onun gibi önünde diz çökerek yüzünü elim arasına aldım. "Moon, neden yaptın bunu?" Bana bakmıyordu, baksın diye yüzüne yerleştirdiğim ellerim dahi işe yaramamıştı. "Moon." Sesim çaresizce fısıltı şeklinde çıkmıştı. Bakmaya kıyamadığım güzel gözleri sonunda bana döndü.
"Dmitry özür dilerim." Elimi yüzünden çekerek dizlerimin üstüne bıraktım. "Neden? Özür dileme, lütfen." Kendimi güçsüz hissediyordum. Dün akşam birbirimizi güçlendirdiğimiz beden şu an karşımda ilk defa yıkılmıştı. "Yapmamam gereken bir şeyi yaptım ve..." Sözünü bitirmeden kalenin girişinden gürültü yükseldi. Askerlerin bıraktığı boşluk kadarıyla demirliklere baktım. Bir araba kalenin demirliklerinden içeriye doğru giriyordu. Babam olamazdı, babam daha demin annemin yanına gelmişti. Düşüncemi doğrulama gereğine girerek anneme doğru baktığımda babamın keskin gözleri ile karşılaştım. Bana bakmıyordu, onun siniri tamamen Moon'a karşıydı. Biricik varisini öldüren kişiyeydi.
Bir şey düşünmem gerekiyordu, Moon'u buradan kurtarmam gerekiyordu. Eğer bunu yapamazsam gelen araba onu götürebilirdi. Bu ne kadar bir tahmin olsa da düşündüğüm şeyler her zaman başıma gelirdi. Babamın düşüncelerini, verdiği emirleri yıllar boyunca dinlemiştim. Neye nasıl tepki vereceğini çok iyi biliyordum bu yüzden düşünemiyordum.
Çaresizce bana bakan gözlere döndüm. "Bir şeyler düşünmem lazım. Seni almasına izin veremem." Gözlerimi etrafta gezdirirken bana seslenen ipeksi sesini yok saydım. Hiçbir açık yoktu, askerlerle dövüşerek onu kurtarsam dahi kalenin sınırlarından çıkamazdım. Babama gidip yalvarsam dahi emrini geri çekmezdi, onun varisi benim isteklerimden önde gelecektir. Yerimden doğrulduğumda karşımda beliren bedenle gözlerim açıldı. "Sen..."
"Selam benim şaheserlerim. Sanırım biriniz kuralları çiğnemiş." Atlas yüzündeki kocaman iğrenç bir gülümseme ile karşımda dikiliyordu. "Hayır..." Kısık çıkan ses tonumun üstüne babama dönerek bağırmaya başladım. "Bunu yapamazsın! Onu gönderemezsin!" Bahçede yankılanan sesimle beraber annem dışındaki herkes susmuştu. O hâlâ sevgili Samuel'i için ağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Rüyalar: Yıldızlara Kalan Aşk (+18)
Genç KurguHikaye uyarısı: Zorbalık, ırkçılık, işkence, cinayet. Bu hikaye kaybolmuş olan yıldızlar ve onu özleyen denizin nadide incilerine. Sky adlı şehrin ironik toprak gökyüzünden, denizlere rengini veren uçsuz bucaksız maviliğe uzanan bir hikaye. Sessiz...